|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'nin Avurpa Birliği'yle yürüttüğü inişli çıkışlı ama problematik olduğu kesin olan ilişkilerde önüne çıkan daha doğrusu önüne konan en büyük engeli Ortadoğulu yanıdır. Ortadoğulu kimliği ile Ortadoğululuk imajı arasında sıkışan Türkiye'nin, bu imajı üstünden atmaya çalıştıkça daha çok Ortadoğululaştığını söylemek çok mu abartı olur? Avrupa Birliği içinde Türkiye'nin üyeliğine rezerv koyanların kullandığı en büyük koz, Türkiye'yi AB üyesi yapmakla, coğrafi olduğu kadar kültürel ve tarihi olarak da Atlas Okyanusu'nun kıyısındaki "Batı Avrupalı ülkelerin bir anda Ortadoğu ile sınır olmasıdır". İran, Suriye ve Irak'la sınır komşusu olmak gibi tarihi önyargıların, korkuların beslediği ötekileştirmenin siyasete yansıması söz konusu. Bu bir bakıma, Ortadoğu imajı ile özdeşleştirilen Avrupa'nın ötekisine tekabül eden kültürel, tarihi karşı kıyıya demir atmak anlamına geliyor. Türkiye'nin sorunu tarihi boyunca Avrupa'nın tek ötekisi olan Osmanlı geçmişi ve İslam kimliği ile Avrupa Birliği fikri arasında nerede durduğu ile alakalı. Pratikteki sorunu ise , tarihi geçmişi ve İslam kimliğine tekabül eden Ortadoğu ile modern dönem Batılılar'ın hayalinde oluşturduğu, siyaseten de destekledikleri Ortadoğululuk imajı arasında bir yerde duruyor. Tarihi ve kültürel kimliğine tekabül eden Ortadoğululuk'tan kurtulmak istedikçe Ortadoğululuk imajı üzerine daha fazla yapışıyor. Çünkü Türkiye'nin tarihi ve kültürel kimliğinden sıyrılmak adına benimsediği yöntemler tam da bizzat tarihi Avrupa hafızasının bir köşesinde duran güncellenmiş Ortadoğulu imaja tekabül ediyor. Yani, Ortadoğululuk'tan sıyrılmak isteme biçimi ve bunu gerçekleştirme yöntemleri ait olmadığımız, hak etmediğimiz bir Ortadoğulu imajımızı besliyor, en olumsuz yönünden yeniden üretiyor. Avrupa Birliği bağlamında Avrupalılaşma cesareti gösteremeyen elitizmin, iç siyasette ve uluslararası ilişkilerinde çizdiği çerçeve Ortadoğululuk imajını hiç de terk etmek niyetinde olmağını gösteriyor. Müttefiklerimize bir bakalım. Tüm yumurtaları tek sepete yerleştirmekten başka bir anlama gelmeyen ABD-İsrail eksenine oturmanın anlamının bizim "Ortadoğu" imajımızla örtüşmesi mümkün mü? Bir yanda yakaladığı zanlılara yasal olarak işkence yapamadığı gerekçesiyle işkencenin mubah sayıldığı ülkelere sorgulamaya gönderen ABD ile örtüşerek Ortadoğululuk imajından sıyrılabilir miyiz. İşgal ettiği Filistin topraklarında topladığı erkeklerin kollarına damga vuran İsrail'le kurulan ittifak hangi imajı siler, hangi imajı silinmez hale getirir? Filistin topraklarını bombalayan İsrail F16'larına eğitim imkanı veren bir ittifak Türkiye'yi hangi coğrafyadan koparıp hangi imaja yerleştirir? Bu türden bir Ortadoğululuk kompleksinden kurtulmanın bedelini Türkiye ödeyebilir mi? Türkiye'deki seçkinci azınlığın alnında şark çıbanı gibi taşımaktan utandığı İslam kimliği, Osmanlı geçmişi ya da Ortadoğulu yanını silmek için "Türkiye'nin Ortadoğululaşması"nın yaman çelişkisidir bu. Modern Ortadoğulu imaj somut anlamda diktatörlüklerin, işkencelerin, azınlık iktidarlarının, askeri yönetimlerin, ömür boyu saltanatların, kanla sürdürülen iktidarların beslediği bir imajdır. Ortadoğunun çağrıştırdığı tarihi ve kültürel kimliğinden kendimizi uzaklaştırdıkça saltanatları destekleyen, diktatörlüklere bel bağlayan, yakaladığı zanlıları konuşturmak için işkence yapacak taşeron istihbarat örgütleri kullanan ABD'nin oluşturduğu Ortadoğululuk rengine boyanmak anlamına gelmiyor mu? Böylesi bir Ortadoğulu imajını benimsemekten utanmayan seçkinlerin Türkiye vizyonlarının daha olumlu bir "Ortadoğulu imaj"lar/a sahip olmayacağı açık. Filistinliler'i damgalayanlara alkış tutanlarla 12-13 yaşındaki kızların başındaki örtünün polis zoruyla açılmasına alkış tutanların aynı çevrelerin olması tesadüf değil.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |