|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Amerika günlerinden sonra nefes almadan kendimi Cenevre'de bulmak, benim için, Amerika'dan hemen sonra 'Türkiye'yi Avrupa'dan da seyretmek' imkanını verdi. GCSP (Geneva Center for Security Policy-Güvenlik Politikası Cenevre Merkezi) adlı kuruluş Avrupa'nın en itibarlı think-tanklarından biri. Bu kuruluşta ilk kez geçen yıl, 'uluslararası Türkiye uzmanları'nın katıldığı Türkiye konulu atelye çalışması nedeniyle bulunmuştum. Bu kez, konu, 'Doğu Akdeniz: Kazançlar, Gizli Tehlikeler ve İmkanlar' başlıklı bir konferanstı. Konuşmacılar Yunan dış politika think-tankı ELİAMEP'in yöneticilerinden Prof. Theodoros Couloumbis, Amerikan Rand Corporation'dan Ian Lesser ve benden oluşuyordu. Oxford'dan Philip Robins de, 'Türk Dış Politikasının İç Temelleri' ve 'Türkiye'nin Bölgesel Güvenlikteki Rolü' başlıklı iki ayrı sunuş yaptı. Avrupa'nın her yanından, özellikle Doğu ve Avrupa ülkeleri ile, Baltıklar ve eski Sovyet cumhuriyetlerinin Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarından orta kademe bürokratların izlediği dinleyici kitlesi ile sunuşlardan sonra canlı bir soru-cevap bölümü yaşandı. Toplantının bütününde, sunuşlardan, soruların içerdiği konulara, soru tarzına ve cevaplara bakıldığında, genel olarak, 'Avrupa'nın Türkiye'ye bakışı'nı sezebilmek mümkün olduğu için, bu tür toplantılar yararlı ve anlamlı oluyor. İngiltere'nin eski Türkiye Büyükelçisi Sir David Logan, kısa bir süre önce, şu dönemde 'Amerika ile Avrupa arasında tam bir diyalog ve algılama kopukluğu' yaşandığını söylemişti. İki haftaya yakın süre Amerika'da kaldıktan sonra, Cenevre'de 'Avrupa'nın temsili nabzı'na tanık olduğumda, Türkiye'ye yaklaşımda da esaslı farklar olduğunu sezdim. Aşağıda değineceğim bir husus hariç... Amerika, IMF'nin Beyaz Saray desteğiyle söz konusu olduğu gayet iyi bilinen 31,5 milyar dolarlık rekor mali desteğinin farkında ve Irak konusunda Türkiye'nin fazla engel çıkartmadan Amerika'yı izleyeceği kanısında. Bu yüzden, Amerikan gündeminde Türkiye'nin adının geçtiği pek görülmüyor. Bir bakıma 'çantada keklik' ya da 'cepte' denebilecek bir bakış açısını farkedebiliyorsunuz. Avrupa'da ise çok ön sıralarda olmamakla birlikte bir 'Türkiye gündem maddesi' mevcut. Amerika'nın 'çantada keklik' bakış açısının aksine, Türkiye'ye ilişkin temel duyguyu ifade etmek gerekirse, bir 'soru işareti' ya da Türkiye'nin nasıl bir performans ortaya koyacağına dair 'merak' diyebiliriz. Bu arada, 'AB'ye karşı Amerika ile birlikte Avrasya arayışı' denebilecek son 'askeri çıkış'ın ne Amerika'nın Türkiye uzmanları nezdinde, ne de Avrupalılar arasında ne ilgi, ne de kaygı uyandırmadığını gözlemleyebildik. 'Algılama kopukluğu' yaşayan Amerikalılar ve Avrupalılar arasındaki Türkiye'ye ilişkin bir 'ortak nokta' varsa, o da galiba bu. Amerika-Avrupa arasında bir kez geceleyebildiğim İstanbul'da, o geceyi uzun bir Ankara-İstanbul temasını tamamlamış ve Amerika'ya dönmek üzere olan ve ülkelerinde 'Türkiye uzmanı' kabul edilen Philip Gordon ve Henri Barkey ile tartışarak geçirdim. (Bu iki kişinin Başkan Yardımcısı Dick Cheney'e Türkiye ziyaretinden önce rapor hazırlamak için geldikleri iddiası, -kim nereden böyle bir 'bilgi' elde ettiyse- Yeni Şafak'ta yayımlandı. Philip Gordon, Clinton'un Ulusal Güvenlik Konseyi'nde önemli bir görevdeydi. O ve Barkey, Demokrat olup, Cumhuriyetçi Cheney ile hiçbir siyasi yakınlıkları yoktur.) Ardından, Türkiye'ye ilişkin ilgisi ve Amerikan Yönetimi'ne ilişkin bilgisi tartışılmaz olan Morton Abramowitz ile ve yine Amerika'nın önde gelen bir 'Türkiye uzmanı' Ian Lesser'la görüştüm. 'AB'ye karşı Amerikalı Avrasya tezi'ni pek üzerinde durmaya değer bulmadıkları izlenimini edindim. Aynı izlenim, 'Avrupalılar' nezdinde de söz konusu. Bu durumda, acaba son haftanın ateşli tartışmaları, acaba 'baki kalan kubbede bir hoş sedadır'dan mı ibarettir düşüncesine kapıldım. Yine de, Türkiye'de 'AB eksenli', bir başka deyimle 'Türkiye'nin stratejik geleceği' üzerinde tartışmaya yol verdiği için, olan-biteni faydalı olarak yorumlamak da mümkün. Bu arada, Cenevre'deki toplantıda, eş-konuşmacılarım, Prof. Couloumbis ile Ian Lesser'dan ilgi çekici iki 'kavramsal yaklaşım' dinledim. Couloumbis, 'kıyamet senaryosu' diye nitelediği Harvard'lı Samuel Huntington'un 'Medeniyetler Çatışması' tezine karşılık Yale'li Bruce Russett'in 'Barışı Üçgenleştirmek' adlı kitabında ortaya koyduğu tezi anlattı. Özü şu: Bir eşkenar üçgen çizin; üst açısına 'Demokrasi'yi, taban açılarının birine 'Birbirine Bağımlı Açık Ekonomiler'i ve diğerine 'Uluslararası Örgütlere Katılım'ı yerleştirin. Bunu uygulayan ülkeler, birbirleriyle savaşmıyor ve dayanışma içinde oluyorlar. Couloumbis, bu çerçevede Türkiye ile Yunanistan'ın birlikte Avrupa Birliği'nde yer almalarının değerine ve anlamına işaret etti. Ian Lesser ise Doğu Akdeniz'i 'Avrupa Güvenlik Çevresi'nin bir 'uzantısı' olarak tanımladı ve Körfez güvenliğinin (bu arada Irak'ın kaderinin) Türkiye üzerinden birbirine bağlandığını tanımladı. Bunu bir Amerikan 'jeopolitik değerlendirmesi' ve 'strateji yaklaşımı' olarak algılayabiliriz. Dolayısıyla, bu, şu demek oluyor: Doğu Akdeniz'e hakim konumu nedeniyle, Türkiye'yi 'Avrupa sistemi' dışında görmek Amerika'nın bakış açısı olamaz. Türkiye ile Irak ve Körfez güvenliği konusunda ortaklığa girecek Amerika, Türkiye'yi 'Avrupa güvenlik çevresinin bir parçası' olarak görmektedir ve böyle değerlendirmek zorundadır. Ian Lesser, bir kademe daha ileri gitti ve her ülke gibi Türkiye'nin hem 'köprü' hem de 'engel' rolü oynayabileceğine değindi. Buna göre, Türkiye, 'Avrupa güvenlik sistemi'nin bir parçası olarak, Hazar havzası, Ortadoğu ve Orta Asya için bir cazibe noktası ve 'köprü' olabilir. Bu rolü oynamaz ve sırtını Avrasya'ya dayayarak Avrupa'ya karşı mevzilenirse, 'engel' rolüne girer ve aksine, Hazar, Ortadoğu ve Orta Asya için de 'çekiciliği'ni yitirir. 'Akademik ortamda' konuşanlar, konuşacaklar ve oralarda konuşulanları rasyonalize etmeye uğraşanlar için düşünmedikleri, düşünmeyi akıllarına getirmedikleri hususlarda, düşünebilmeleri bazı ipuçları...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |