|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Amerika'nın küresel hegemonya savaşının patronu ve Orta Amerika'dan Orta Afrika'ya, Ortadoğu'dan Orta Asya ve Güneydoğu Asya'ya uzanan dünya savaşının karanlık isimlerinden biri olan Dick Cheney'nin İngiltere, Türkiye, İsrail ve Arap ülkelerine yönelik "ikna ve şantaj turu", Irak'a yönelik Amerikan saldırısını "muhtemel" olmaktan çıkardı. Afganistan ve Irak senaryoları, Doğu Akdeniz, Basra Körfezi, Kızıldeniz, Arabistan yarımadasının çevresi, Hint Okyanusu ile Malaka Boğazı'ndan Endonezya ve Filipinler'i çevreleyen sulara kadar inanılmaz bir askeri yığınak yapan Amerika'nın küresel savaş stratejisinin sadece birer parçası. Askeri doktrininde radikal değşiklikler yapan, nükleer tehdidi yeniden gündeme getiren, hızla yeni sofistike silahlar geliştiren, silahlanma harcamalarını ürkütücü oranda artıran, enerji kaynakları ekseninde yepyeni bir dünya haritası çizen Amerika, Kolombiya'dan Orta Afrika'ya, Irak-Lübnan-Suriye'den Afganistan'a, Mindanao'dan Açe ve Borneo Adası'na kadar, "küresel istila harekatı"na hazırlık yapıyor. "Ulusal güvenlik" gerekçesiyle sır gibi saklanan yeni enerji hedefleri, ABD'nin küresel savaş planlarının ayrıntılarını içeriyor. Bu açıdan Kafkaslar ve Orta Asya'ya yönelik ekonomik/askeri projelerle Ortadoğu'ya yönelik İsrail'in güvenliği/ekonomi/askeri denetim eksenli planlar birbirini tamamlıyor. Buradan hareketle Irak'a saldırı bir ihtimal değil artık. Üstelik Taliban ve El Kaide sonrası istila hareketleri için terör gerekçesi de aranmıyor. Cheney'nin İngiltere, Türkiye ve İsrail dışındaki ülkelerdeki temaslarında, "Arap yönetimlerin rejim güvenliği garanti altına alınarak koalisyona nasıl dahil edileceği" pazarlıklarına dayanıyor. İngiltere ve İsrail, küresel savaşın temel unsurları olan ülkeler. Türkiye ise "ABD-İngiltere-İsrail üçgeni"nin savaşında Avustralya ve Hindistan gibi en etkili "cephe lükeleri"nden biri. Dolayısıyla Türkiye ile pazarlıklar, Araplarla yürütelen pazarlıklardan nitelik olarak farklı. "Arap öfkesi"ni kırma telaşı
Arap yönetimlerin hemen hiç biri Irak'a yönelik müdahaleye karşı çıkış lüksüne sahip değil. Bu ülkeler iktidarlarının garantörü olan Amerika ve İngiltere ile kendi halklarında hızla tırmanan anti Amerikancılık dalgası arasında sıkışmış durumda. Bu kritik durumun bir rejim sorununa, bir kitle tepkisine dönüşmemesi için çok yoğun çaba sarfediyorlar. Bir taraftan "görünüşte" Irak harekatına karşı çıkıp kendi kitleleri üzerinde meşruiyet arayışlarını sürdürürken diğer taraftan müdahaleye gizli desteklerini devam ettiriyorlar. Zira, iktidarlarının ABD'nin bölgedeki askeri gücünün elinde olduğunu iyi biliyorlar. Suudi Arabistan, Suriye, Bahreyn, Ürdün, Yemen ve daha bir çok Arap ülkesi yükselen öfke ve muhalefet dalgasını kırmak için içeride "görünüşte" reform programları uyguluyor. Suudi Arabistan'ın son Filistin-İsrail barış planı da Araplarda yükselen öfkeyi dizginleme projesinden başka bir şey değil. Amerika bir taraftan İsrail ile danışıklı biçimde Filistin'de şiddetin dozunu tırmandırırken diğer taraftan Riyad ile bu tansiyonu düşürerek Ortadoğu'daki muhalefet dalgasını zayıflatmaya çalışıyor. Gallup'un dokuz Arap ülkesinde yaptığı ankete göre, Arap toplumunun yüzde 67'si 11 Eylül saldırılarının Araplar tarafından yapılmadığına inanıyor. Yüzde 77'si Afganistan saldırısına karşı. Yüzde 53'ü ise Amerika'ya karşı. Irak'a, Lübnan'a, Somali'ye veya bir başka "Arap" ülkesine yönelik Amerikan saldırısının bu muhalefet oranını nerelere çıkarabileceğini ve bunun Arap yöneticiler için ne anlama geleceğini düşünmek gerekiyor. İtiraf edilmese de, Amerika'nın Ortadoğu'ya yönelik savaş tehdidi arttıkça Usame Bin Ladin'in söylemleri de ekisini artırıyor ve Amerikan karşıtlığını besliyor. Önümüzdeki sonbahar ve sonrası Arap dünyasında çok ciddi kitle tepkisi bekleniyor. "Irak'ın toprak bütünlüğü" kaygısı Amerikan saldırısına yönelik itiraza yeterli gerekçe oluşturmuyor. Kimse Irak'ın bölüneceğinden, "en azından müdahale başlayana kadar" sözetmiyor. Sadece Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesi amacına ise bölge ülkelerinin itiraz kaydı koymaları mümkün değil. Aksine içten içe destek veriyorlar. "Resmi itirazı" Irak'ın toprak bütünlüğü olan Türkiye'nin de bu anlamda ciddi bir karşı politika geliştirdiği söylenemez. Afganistan'daki yabancı askeri gücünün liderliğini "baskıyla da olsa" kabul etmesi beklenen Türkiye zaten Amerika'nın küresel savaşının tam merkezinde yer alıyor. Bu açıdan Türkiye ve Ürdün'ün Irak harekatında en etkili görevleri üstlenecek iki bölge ülkesi olacağından kimse kuşku duymasın. "Mücahit savaşçılar" yeniden sahnede
Her ne kadar yeni askeri doktrinini "bir çok bölgede aynı anda savaş" üzerine kursa da, Amerika'nın Afganistan harekatı Irak'a yönelik planların zamanlamasını belirleme gücüne sahip. Çok yoğun hava saldırıları sonrası Taliban'ın devrilmesi, el Kaide'nin üslerinden ayrılması, bir kaç yüz kişinin esir alınması ve "eski bir CIA çalışanı"nın liderliğinde sadece Başkent Kabil'i koruyan bir kukla yönetimin kurulması "sorunun çözüldüğü" anlamına gelmiyor. Aksine son günlerde yaşanan gelişmeler "sorunun daha da karmaşık hale geldiği"ne dair ipuçları veriyor. ABD ve müttefiklerinin Tacik birlikler desteğinde yürüttüğü bütün kara operasyonları başarısızlıkla sonuçlanıyor. Tora Bora dağlarının günlerce bombalayıp sonuçta sadece 10 esir ve bir kaç kişinin cesedini bulan Amerika, son Anaconda harekatının ilk gününde operasyona katılan "altı helikopter"ini kaybetti. Bunlardan biri düştü, beşi yaralandı. ABD ile savaşan Afgan birlikleri daha ilk çatışmada kaçtılar. Bu askerler, karşılarında el Kaide savaşçılarının değil, Peştunların bulunduğunun farkında. ABD-İngiliz askerleriyle Raşit Dostum'un Cenk Kalesi'nde yaptığı katliamdan sonra yok edildiği açıklanan Özbekistan İslami Hareketi'ne mensup savaşçılar da yine ABD'ye karşı gerilla savaşı yürütüyor. Afganistan'da yepyeni bir gerilla savaşının ilk günleri yaşanıyor. Peştunlar, Sovyet dönemi "mücahit savaşçılar" liderliğinde Kabil hükümetine ve ABD'ye karşı gerilla savaşının ilk adımlarını atıyorlar. Ortak amaç ise, "yabancı işgale son vermek." Küçük gruplar halinde savaşan gerillalara hava saldırıları hiç bir şey yapamıyor. Kara birlikleri ise şimdiye kadar başarısız oldu. Yaz aylarında çatışmaların artması bekleniyor. Türkiye böyle bir durumda Afganistan'da liderliğe zorlanıyor. ABD ve İngiltere'nin baskısıyla yeni bir iç savaşın içine sürükleniyor. Hiç bir ülke bölgede liderliğe yanaşmıyor. Neden acaba? ABD, Afganistan'da durum netleşinceye kadar Irak müdahalesini erteleyecek. Afganistan'daki savaşçılar ise Irak müdahalesi başladığında direnişlerini daha da artıracak. İslam coğrafyasının kaynaklarına yönelik küresel istila hareketi, daha bir çok bölgeyi etkisi altına alacak. Bu şok dalgasının yepyeni bir bilinçlenmeye zemin hazırlamayacağını kim iddia edebilir?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |