|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Emekli generallerin Korkut Eken'e destek verme biçimleri, ellerinde "patladı". Eken'e verilen destek, fünyenin çekilmesini sağladı ve bir gerçek bir kere daha öne çıktı: Susurluk, Eken'e verilen ceza ile sınırlı kalırsa eğer, bir bakıma örtbas edilmiş olacak. Emekli generallerin Eken'e destek vermek üzere başlattığı hamle, ters tetikleme yapmıştır ve Susurluk soruşturmasının derinleştirilmesi için ivme yaratmak üzere kullanılmaldır. Yargıtay Başsavcısı Kanadoğlu, Eken'in başvurusunu dün reddetti. Böylece Eken cephesinde başka manevra alanı gözükmüyor. Fakat Eken'in başvurusu ile eş-zamanlı olarak emekli generallerden destek mesajları almayı örgütleyen "odak" kimdir ve aynı anda iki gazetenin manşetine çıkan bu haberlerin arkasındaki "amaç" nedir, sorusu ortada çırılçıplak durmaktadır. İlk anda, emekli generallerden destek mesajı almayı örgütleyen "odağın", Eken'in başvurusu için yargıyı etkilemeye dönük bir kampanya başlatmaya çalıştığı söylenebilir. Fakat bu vahim teşebbüs bile yeterince açıklayıcı değildir. Bu kampanyayı örgütleyen "odağın", işi Eken düzeyinde durdurup, bundan sonra olayların deşilmesinin şimdiden önüne geçmeye çalıştığı görülüyor. Basında emekli generallerin neden sadece Eken'e destek verdiği, tablonun vazgeçilmez unsurları olan emniyet kökenli suçlulara neden sahip çıkmadıkları soruluyor. Aslında soru cevabı içeriyor. Eğer, "emekli generalleri denkleme sokmaya çalışan kampanya" başarılı olsaydı, iş Eken düzeyinde çözüldüğü için, emniyet kökenlileri de kendiliğinden kapsayan bir koruma şemsiyesi inşa edilmiş olacaktı. Fakat kampanya, "ters tetikleme" etkisi yaptı. Emekli generaller kanunun suç saydığı fiili, yani devlet içinde çete oluşturma fiilini öven durumuna savruldular. İş bununla da sınırlı değil, bu emekli generaller yargıyı etkilemeye ve olayın derinleşmesini önlemeye dönük bir düzenlemenin parçası haline gelirlerken, dolaylı yoldan belli askerlerin de tartışmanın konusu haline gelmesine yol açtılar. İşin askeri uzantıları olup olmadığına dair sorular Veli Küçük'le sınırlı olarak yürüyen bir tartışma olarak kaldı şimdiye kadar. Biri en tepesinde olmak üzere, ordunun en üst ve kritik görevlerinde bulunmuş 6 kişinin yaptığı açıklamalar, tartışmanın cephesini birdenbire olağanüstü büyüttü. General Muğlalı olayında yaşananlar geldi akıllara. Ortaya çıkan kampanya, Türkiye'de kendilerini kanunların üstünde gören bir statünün varlığını tümüyle çıplaklaştırmıştır. Bu "statü" kendini sürekli olarak "devlet sırrı" kavramıyla yapışık konumlandırıyor. Devletin kendini korumak için kanun dışı işlere girmesi gerektiğini, bu işlere girenler yargılanırsa, ileride ihtiyaç duyulduğunda bu işleri yapacak "fedailer" bulunamayacağını söyleyip duruyorlar. Türkiye'nin en çürümüş tarafıdır bu söylemin sahipleri. Kanunsuz işlere girişmiş kimseleri savunmak ve kanunsuzluğu himaye etmek için "devlet" kavramının ifade ettiği herşeyi istismar ediyorlar ve bunu fütursuzca yapabileceklerini sanıyorlar. Öte yandan, uyuşturucu kaçakçılığından mafyayı banka sahibi yapmaya kadar bir dizi kanunsuzluğa bulaşmış olanları savunmak için, bu suçluların geçmişte aldıkları takdirnameler ve terörle mücadele için gösterdikleri fedakarlıklar öne sürülüyor. Yani geçmişteki doğru işlerin bugünkü yanlış işlere kefil olması gerektiği söylenmiş oluyor. Oysa bilmeliler ki, kanun kanunsuzluğun, devlet çetelerin, demokrasi çıkar şebekelerinin kefili asla olamaz. İlla bu şekilde bir kıyaslama yapmak gerekiyorsa, bu çete mensuplarına geçmişte verilmiş madalyalar ve takdirnamaler geri alınmalı, böylesine yüz kızartıcı işleri yapmış olanların geçmişte vatan savunmasında bu kadar öne çıkmış olmalarının hangi sebeplerden kaynaklandığı üzerinde çok ciddi düşünülmelidir...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |