|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Toplumsal talepler ile siyasal karar mekanizmaları arasındaki bağ kopunca, "siyasi temsil krizi"nin sistemi kanserli hücreler gibi ağır ağır sararak felce uğratması bir kader oluveriyor. Temsil krizini hafife almaya gelmez: Devlet ile a. birey arasındaki siyasi etkileşim bağını marjinalleştirdikçe; siyasi partileri toplumsal alandan çekip devlet çeperine iter, yiten temsil kabiliyet1erini devletten güç alarak ikame etmeye "zorlar", siyaset yapma tarzını altüst eder. Bununla da kalmaz. Karşılık bulmayan toplumsal taleplerin içe dönük totaliter projeleri beslemesine yol açar. Toplumsal ve kültürel etkileşim kanallarını tıkar. Böylece, sadece toplum ile devlet , arasında değil, toplumsal gruplar arasında da kara delikler oluşmasına zemin hazırlar. Bir yandan, cemaatimsi bir dokuyu yeniden üreten '"politikleşme" eğilimlerini canlandırır; öte yandan siyaset ile kültürü birbirinden ayıran; ilki merkeziyetçi, ikincisi özgürlükçü maske taşıyan, iki kopuk kompartımana ayrılmış bir algı geleneğini azdırır; azdırdıkça "depolitikleşme" akımlarına hayat verir. Sonuç ise vahim olur... Merkezde siyaset, saray içindeki kavgaya döner. Entrikaların kalıbına bürünür. Sürekli değişen ve farklılaşan bir topluma rağmen siyasi hayata "saray içi kavganın egemen olması" demek, devlet organ ve ilkelerinin kavga aleti kılınıp içlerinin boşaltılmasıyla başgösterecek ''yönetim ve etik krizi'' demektir. Bu tür bir siyaset, toplumda "kültürel doku yırtığını" derinleştirmekten başka hiçbir işe yaramaz ve yaşam biçimi kavgasına kilitlenmiş, kendi yaşam alanını diğerinin aleyhine genişletme girişimlerinden oluşan bir kaosa tekabül eder. Bu, ortak değerlerin iflası, hatta çatışma odağı haline gelmesi demektir. Bu resim Türkiye'nin resmidir... Siyasi merkezin attığı her ters adım, "saray içi kavga"daki her azma ve bunun "depolitikleşme" eğilimlerinden aldığı meşruiyetle "toplumsallaşması", gidişatı daha vahim hale getiriyor. Bugün Türkiye'de bu kavgaya alet edilmeyen hemen hiçbir şey yok... Örneğin AB tartışmaları; AB çerçevesinde bir değişim-statüko gerginliğine işaret ettiği kadar, aynı zamanda bu tablonun işlevselleştirdiği bir yapıyı da ifade ediyor. Birkaç önce Türkiye'yi sarsan, geçenlerde tekrar gündeme gelen Kutlu Savaş'ın "Susurluk Raporu"nu hatırlayın... Bu rapor hemen hiçbir idari yaptırıma ya da hukuki sonuca yol açmadığı gibi, farklı amaçlarla kullanılmış, siyasiler tarafından birbirlerini yıpratmaya yönelik bir silah haline getirilmişti. Yılmaz, Çiller'i hedefleyerek, sadece 28 Şubat'tan kalma siyasi yelpazenin merkezden dizaynı projesini derinleştirmeye kalmamış; temsil kabiliyetinin tükendiği bir dönemde Çiller'den farklı bir siyasi tavır inşası yolunda bu raporu kullanmaya çalışmıştı. Rapor vasıtasıyla, TSK'yı hem temiz ilan etmiş, hem de birçok noktada doğrudan ve dolaylı suçlayan imalarda bulunmuştu. Bu '"incelikli" ayrışma çabaları, saray kavgası ortamı siyasetinin mantığına işaret etmesi bakımından önemli bir örnektir. Bugün Yılmaz'ın AB hattında kullandığı dil, Korkut Eken meselesinin "kötü polis-iyi asker denklemi"yle getirildiği nokta aynı mantığın bir parçası değil mi? Bu mantık, yalnızca toplumla ilişkisi erimiş siyasetin devletten güç aramasını göstermez, aynı zamanda devlet hakemlik kurumlarının, Başbakanlık teftiş raporlarının, siyasi hamlelerin ne amaçla kullanıldığını ortaya koyar. Bu tür amaçlar ise hemen her zaman Susurluk gibi asli meselelerin üzerini biraz daha örtme işlevi görmüşlerdir. Bugün saray kavgasının topluma ne denli sirayet ettiğini ortaya koyacak onlarca örnek var... Nitekim televizyon programlarında, çeşitli platformlarda yapılan tartışmalar şu gerçeğe işaret ediyor: AB etrafında "millici-gayrimillici" kampların yaratılmaya çalışılması, bu çerçevede "Susurluk mantığı"nın genelleştirilerek toplumsallaşmak istenmesi, faydanın ilkelerin yerinin alması... Buna karşılık; AB konusunda, siyaset konusunda, demokrasi konusundaki asli tartışmalar hâlâ yasak, hâlâ beklemede...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |