T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

G Ü N D E M

Avrupa Birliği için
tam 10 bin kanun çıkardık

Çek Cumhuriyeti Başbakanı Zeman, AB'ye tam üye olabilmek için bugüne kadar yaklaşık olarak 10 bin kanunu değiştirdiklerini söyledi.

Son yıllarda cumhurbaşkanlarımızın yapmış oldukları karşılıklı ziyaretlerle, iki ülke arasındaki ilişkilerin seviyesi daha da artırıldı. Ancak bu iyi ilişkileri somut faydalara dönüştürmek zamanı da geldi. Sizin bu konuda tavsiyeleriniz var mı?

Aslında bugünün dünyasında, iki ülkenin birbirine; "ilişkilerimizde kötü bir durum yok" diyebilmesi bile başlı başına büyük bir başarı. Aramızda sislerin, bulutların olmaması büyük bir şans. Çünkü ancak, Türkiye ve Çek Cumhuriyeti arasında iyi ilişkilere sahip olduğunuzu bildiğiniz takdirde potansiyelin nasıl geliştirileceğini düşünebilme şansına sahip oluyorsunuz.

Bu şansı nasıl değerlendirebileceğimize gelince: Bence mesela turizm alanında, dış ticarette, yabancı sermaye girişimlerinde ve diğer programlarda karşılıklı değişimler tartışılabilir; işbirliği imkanları araştırılabilinir. Biz, bazı Avrupa ülkeleri ile çok iyi ilişkilere sahibiz. Bu durum Türkiye açısından da, özellikle Orta Asya pazarı için geçerli.

Türkiye'de ilk demiryolunu Çekler inşa etti. Çek Scoda arabaları ve Jawa motosikletleri Türkiye'de çok yaygın. Soma Termik Santrali'nin hayata geçmesinde Çek mühendislerin çok emeği geçti. Geleceğe yönelik bu tür somut işbirliği önerileriniz olabilir mi?

Kişi başına düşen milli gelir itibari ile Çek Cumhuriyeti Orta Avrupa'nın en büyük ülkesi. Ben merak ediyorum, acaba Türk firmaları Çek Cumhuriyeti'ndeki özelleştirme sürecine katılabilirler mi? Bu bir ihtimal. İkinci ihtimal, Çek ve Türk firmaları tarafından yapılabilecek ortak yatırımlar. Güney pazarlarında beraber girişimlerde bulunmak da, bir diğer ihtimal. Ortak hareket ya da işbölümü, bu noktada önemli alternatifler oluşturabilir. Mesela siz az önce kamyonetlerden, motosikletlerden bahsettiniz. Buna traktörleri ekleyebiliriz. Arabaları, enerji sektörünü de ekleyebiliriz. Nükleer enerjinin kullanılmasına karşı çıksam da, nükleer enerji istasyonları olabilir. Ve tabii ki ileri teknoloji olabilir, bilgi teknolojileri olabilir.

İki ülkenin de temel hedefi, Avrupa Birliği'ne tam üye olabilmek. Bu konuda Türkiye için tavsiyeniz olabilir mi?

Türkiye'ye hiçbir tavsiyem yok. Olamaz da! Bildiğiniz gibi, Kadife Devrimden sonra, Çek Cumhuriyeti'nde birçok insan iyi bir liberal demokrasinin, iyi bir serbest pazarın kurallarını öğrenmek için yurtdışına gitti ve ne öğrendiyse orada öğrendi. Ben, 40 yıllık bir komünist dönemin arkasından bu konuda size ders vermenin haddim olmadığını düşünüyorum. Çünkü Türkiye 79 yıldır demokrasiyle yönetilen; bu konuda her türlü deneyimi yaşamış çağdaş bir ülke. Avrupa Birliği'ne ne zaman ve hangi şartlarla üye olacağına ancak kendisi karar verir.

AB'ye tam üye olabilmek için hangi tarihi öngörüyorsunuz?

Benim gösterdiğim tarih 2002. Yani bu yıl. Ancak esas son tarih 2004. Neden mi? Çünkü Avrupa Parlamentosu seçimleri, bu yılda gerçekleştirilecek. Tabii ki bu durumda hükümetler arası komisyonlar oluşturulacak. Dolayısı ile alınan kararlarda etki sahibi olabileceğiz. Muktesabatın önemli bir bölümü ile uyumlu hale geldik. Sadece kanunları değil, bütün muktesabatı kastediyorum. Bu, yaklaşık olarak 11 bin kanun, yönetmelik, vesaireyi içeriyor. 11 bin!. Biz şu anda bunun 10 binini kabul etmiş durumdayız. Yani ödevimizin % 90'ını yerine getirdik. Yerine getirilmek üzere yalnızca %10'u kaldı.

Aday ülkeler arasında Türkiye, halkı müslüman olan tek ülke. Bu bir engel mi?

Bu, AB'ye tam üye ülkelerin hedeflerine ve araçlarına bağlı. Bu konuda ben bir negatiflik görmüyorum. Bunların ne olabileceği konusunda da bir fikrim yok. Siz bunları en iyisi, Tony Blair'e, Gerard Schroeder'e ve diğerlerine sorun.

Bir ankete göre, Çeklerin yalnızca % 45'i AB üyeliğini destekliyor. AB ile entegrasyonu mu, halkınızın iradesini mi tercih edeceksiniz?

Çekler çok şüpheci bir millettir. Eğer, yarısına kadar dolu bir bardağınız olsa, bütün Çekler bu bardağı size yarısı boş olarak tarif edeceklerdir. Çünkü biz çok, çok şüpheci bir milletiz. Birincisi: Çek Cumhuriyeti Avrupa yapılanmasına aittir. Prag, 14. yüzyılda Avrupa Birliği'nin karargahı konumunda idi. O zaman gerçek Avrupa Birliği yoktu ama onun gibi bir şey vardı. I. Charles zamanında biz gerçekten de başkenttik. AB'ne üye olmak için, yalnızca ekonomik olarak değil, belki kültürel olarak da Avrupa'nın bir parçası olmak gerekiyor. Birçok noktada kendi ekonomimizin performansı ve Avrupa Birliği ekonomilerinin performansı arasındaki farkı kapattık sayılır.

Türkiye'deki, ekonomik problemler için ne düşünüyorsunuz?

Bazı zamanlar, dünyanın bazı yerlerinde bazı krizler olabilir. Ve her kriz, birbirinden farklılık gösterir. Mesela Japonya'da 10 yılda 9 tane başbakan görüyoruz. Çek Cumhuriyeti'nde ben 4 yıldır başbakanım. Fakat bu şaka değil, Japonya'nın gerçeği. Bildiğiniz gibi biz iktidara geldiğimiz zaman ülkenin gayri safi milli hasılası düşüşte idi. Şu an büyüme içerisinde. Reel ücretlerde düşme vardı. Şu an onda da büyüme var. Enflasyon % 10'du, şu anda % 4 seviyesinde. Faiz oranları % 20'den % 9'a düştü. İstatistiki bilgileri anketler yoluyla takip etmek zorundasınız ki daha sonra hükümetin durumu iyileştirip iyileştirmediği hakkında bir fikir yürütebilesiniz. Ben, sizin ülkenizin kalıcı krizler yaşayacağına inanmıyorum.

1989 devriminden bu yana, siz aktif olarak ülkenizin siyasal hayatında merkez-sol çizgide yer aldınız. Bütün reformlarınızı sosyal demokrat bir idealin kapladığını görüyoruz.

Elbette ki; her başbakan ülkesinin ekonomik performansını yükseltmeye çalışır. Fakat, benim sosyal demokrasiye atfettiğim rol nedir?.. Bir kere, uzun vadede sosyal kohezyon olmadan ekonomide istikrarlı bir büyümeyi sağlayamazsınız. Sosyal kohezyon, dayanışma demektir. Zengin ile fakir arasında, genç ile yaşlı arasında, hasta olanlarla sağlıklı olanlar arasında, güçlü ile zayıf arasında dayanışma demektir. Sosyal kohezyonun temel ögesi dayanışmadır. İşte bizim halk hizmeti, halk sağlığı, halk eğitimi, halk polisi gibi şeylerle yapmaya çalıştığımız şeyin sebebi de budur. Tabii ki; eğer siz zenginseniz, hastane masraflarınızı ödeyebilirsiniz, okul ücretinizi ödeyebilirsiniz, hatta güvenlik hizmetinizi bile, özel güvenlik servisi ile sağlayabilirsiniz. Neden olmasın? Fakat bu durum geri kalanlar için, yani nüfusun % 80'i, % 90'ı için halk servislerinde şartların iyice kötüleşmesi anlamına gelir. Yani dayanışma ve sosyal kohezyon gerekli hale gelir. Temel sloganlar bunlardır, ancak bunlar sadece slogan değil, aynı zamanda Çek Cumhuriyeti'ndeki sosyal demokrat programdır da.

Bunun dışında sizin ülke yönetimi ile ilgili kişisel ilkeleriniz nelerdir?

İşi, çalışma arkadaşlarına eşit bölüştürmek. Ancak olana baktığınız zaman bunda hiç bir zaman başarılı olamadığınızı görüyorsunuz...

Neden?

Çünkü, diyelim ki, yapılacak işi arkadaşlarınıza dağıttınız. Ancak yapmanız gereken yeni işler arttıkça bir şeyler yapmak zorunda kalıyorsunuz ve denge bozuluyor. Bu başbakan için en önemli şey.

Türk halkına iletmemizi istediğiniz bir mesajınız var mı?

Evet. Yalnızca bir şey tavsiye edebilirim: Her insanın beyni ve kalbi vardır. Siz eğer sadece kalbinize güvenirseniz hata edersiniz; sadece beyninize güvenirseniz yine hata edersiniz. İkisine de dayanın. Benim tavsiyem bu.

ÇEK CUMHURİYETİ KRİZİ TEŞVİKLERLE AŞTI

Çek ekonomisi 1997'de, siyasi ve mali krizlerden dolayı birçok zorlukla karşılaştı. Bugünlerde ise yeniden büyümeye başladı. Bu kötü gidişi tersine çevirmeyi nasıl başardınız?

Bunda iki faktör olduğunu düşünüyorum. İlk önemli adım, Çeklere özgü özelleştirme işlemlerindeki bazı yanılsamalardan kurtulmaktı. Buna sadece bize özgü, bizim bulduğumuz bir şey diyebilirsiniz isterseniz: Riskli özelleştirme olarak adlandırılan, benim pek tasvip etmediğim özelleştirme şekli var. Buna göre, sadece sembolik bir fiyata, bütün hisseler bütün yetişkin Çek halkına dağıtılıyor. Bu durumda, yani sadece sembolik bir fiyat olduğunda, karşılığı olmaksızın mevcut sermayenizi de harcamış oluyorsunuz. Biz özelleştirmede çok dikkatli ve atak davrandık. İkinci faktör de birinci ile yakından ilişkili olan yabancı sermayenin teşviki idi. Mesela, 10 yıllık vergi muafiyeti, modern teknoloji ve ekipman için sıfır gümrük, sembolik fiyatlarla çok uygun endüstriyel alanlar, işgücünün eğitimi için verilen destek gibi devam edip giden teşvikler. Bu bizim yabancı yatırımcıyı etkilememizi sağladı. Sonuçta da küçük ve orta ölçekteki para akışımız katlanmış oldu. Bu da ekonomik büyümeyi beraberinde getirdi. Biz şu anda bu büyümeden dolayı çok mutluyuz.



16 Mart 2002
Cumartesi
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED