|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Keşke demokrasi paketi hazırlamakla, ülke demokrat olabilse! Uyum yasalarının, Avrupa Birliği'ne söz verildiği tarihte, geciktirilmeden kabulüne gayret sarfedilirken, İstanbul'da Milli Güvenlik Akademisi'nde, Türkiye'yi yalnızlığa ve çaresizliğe mahkûm edecek farklı bir oyun sergilendi. Milli Güvenlik Akademisi'nden naklen yayın yapılması sağlanmıştı. Böylece, bir Ortadoğu diktatörlüğüne dönüştürülmek istenen Türkiye'de, bu projenin mimarlarının ne kadar düşük yoğunluklu olduklarını da yakından izlemek fırsatını bulduk. Hep o klişe sözler. Hep o hayalî tehlikeler ve düşmanlar. Avrupa bizi bölüp parçalamak istiyormuş; PKK'ya sahip çıkıyormuş. Zaten bizi birliğe üye yapmayacakmış; yapar gibi görünüp Ege ve Kıbrıs'ta Yunanistan lehine taviz elde edecekmiş. Çünkü samimî olarak bizi içine alacak olsa, Ege ve Kıbrıs'ı bir sorun gibi ortaya atar mıymış!!! Lobi faaliyeti
Avrupa aleyhtarı lobi, Türk Ceza Kanunu'nun 159 ve 312'nci maddelerinin değiştirilmesi sırasında, Karen Fogg'a yönelik saldırılarıyla ilk defa kendini belli etti. Psikolojik harekâtın tasarlayıcıları, düşmanlığı Fogg'un şahsında odaklaştırarak somut hale getirmek istediler. Oysa, Türk Ceza Kanunu'ndaki değişiklikler hakkında Avrupa Birliği'nin görüşlerini sunmak üzere, önce AB'den sorumlu Büyükelçi Volkan Vural ile biraraya gelinmiş, Volkan Vural, çekincelerinin Başbakan Ecevit'e de iletilmesini bizzat heyetten rica etmişti. Karen Fogg, Başbakan Ecevit'i tek başına ziyaret etmedi. Heyetin içinde, Karen Fogg'la birlikte, Avrupa Birliği Dönem Başkanı İspanya'nın Büyükelçisi ile, bir sonraki dönemin başkanlığını üstlenecek olan Danimarka'nın Büyükelçisi bulunmaktaydı. Ve Ecevit ile, heyet başkanı sıfatını taşıdığı için, İspanyol Büyükelçisi konuştu. Avrupa Birliği'ne bakış açısını o izah etti. Karen Fogg, ağızını açmadı ama, nasıl olduysa(!) haber gazetelere, Fogg'un organizasyonu gibi çıktı. Üsetelik bütün sözler ona atfedildi. Fogg topa tutuldu. Yanlış tercüme
Bu bir tertipti. Zaten hemen arkasından, e-postaları Doğu Perinçek'in vasıtasıyla kamuoyuna duyuruldu. Perinçek'e göre, Fogg, Türkiye'nin aleyhine çalışıyor ve Cumhurbaşkanı'na bile hakaret ediyordu. Türkiye'nin sınırlarını sivillerin korumasını isteyecek kadar PKK yanlısı kesilmişti!!! E-postadaki cümle şöyle: "Villifications (kötüleme) aganist H.O.R" Karen Fogg, iç yazışmalarında dahi, H.O.R parafını (Head of the Representation; "temsilcilik başkanı" anlamında ) kullanıyor. O cümleyle, 159 ve 312'nci maddelerdeki yetersiz değişikliğe karşı çıktı diye, basın ve Parlamento'da şahsına yönelen saldırıları kastettiği aşikâr. Zaten aynı süreç içinde, Cumhurbaşkanı'na karşı hiçbir suçlama veya karalama faaliyeti yok. Ama psikolojik harekâtın bir parçası olarak, kullanmadığı cümlelere, kastetmediği manâlar yüklenerek Karen Fogg'un kuyusu kazılıyor. "Cumhurbaşkanı'na haddi bildirildi" demiş. Yanlış tercüme, hatalı yorum. Bir bardak suda fırtına koparılmasının amacı, giderek aydınlanıyor. Ben daha ilk günden sordum: "Kaç numaralı andıç devrede?" Yok efendim "sınırları asker değil siviller muhafaza etsin" demek suretiyle, teröristleri koruyup kolluyormuş Fogg! Oysa, Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olunca, onun sınırları aynı zamanda Avrupa Birliği'nin de sınırları olacak. Ve diğer ülkelerdeki gibi denetlenecek. Halen Türkiye'de, gümrük kapıları, İçişleri Bakanlığı'nın kontrolünde ama, kapıların arasında kalan mavi (deniz) ve yeşil (kara) hudutlar tamamen asker kontrolünde. Avrupa Birliği uyumu çerçevesinde ve daha uzun vadeli olan bir çalışma, sanki hemen bugün, asker devre dışı bırakılacakmış ve sınırlar sivillerin denetimi altına girecekmiş gibi takdim ediliyor. Böylece, teröre karşı yürütülen mücadelenin zayıflatılmak istendiği intibaı yaratılıyor. Bir grup yurtsever
Bence, kimse fazla kafa yormasın, MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç'ın sözleri, Avrupa Birliği karşıtı psikolojik harekâtın yeni bir halkasıdır. Burada hiçbir tereddüt yok. Bilmediğimiz husus sadece şu: Acaba bu harekât, Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'nun bilgisi ve arzusu dahilinde mi yürütülüyor; yoksa Doğu Perinçek'in tanımıyla "bir grup yurtseverin"(!) hislerine mi tercüman oluyor Kılınç? E-postaları da Perinçek'e ulaştıranlar bu yurtseverler değil miydi? Eğer Kılınç, Genelkurmay Başkanı'nın düşüncesini yansıtmıyor ve ordu içindeki karşıt görüşlerin biri adına konuşuyorsa veya kendi fikrini ifade ediyorsa, hemen -derhal- emekliye sevk edilmelidir. Eğer Genelkurmay Başkanı'nın direktifiyle bu sözleri sarfettiyse, o takdirde, Kıvrıkoğlu da emekli edilmelidir. Türkiye'nin temel tercihleriyle oynanmaya, ülkemizi fakir ve onursuz bir Ortadoğu devleti olarak yalnızlığa terk etmeye kimsenin hakkı yoktur. Kimsenin gücü de yetmez. Kürt meselesi
Ankara'da temas ettiğim diplomatik çevreler, askerin gölgesinin siyasetin üzerine düşmemesi hususunda ısrarcı. Bu bir zihniyet değişikliği ve her şeyden önce, güçlü bir iktidar icab ettiriyor. Sözgelimi, idam meselesinde, politikacı, sorumluluğu üstlenemiyor ve askerden medet umuyor. Aslında, Mesut Yılmaz "Kimse askerin arkasına saklanmasın" derken, özellikle idam cezasının etrafında dönen bu kaçak güreşe işaret etmek istemişti. İktidar kararlı davransa hem idam cezasını, hem de, Kürtçe yayın ile eğitimin önündeki engeli kaldırabilir. Ülke kaynaklarını silip süpüren ve Güneydoğu'yu mânen Türkiye'den koparan (Hadep'in aldığı oylara bakın) terörden, ders çıkararak ileriye doğru bir hamle yapmak da mümkün; Sevr psikozu içine saplanıp kalmak, korkulara esir olup, Türkiye'nin kuyusunu kazmak da mümkün. Batı'nın, PKK'ya hoşgörüyle yaklaştığı, bu örgütü terör listesine almamak gibi önemli yanlışlar yaptığı iddiaları doğru ama, neticede PKK lideri Apo'yu paketleyip Türkiye'ye teslim edenler de onlar. Avrupa tek bir blok değil. Her ülke içinde de farklı görüşler, değişik yaklaşımlar mevcut. Avrupa'da, Fransa, farklı kültürel kimliklere karşı asimilasyoncu politikalar yürütürken, İngiltere IRA'nın SinFein adı altında siyasallaşmasına göz yumdu. Hatta SinFein, Kuzey İrlanda'nın Büyük Britanya'dan kopmasını bile savunuyor. Seçimlere katılıyorlar ama, Parlamento'yu gayrimeşru gördükleri için -devletten maaş almakla birlikte- seçilen milletvekilleri Meclis'teki oturumlara iştirak etmiyor. Tek bir model yok Avrupa'da. Türkiye, ülke bütünlüğünü tehlikeye atmayacak ama, aynı zamanda hayali tehditlerle kendisini içe kapatmayacak bir yolu pekâla bulabilir. Bu noktada siyasi irade ağırlığını koysa, asker açıktan açığa tartışmanın içine girmeyecektir. Meselâ MGK Genel Sekreteri'nin sivil olmasının artık zamanı gelmedi mi? Fötr şapka medeniyeti
Org. Kılınç ve benzeri çıkışlar, biraz da meydanın boş bırakılmasından kaynaklanıyor. Amerika'nın "şer ekseni" (Kuzey Kore - Irak ve İran) diye tanımladığı ülkelerden biriyle, üstelik "ABD'yi de dikkate alarak" ittifak kurmamızı öneren Kılınç, bende, hem öfke, hem de büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'ne kadar tırmanabilen bir orgenerale böyle bir alternatif üretmek hiç yakışıyor mu? 28 Şubat'ta, İran tehlikeli olarak mütalâa ediliyor, Erbakan'ın İran'ı ziyaret etmesi, onun, irticaya prim verdiği şeklinde değerlendiriliyordu. Eğer bu sözlerle birilerine aba altından sopa göstermek istendiyse, sopanın daha şimdiden bize koca bir kazık olarak girdiğini söylemek isteriz. Avrupa Birliği, Birleşik Avrupa Devletleri'ne doğru bir adımdır. Tıpkı Amerika Birleşik Devletleri gibi. Kılınç diyor ki, biz ABD'nin yamacındaki Küba gibi kalalım. Avrupa Birleşik Devletleri'ne girmeyelim. Bir kolumuzda İran, diğer kolumuzda Rusya, onlarla ittifak kuralım. Bence bu müthiş stratejik açılımda, iki unsur eksik. Elimizi İran ve Rusya'ya verdiğimize göre, bir ayağımızı Kuzey Kore'de, diğerini Irak'ta tutsak, Kemalizm'in "tam bağımsızlık" hedefine daha da yaklaşmış oluruz!!! Muasır medeniyete ulaşmak açısından, zaten leblebi, rakı, fötr şapka ve vals yapıp şarap içebilen mülkî erkân çok daha önemli.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |