|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
BARCELONA- Avrupa Birliği (AB) bu yıl çok kritik kararlar alacak. Bir yandan, Lizbon Zirvesi'nde varılan mutabakatın izinde 'daha verimli bir Avrupa' hedefi çeşitli ekonomik tedbirlerle yoklanacak; bir yandan da, neredeyse 40 yıl gibi uzun bir zaman içerisinde üye sayısı 6'dan 15'e çıkmış birlik, yeni alınacak üyelerle, yaklaşık bir misli genişleyecek... Barcelona Zirvesi öncesinde, Avrupa, yakın tarihte pek çok hayal kırıklıkları yaşadığı siyasi alanda bir başarıyla moral yakaladı. Birliğin dışişleri sorumlusu Javier Solana, Yugoslavya ile Montenegro arasındaki ihtilâfı çözme yolunda önemli bir mesafe kaydetti. Bu başarıyı albümlerde saklamak üzere, ihtilâfın iki tarafı, Yugoslav devlet başkanı Vojislav Kostunica ile Montenegro devlet başkanı Milo Djukanovic 'özel dâvetli' statüsüyle Barcelona'ya çağrıldılar. Bosna ve Kosova ihtilâflarında çözüm üretememiş, Amerika'nın gerisinde kalmış olan Avrupa'nın yakaladığı bu yeni başarı ile, "Balkanlar, AB sayesinde, daha istikrarlı ve daha müreffeh olacak" mesajı dünyaya verilecek. AB'nin Amerika karşısında 'geride kalmışlık' hissine kapılması ilk bakışta yadırganabilir, ama bu bir gerçek. Ekonomik alanda alınan kararların hedefi de, AB'yi Amerika düzeyinde verimliliğe kavuşturmak... Enerji ve posta alanlarında devletçi uygulamaları geride bırakmak, sermaye akışını kolaylaştırmak, yeni istihdam imkânları oluşturarak işçi verimliliğini arttırmak istiyor AB; ancak son iki yıldır bu amacın çok gerisinde kalındı. "Verimlilik artsın" kararına rağmen AB'de işçi verimliğinde düşüş yaşandığı gibi, ABD'nin fert başına milli geliri AB ortalamasının yüzde 40 üstünde. AB'nin ABD ile rekabette kat etmesi gereken epey mesafe var. Ekonomideki fazla parlak sayılmayacak tablo AB'nin 'genişleme' politikalarını da etkiliyor. Bazı ülkelerin yeni üyeler alınmasına fazla hevesli görünmemesinin altında yatan sebep de, her yeni gelenin birliğe yeni sorunlar taşıyacağı endişesi... Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Litvanya, Latviya, Estonya, Kıbrıs ve Malta genişlemenin ilk halkasında yer alacak ülkeler; onları Romanya, Bulgaristan ve Hırvatistan izleyecek... Barcelona'nın dört bir tarafına asılı aday ülkelere ait bayraklar arasında, Türkiye'ninki, bu ülkelerden sonra yer alıyor. 'Genişleme haritası'nı çizen Lüksemburg Zirvesi'nde birlik dışı bırakılan Türkiye, 'aday adaylığı' statüsüne, 10 Aralık 2001 tarihli Helsinki Zirvesi ile kavuştu. Belirtmeye gerek yok: Türkiye, adı geçen adaylar arasında, AB'ye en fazla sorun taşıyacak ülke gibi görünüyor. Marksist-Leninist bir hükümet işbaşına gelirse Slovakya dert haline dönüşebilir. Avusturya'nın Çek Cumhuriyeti'ne yönelttiği Temmelin nükleer tesisi eleştirisi de ciddiye alınabilir. Polonya'nın tarım alanındaki itirazları üyelerin canını sıkıyor... Ancak, nüfusu bütün üye ve aday ülkelerden kalabalık, ekonomisi bir bunalımdan diğerine sürüklenen, Kıbrıs ve Ege sorunları yüzünden Yunanistan'la ihtilâflı, üyelik için asgari şartlara uyum sağlamakta ayak sürüyen ve her şeyden önce dini de diğer ülkelerden farklı olan Türkiye, bir yönüyle, tam bir sorun yumağı. Bu noktada Türkiye'nin birliğe 'muhtemel getirileri' hatırlanmalı. Kendini ABD karşısında siyaseten de güçlendirmek isteyen AB için, Türkiye, önemli özellikler taşıyor. Filistin'deki kanlı olaylar yüzünden iyice içinden çıkılmaz bir hal alan Arap-İsrail barışı konusunda etkin olmaya çalışan AB'ye, Türkiye, bölgedeki dini ve tarihi bağlarının sağladığı itibarı getirebilir. Yunan başbakanı Simitis bile, Barcelona'ya, "Yunanistan'ın barış planı" ile geldi. Başbakan Ecevit ise, Köykent projesini Avrupalılar'a tavsiye etti de bu konuya giremedi. 'Uygarlıklar çatışması' hayaletinin etkin olduğu günümüz ortamında, 'farklı din' özelliği, Türkiye'yi AB için câzip kılıyor. AB'nin bir 'Hıristiyan Kulübü' olmadığını gösterecek yerinde bir gelişme olarak bakılabilir Türkiye'nin AB üyeliğine; bu da, AB'ye, ABD karşısında üstünlük sağlar. AB ve İslâm Konferansı Örgütü'nün ortak girişimi olarak, Türkiye, iki ay önce, yeni bir hava estirmişti. 'İstanbul ruhu' AB'nin ihtiyacı olan değişikliktir. Bu özelliğini Türkiye her fırsatta vurgulamalı. Türkiye, kendi sıkıntılarıyla boğuşan AB'ye üye olur olmasına, ama "Beni olduğum gibi kabul et" ısrarından vazgeçmesi şartıyla...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |