|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kanayan topraklar üstüne
Tüm dünyanın yakından tanıdığı yazar, akademisyen ve aktivist Edward Said, Aram Yayınları'ndan çıkan "Yeni Binyılda Filistin Sorunu" adlı eserinde, geçtiğimiz yüzyılın en önemli sorunları arasında yer alan ve gelecekte de önemini koruyacağı anlaşılan "Filistin Sorunu"nu masaya yatırıyor. Said'in dünya entelijasyasının rağbet ettiği yayın organlarında daha önce çıkan makalelerinin biraraya getirilmesinden oluşan kitap, son günlerde kaynayan bir kazana benzeyen Orta Doğu'ya bakış açımızı etkileyecek tespitlerle dolu. Bir tarikatin üyeleri gibiler!
"İsrailli Yahudiler kendi çevresinden ve şartlarından mucizevi bir şekilde yalıtılmış mistik bir İsrail'in varlığına inandıkları sürece modern seküler bir devletin vatandaşlarından çok bir tarikatın üyelerine benzemeye devam edecekler." diyen Said, Filistin sorununun bir türlü çözülememesinde İsrailli üst düzey yöneticilerin kişilik özeliklerinin de etkisinin bulunduğunu düşünüyor. Said, barışçı görüşlere soğuk bakan kişilerin İsrail yönetimine getirildiği sürece, bölgedeki sorunların devam edeceği kanısında: "Benim bildiğim, hiçbir İsrailli liderin bir kez olsun kalkıp da, örneğin, biz bu insanlara yanlış davrandık, evlerinden attık, toplumlarını yakıp yıktık ve onları tehcir ettik; haydi artık en azından bunları hatırlayalım da onlar için hayatı kolaylaştıralım, dediğini duymadım." Peki çözüm ne?
Said, dünya kamuoyunu yönlendiren hakim kanaat önderlerinin oylarının renginin, bütün gayri insani tutumlarına rağmen İsrail lehine olduğunu, buna rağmen Filistin sorununu çözüme kavuşturmak için demokratik yöntemlere başvurulması gerektiğini söylüyor: "Barışın somut temellerini inşa etmek zorundayız ve bu ne 'pragmatizm'den ne de 'pratiklik'den, ancak ve ancak moral bir tasarımdan doğar. İnsancıl demokratik değerler üzerinde ısrar etmeliyiz." Aram Yayınları / Tel: 0 212 530 61 74
Sorunun içindeysen sorun 'sensin' çünkü; körsün!
Edward Said, İsraillilerin Filistin sorununa olan duyarsızlığını ünlü yazar Guy de Maupassant'dan bir örnekle açıklıyor: "Maupassant, Eyfel Kulesi'nin inşasının hemen ardından, önüne gelene bu dev yapı hakkında şikayet ve serzenişlerde bulunmakta, ondan ne kadar çok tiksindiğini anlatmaktadır. Diğer yandan, istisnasız her gün, öğle yemeği için kulenin restoranına gitmektedir. Davranışındaki bu pradoksa dikkat çekildiğinde soğukkanlı bir şekilde cevabını verir: 'Oraya gidiyorum, çünkü Paris'te onu görmek zorunda olmadığınız tek yer oranın içi.' Benim genel izlenimim, çoğu İsrailli için ülkelerinin görünmez olduğu şeklinde. İsrail'in içinde olmak onun ne olduğunu, ona ne olmakta olduğunu görmek hususunda kati bir körlük, yetersizlik ve daha da önemlisi onun dünyadaki ve özellikle de Ortadoğu'daki diğerleri için ne anlama geldiğini kavramak hususunda bir isteksizlik anlamına geliyor..."
|
|
|
|
|
|
|
|