T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dinlenir diye yazıyorum

Eskiden ağza biber sürmeyi gerektiren sözler ve düşünceler 11 Eylül'ün yol açtığı karmaşa ortamında mâsumiyet kazandılar. Bir devlet (ABD), açık açık, bir başka devletin (Irak'ın) başına kimi getireceği fikir cimnastiğini herkesle paylaşıyor. 'Savaş' korkulası bir sözcük olmaktan çıktı. Yüzsüzlük, Amerika'nın, 'düşman' bellediği yedi ülkeye karşı nükleer silâh kullanacağına dair ulusal güvenlik raporunu kitlelerle paylaşmasına kadar vardırıldı.

Bu olumsuz gelişmelerin hangi moral zemin üzerinde boy verdiğini biliyoruz: 11 Eylül sonrası Afganistan... 11 Eylül'ü planladığı ve çömezlerine icra ettirdiği ilân edilen Üsame bin Laden ve örgütü el-Kaide ortada yok; beş yıl boyunca Afganistan'ı yöneten Tâlibân'ın liderleri de kayıplara karıştı... Ancak, ülkenin sağında-solunda mevzii direnişler görülüyor; bu da, ABD'nin, sadece Afganistan'a değil, etrafındaki pek çok ülkeye asker yığmasına yol açıyor. Bugün Filipinler'den Gürcistan'a uzanan geniş bir coğrafyada, "El-Kaide ile mücadele" gerekçesi ardına sığınan ABD'nin komandoları cirit atıyorlar...

Biran için, Afganistan'da yeniden başladığı ileri sürülen silâhlı direnişin gerçek olduğunu varsayalım. Bu durum da ABD'nin taktik hatasının bir sonucu sayılmaz mı? Dünyanın bilinen tarihi boyunca, muzaffer ordular, zaferlerini kalıcı kılmanın yolunun intikamcı hislerle davranmamaktan geçtiğini bildiler. Her zaferi mutlaka bir af izledi bugüne kadar. İkinci Dünya Savaşı'nın sorumluluğu bütün bir Alman halkının sırtına yüklenmedi; Nazi rejiminin bilinen isimleri yargılandılar, onlara destek çıkanlar unutulmaya terk edildiler...

Ancak, 'zaferden sonra af' kuralını geçmişte kendi tarihinde de uygulamış olan ABD, Afganistan'da istediğini elde etmiş olmasına rağmen, çok ilkel bir duygu olduğunu bildiğimiz 'intikamcı' bir yaklaşımı benimsedi. Sadece liderleri sorumlu tutmakla yetinmedi, Tâlibân veya El-Kaide ile irtibatlı herkesi yok edilmesi gereken birer düşman gördü ve ona uygun davrandı. Konvoylara saldırma, yakalananların yerel işbirlikçiler tarafından infazına göz yumma, 'atf-ı cürüm' için kanıt aramaya kalkışmak yerine topladığını Küba'daki askeri üsse tıkma... Afganistan'da yönetim değişti, ama kısır döngü sürüyor. Kendilerine çıkış kapısı bırakılmayan Tâlibân ve Tâlibân yanlıları için iki seçenek var: Ya teslim olarak ölmek, ya da direnerek ölmek... Direnişin varlığı ve giderek yayılma istidadı göstermesi, ABD tarafından takınılan 'intikamcı tavrın' doğrudan bir sonucu...

'İntikamcı tavır' sadece Afganistan içinde işleri sarpa sardırmıyor, ABD ve müttefikleri için bütün dünyayı bir Afganistan haline dönüştürüyor. Soğuk Savaş yıllarında Sovyetler Birliği'ne karşı mücahede etsinler diye CIA bütçesinden milyonlarca dolar harcanarak eğitilmiş İslâm Dünyası'nın gençleri, bugün, eğitenler tarafından 'düşman' ilân edilme soğuk gerçeğiyle karşı karşıyalar. ABD ve müttefiklerinin eli her yere uzanıyor. Hesaplar donduruluyor, 'hücreler' keşfediliyor, insanlar sorgusuz-sualsiz gözetim altına alınıyor... 11 Eylül etkisini en fazla İslâm Dünyası'nda hissettiriyor, koca bir coğrafya suskun... Ancak anlamsız 'intikamcı tavır', yakında, oradan müthiş tepki çekebilecek...

Dilimizde "İşi tadında bırakmak" diye bir deyim var ya, ABD'nin şu sırada yapması gereken o: İşi tadında bırakmak... Afganistan'da, 11 Eylül terör eylemine karıştığı ispat edilebilecek kişilerin yargı önüne çıkartılmaları doğal; ancak Tâlibân yönetimine destek vermiş (vermemesi mümkünmüş gibi!) insanların ardından koşmaktan vazgeçmeli ABD. Kendini dünya jandarması yerine koyup, her ülkede tedirginliklere sebep olmayı da bırakmalı. Her şeyden önce de, köyü köpeksiz bulunca elinden geleni yapmaktan geri durmayan İsrail'deki Şaron mezâliminin önüne geçmeli. Dünyayı daha yaşanılır kılmanın yolu güç kullanmaktan değil, gücü sınırlamaktan geçiyor çünkü...

Amerika, dünyayı daha âdil bir düzene kavuşturmanın fırsatını yakaladı; intikamcı duyguların esiri olup George Orwell'in '1984' romanı gibi 'kara-ütopyaları' günümüzde gerçekleştirerek o fırsatı hebâ etmemeli...

Dinleyen olacak mı, bakalım...


14 Mart 2002
Perşembe
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED