|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İki büyük gazete geçen gün "Korkut Eken'e Özgürlük!" kampanyasını açınca, "Oldu olacak Sabah gazetesi DGM'nin, Hürriyet ise Yargıtay'ın yerini alsın bari!" demiştim. Ertesi gün, perşembe günü "yargı erki"nin yerini almak için yanıp tutuşan bu iki gazetenin arasına Star da katılmıştı. Hani "Çorbada bizim de tuzumuz bulunsun" misali... Bugün "Özgürlük" kampanyasının dördüncü gününü idrak ediyoruz. Yakın tarihimizin bu önemli kampanyasını nasıl değerlendirmeliyiz? Bu soruyu sormamın nedeni kampanyanın pek çok ayağı olmasından kaynaklanıyor. Emekli generallerle ilgili fasıl var; siyasi partilerin tepkileriyle ilgili fasıl var; Hürriyet ve Sabah başta olmak üzere işin basınla ilgili faslı var; ve tabii, ülkenin Başbakanı'nın kampanya karşısında gösterdiği olağanüstü "soğukkanlılık"la ilgili faslı var... Sonuncu fasıldan başlayarak ilerleyelim: Başbakanımız bu günlerde ülkede olup bitene daha bir kayıtsız. Toz dumandan ortalığın göz gözü görmediği bir günde, yani sayıları dörtken iki günde yediye çıkan emekli generalin, yeter sayıda eski emniyet müdürünün, birisi hükümette diğeri muhalefette olan iki siyasi partinin, bir bağımsız milletvekilinin ve de sayıları ikiyken üçe çıkan gazetenin "Ben böyle mahkemenin de, böyle adaletin de..." demelerine ramak kaldığı bir günde Başbakan'ın yaptığı açıklamaya bakın: "Bu konuda bizim söyleyebileceğimiz herhangi birşey yok. Nihayet bazı konularda vatandaşlarımız elbette görüşlerini açıklarlar." Haksızlık etmeyelim; Başbakan'ın ağzından çıkan birkaç cümle daha var ama inanın aynı mealde... "Medeni ülkeler"de görülmüş bir şey midir bu suskunluk? Milletin aklına gelmedik, hayal gücünün üretmediği senaryo kalmamış, ama Başbakan "bizim söyleyebileceğimiz bir şey yok" diyor. Bu zavallı millet, siyasetten bu derece uzak düşürülmek, adam yerine koyulmamak için acaba ne günah işledi? "Kampanya"nın basınla ilgili faslı da çok ilginç. Eken'in cezaevine girdiği gün "Bir kahramana bu yapılır mı?" mealinde döşendiği manşetle huzursuzluğunu ilan eden Sabah'a bu kez Hürriyet'in de katıldığını gördük. Hürriyet, dün itibariyle üç gündür sürdürdüğü Yargı'yı sindirme kampanyasını, genel yayın yönetmeninin "Bu mutluluğun kıymetini bilin" başlıklı yazısıyla süslemeyi de ihmal etmemişti. Kolayca tahmin edebileceğiniz bir tonda yazılmış bir yazıydı bu. "Balkan Savaşı'nın utancından" hareket edip "Korkut Eken'e Özgürlük!" kampanyasını eleştiren "Kazanılmış bir savaşın rahat ikliminde savcı kesilen bu ağızlar"ı hadlerini bilmeye çağıran bir yazı... Ve belki inanmayacaksınız, üzerinden duman tüten bu yazının hemen yanıbaşında da Oktay Ekşi'nin şu satırları yer alıyordu: "Ama paşalar öyle de basınımız daha mı farklı diye sorarsanız, bizim kanaatimize göre dürüst yanıt, 'Hayır... basınımızın durumu hatta daha da vahim' demeyi gerektirir. Çünkü paşalar hiç değilse kendileriyle birlikte çalışmış olan ve o sırada hakkında belli bir izlenim edinmiş oldukları bir kimse hakkında konuşuyorlar. Oysa basınımızın yargıyı etkileme konusundaki seyyiati (kötü eylem) saymakla bitmez... Nitekim size anımsatayım:" Yalan değil, Ekşi'nin yazısı "Eken kampanyası"na bir daha girmeden "Kumkapı cinayeti" ve "Mısır Çarşısı" katliamının "anımsatılması" doğrultusunda sürüyor. Ama olsun, bana göre "mevzuyu dağıtan" bu örneklere rağmen, Hürriyet'te artık bir şeyler yaşandığı muhakkak! Hatta bu "bir şeyler"in sadece Hürriyet ile sınırlı kalmadığını, Doğan Grubu'nun diğer gazetelerini sardığını ileri sürebilmek için de elimizde yeterince malzeme var. Belki buna da inanmayacaksınız ama Grup'un ikinci büyük gazetesi Milliyet, üç gündür refiklerini, yani Hürriyet ve Sabah'ı Eken kampanyaları dolayısıyla öyle bir sorguya çekiyor ki, inanılır gibi değil... Milliyet genel yayın yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz'ın kaleminden üç gündür "bal damlıyor" desek yeridir. Kampanyanın ikinci günü "Bir de şunun araştırılması gerekiyor: Korkut Eken için bu dört e mekli generali organize edip, demeçleri alan, ve bir halkla ilişkiler uzmanı titizliğiyle yazılmış aynı haberleri iki gazeteye veren kim? O kişi bir milletvekili mi? Bu işle ne kadar ilgileniyor?" diyen o; işi daha da ileri götürüp "Emekli paşalar kumpanyası kimin işi?" başlıklı yazısında "Şimdi görev Hürriyet ve Sabah gazetelerinin yazıişleri yönetimlerine düşüyor. Onlar bu demeçlerin kendilerine kimler tarafından getirildiğini açıklamalılar. Çünkü artık işin bu yönü de bir 'haber değeri' taşıyor ve okuyucularının da biz meslektaşlarının da bunu bilmeye hakkımız var" diyen de o. (Hadi isterseniz şimdi de biraz hayal gücümüzü çalıştıralım: Yakında Hürriyet'in künyesinde "o"nun adını görürseniz şaşırmayın!) Gelelim siyasi partiler faslına: Ben bu işin içinden dünkü Radikal'in kampanyaya ilişkin haberini önüme koyarak çıktım. Bana göre durum çok açık. Bugün TBMM'de temsil edilen siyasi partiler kampanya karşısındaki tutumlarından dolayı iki gruba ayrılıyor. Birinci grupta "Bu devlet için kurşun atan da yiyen de kutsaldır" lafında ısrar eden (laf aramızda, bu açıklama tek başına, bir 'suç duyurusu'nu fazlasıyla hakeden niteliktedir) Çiller'in DYP'si ve hükümet ortağı MHP yer alırken, ikinci grup ANAP, DSP, SP, Ak Parti ve TDP'den (Sema Pişkinsüt'ün genel başkanı olduğu parti) oluşuyor. Bu çerçevede şunu rahatlıkla söyleyebilirim: "Eken'e Özgürlük" kampanyasının hiç değilse böyle bir yararı olmuş, ve "Susurluk Taşı"na vurulan TBMM'de temsil edilen siyasi partilerin renkleri böylece inkar edilemez bir biçimde ortaya çıkmıştır. Seçmenlerimizin il genel seçiminde sandık başına gittiklerinde bu "renkleri" de göz önüne alacağını umuyoruz... Ve nihayet "paşalar faslı": Bu faslın altından kalkabilmek için de Milliyet'in dünkü sayısına başvuracağım. Milliyet çok başarılı bir habercilik örneği vererek, Eken'e destek çıkan iki emekli generale, basında yer alan açıklamalarını kime, nasıl yaptıklarını sormuş. Emekli generallerin cevapları inanılmaz derecede eğlenceli... Milliyet, eski Jandarma Genel Komutanı, eski MİT Müsteşarı, eski İnterbank Yönetim Kurulu Üyesi emekli orgeneral Teoman Koman'a soruyor: "Yanıtınızın 3 gazetede birden aynen yer almasını nasıl karşılıyorsunuz?" Koman'ın cevabı: "Sadece birini gördüm, diğerlerini görmedim. Belki bir ajans aramıştır beni." Milliyet: "Hangi ajans olabilir?" Koman: "Kimin sorduğunu anlayamadım. Bizim askeri hatlarımız bazen duyma sıkıntısına neden olur."(!) Milliyet, eski Harp Akademileri Komutanı emekli orgeneral Necati Özgen'e soruyor: "Arayan gazeteci kimdi?" Özgen'in cevabı: "Hatırlamıyorum. Biri aradı."(!) İşte böyle...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |