T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Rutin dışı"nın yargılanması

"Her devlette rutin dışı olur" demişti Demirel. Şu an olan biten, "rutin dışı"nın yargı duvarına çarpması...

"Rutin dışı"nın muhtevasında bir hayli yargısız infaz var. Kutsal diye nitelenen bir "amaç"a ulaşmak için her türlü "araç"ı meşru kabul etme, yani meşruiyyet dışına çıkış var. Olan biten "yargısız infaz"ın yargılanması ve mahkum edilmesi... Demek ki yargı, devletin en üst organlarında "meşrulaştırılan" araçları meşru kabul etmiyor. Kuvvetler ayrılığının tipik göstergesi... Kendimi biraz daha zorlasam, "hukuk devleti" olduğumuzdan bahsedeceğim. "Kendimi biraz daha zorlasam" diyorum, çünkü Türkiye, özellikle 28 Şubat süreci içinde "siyasallaşmış yargı" boyutuna da tanık olarak, "hukuk devleti" görüntüsüne epey zarar verdi.

"Eken olayı" herkesi olağanüstü şartlar gerektiriyor (!) diyerek "rutin dışı"na çıkma konusunda uyarıyor.

Bazı mahfillerde ne denmiş!

"Şu adam yanlış yapıyor ve yargıdan bir biçimde kurtuluyor. İşinin bitirilmesine..."

Bitirilmiş işler...

Böyle kaç fail-i meçhul...

Yargı yok...

Böyle hukuk devleti olur muydu?

Ben bu olaydan yola çıkarak 28 Şubat sürecinin getirdiği "rutin dışı" uygulamaların da bir gün yargı huzuruna çıkarılma ümidini taşımak istiyorum.

Biliyorum, Demirel diyecek ki "Her şey kitabına uygun olarak yapıldı... Yargı safhası bile tamamlandı..."

Vicdanına da sorsun bakalım öyle mi diyor?..

Doğru, yargı safhası bile tamamlandı ama brifinglendikten sonra...

Görsün işte, kitabına uygun her şey zaman geliyor ki kurulu düzeni aşan bir yargı duyarlılığı içinde farklı bir anlam kazanıyor.

Kimbilir belki bir gün bir yargıç çıkar ve kebapçılara kadar uzanan "kara liste"leri sorgular.

Belki bir yargıç, Refahyol'un başına gelenleri sorgular... Ne bileyim ben milletvekili transferlerini, DYP grubunun çözülüşünü...

Refah'ın kapatılışını... Fazilet'in kapatılışını... Halkın seçtiği bir milletvekiline yemin ettirilmemesini, milletvekilliğinin elinden alınmasını...

Sayın başsavcı "Refah yüzde 5 oy alsaydı kapatma dâvâsı açılmayabilirdi, yüzde 22 alınca yakın ve açık tehlike içine girdi, onun için dâvâ açıldı" demişti. Belki bir yargıç bu yargı mantığını sorgulamak için dâvâ açar.

Hele başörtüsünü yasaklayan hiçbir kanuni engel bulunmamasına rağmen binlerce başörtülü öğrencinin Anayasa'da açıkça belirtilen eğitim hakkının ellerinden alınışını sorgular.

Binlerce başörtülü kamu görevlisinin işlerinden edilmesini...

İmam Hatipler'de olan biteni... 18 yaşından küçüklere takılan kelepçeleri, üzerlerine inen copları...

Eşleri başörtülü olduğu için görevlerinden alınan, kamu görevi sona erdirilen sivil-asker binlerce insanı...

Vicdanına uygun ama hakim sürece uygun düşmeyen karar verdiği için sürgün edilen yargı adamlarının durumunu...

Adalet Bakanı'nın unutulmaz bir ifade ile, "Zorlama ile de olsa 312-2 163'üncü madde yerine kullanıldı" diye anlattığı yargılama mantığını...

Tanklarla yapılan hukuk dışı balans ayarlarını...

Hiç şüphe etmiyorum bir gün 28 Şubat sürecinin "rutin dışı"na imza atanların yargılanacağı hususunda...

Bilmiyorum o zaman onlar, kendilerini tempo tutarak marş söyleyecek bir coşku içinde hissedecekler mi?

Bilmiyorum o zaman "Biz sadece emirleri uyguladık" söylemi onları yargının elinden kurtarmaya yetecek mi?

Bilmiyorum o zaman onlara, "Onlar emirleri uyguladı, onlar bir kahramandır" diye destek verecek anlı-şanlı insanlar çıkacak mı?

Bilmiyorum o zaman bizzat Demirel şimdi çok sahiplendiği ve her şeyiyle yasal bulduğu bu "rutin dışı" sürecin arkasında duracak mı?

Devletin her işini hukuk üzerine oturtmak gerekiyor. "Rutin dışı"nın devleti nerelere sürükleyeceğini kimse kestiremez. Yargısız infazla öldürdüğünüz bir tek insanda hata işlemiş olsanız, insanlığa karşı suç işlemiş sayılırsınız. Bu işler genellikle "Kurunun yanında yaş da yanar" mantığı ile içe sindirilir. Bir tek adamın kıymet-i harbiyesi önemsenmez. Oysa "haksızlık" bir tek kişiye karşı dahi işlense "alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste" özdeyişi çerçevesinde gündeme gelir. "Zulüm yanar ateştir, yaklaşanı yakar. Kanun sudur, akarsa nimet yetişir" deniyor Kutadgu Bilig'te...

Kaç kız çocuğunun göz yaşına tanık oldu Türkiye...

Kaç kaybolan insanın cesedi ile karşılaştı...

Her biri bir "sürec"e bağlanarak, bir "iç tehdit" değerlendirmesine yaslanarak izah edildi, içine sindirilmeye çalışıldı Türkiye'nin...

Birileri herkesten iyi biliyordu Türkiye'nin çıkarlarını, birileri herkesten çok seviyordu memleketi, birileri iç-dış düşmanı herkesten iyi tanıyordu ve birileri ellerindeki gücü meşruiyyeti tartışılır biçimde kullandılar... Yanlış bütün bunlar!

İnsanların yargıya ve adalete inancı tükenirse her şey biter... Dünyanın zevali belki odur. Orada bile bir "Büyük Yargı" çıkar insanoğlunun önüne... İnsanoğlu hiç olmazsa "Büyük Yargı" safhasında adaleti bulacağı için teselli bulur...

Şu göz yaşlarını başörtüsüne silen kız çocuğu nasıl müteselli olurdu yoksa?

Şu evladı bir gün kayboluveren anne nasıl teselli bulurdu?

Ümidi hiçbir zaman kaybetmemek lâzım.

Adalet er geç gerçekleşecektir. İster bu dünyada, ister öteki dünyada...


16 Mart 2002
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED