T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
O kadın... Bir kadın...

Olmazdı tabi. O "kimseden korkmuyorum, hiçbirinize pabuç bırakmam" parça tesirli bakışların, tüm dünyada geçerli bir dille, sessizliğin gölgesi eşliğinde çatır çatır konuşan, tepir tepir bağıran bu gözlerin, hayat ağırlığında tartılması, meseleye 'pek estetik fotoğraf olmuş, "bir"den kullanalım'dan öte anlamlar yüklenmesi beklenemezdi tabi...

17 yıldır aranan yeşil gözleri bulmuş olmanın gururuyla, tüm dünya ajanslarının gündemlerine "iftiharla" servis yapılan, 'bu, çocukluğuna geç kalmış kız çocuğu'nun büyülü bir sıvı gibi içinize akıveren gözlerinin anlaşılması imkansızdı, uygarlığın medya efendileri tarafından.

Nitekim, öyle de oldu.

Başka hiçbirşeye değil, 17 yılda usul usul yüzüne çöreklenmiş zamana göndermelerde bulunarak, Afgan Kızını "Ay ne kadar da yaşlanmış" bulan başlıklar, gölgeden eller tarafından çevrilen çarkların dişlileri arasından sıcak sıcak çıkarılmış rafine düşünce kalıpları olarak, dolaşıma sunuldu.

Ancak, o "şööyle şekerli, tatlı birşeyleri hiç yakalayamış" bakışın upuzun tarihini bilenler de vardı buralarda...

Terörün bu vahşi lehçesinin, aslında uygarlığın işgalci diline bir redd-i ilhak olduğunu yani...

Zamanın kırıklarına takılmış seneler, korkuyla yatılmış uykular hissi veren, hayata hiç yayılamamış, bulabildiği yere tuhaf bir ürkeklikle ilişivermiş bu kadın, tüm dünyanın dönüp dönüp kendini vuran tarihini, bir çırpıda anlatıvermiş izleyenlere aslında, seyirci bulmaktan umudu kesmiş filmler gibi, kaygısızca...

Dedik ya, kadınlar yaşamın dilleri alınmış tanıklarıdır diye...

Kır çiçeklerinden hiç taç giymemiş o baş, National Geographic'in dünyaya yeniden iftiharla sunduğu o yakıcı bakışlar, bombalardan önce tüm Afganlıları "pasaklı teröristler" bulan, bombalardan sonra da "kardeş halk" havalarında abuk sabuk 'Afgan kadınlar'a yardım" söylemleriyle insanda en fazla gülmek hissi bırakan Amerikalı feministlerin zihinlerinde, bir tokat sarsıntısına neden olabilir mi acaba?

Şimdi merak ettiğim bu.

Şarbat Gula, nam-ı diğer Afgan kızı mı?

O tıpkı 13'ünde olduğu gibi 30 yaşında da yoksulluğun, mahvın, ezilmişliğin dilini, sessiz cümlelerle dillendirmeye devam edecek.

Konuşmak istediğinde bu sakil dünyanın sakinleriyle, hep yaptığı gibi kocaman kocaman açarak gözlerini, bakacak onlara. Anlaşılmamış sözler gibi, kalıverse de orta yerde...


16 Mart 2002
Cumartesi
 
ÖZLEM ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED