T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Arlette'in sırrı'

Bugün Türkiye'den uzaklaşıp bir AB ülkesinde olup bitenleri gözden geçirmeye çalışalım. Bildiğiniz gibi Fransa'da Başkanlık seçimlerine az kaldı ve adaylar arasındaki mücadele iyiden iyiye şiddetlendi. Seçimin galibinin iki adaydan birisi olacağı da malum. Seçim son turda halen Başkanlık görevini sürdüren Jacques Chirac ve Başbakan Lionel Jospin arasında geçecek. Sosyalist Başbakanın, geçen gün "yaşlı, yıpranmış, yorgun" olarak nitelediği (Jospin, çok geçmeden bu sözlerini bir "özür"le geri aldı) Cumhurbaşkanı karşısında daha şanslı olduğu söyleniyor. Seçimin iki güçlü adayından birisi olan Jospin, geçen gün projelerini de açıkladı. Tahmin ettiğiniz gibi, bu projeler "bizimkiler"in projelerine hiç benzemiyor. .."Nasıl benzeyebilir ki? Onların dertleri başka, bizimkiler bambaşka..." dediğinizi duyar gibiyim. Tamamen haklısınız. Onların memleketinde "İdam cezası" hiç değilse 20 yıl geride kalmış; onlar seçim kampanyalarını "bölünme", "ifade özgürlüğü", "inanç özgürlüğü", "devletin silahlı kuvvetlerini tahkir ve tezyif", "AB'ye girelim mi, girmeyelim mi?" ve benzeri konu ve sorunlar üzerine inşa etmiyorlar ki... Onların seçimlerde yarıştırdıkları konu ve sorunlar bambaşka. Jospin'in "Projelerim" diyerek ilan ettiği "Altı büyük dosya", bizim uğraştıklarımızın yanında o derece "süfli" konu ve sorunlardan oluşuyor ki! Mesela "İstihdam" sorunu; mesela "Emeklilik" sorunu; mesela "Gençlik" sorunu: mesela "Konut" sorunu... Ne kadar "süfli" sorunlar değil mi? Bir bu sorunlar üzerine siyaset yapılabilir mi? Bir de "bizimkiler"in üzerinden siyaset yaptıkları konu ve sorunları düşünün... "Milliyetçilik", "Vatanseverlik", "Sevr'i horlatmaya çalışanlarla mücadele", "alkollü içki yasağı ya da serbestisi", "asalım mı asmayalım mı tartışması", "Kürtçenin bir dil mi, yoksa bir ağız mı olduğu meselesi", "fikrimizi açıklamadan mı saklasak, açıklayarak mı saklasak, yoksa sarımsaklasak da mı saklasak tartışması," "milliyetçi müslüman mı kalsak, yoksa müslüman milliyetçi mi olsak", vesaire.... Ne güzel, ne "soylu" konular ve sorunlar... Bu konu ve sorunlar üzerinden yapılmayan bir siyaseti ve seçimi kim ne yapsın! "İş"miş, "konut"muş, "gençlik"miş, "emeklilik"miş, "sosyal güvenlik"miş, bizim bunlarla ne işimiz var....

Fransa'da yaklaşan Başkanlık seçimleriyle ilgili olarak benim tartışmak istediğim konu bunlar da değil. Ben asıl olarak "Arlette"den söz etmek istiyorum. "Arlette", çünkü bu başkan adayı ülkesinde bu şekilde, yani küçük adıyla anılıyor ve çağrılıyor. Başkanlık seçimlerinin artık bir banka emeklisi olan bu Troçkist kadın adayı, yapılan kamuoyu yoklamalarına göre yüzde 9'u çoktan yakaladı bile... "Arlette"i, ülkesinde bulunduğum 1970'li yılların başından beri tanıyorum. 30 yılda yaşlanması dışında pek de değişmeyen bu komünist siyasetçi 70'li yıllardan beri her Başkanlık seçiminde adaydı. Aldığı oy oranı başlarda yüzde 2'ler civarındayken, 1995 ve 1999'da yüzde 5'i geçen skorlar elde etmişti. Oysa bugün, Fransız Komünist Partisi adayı Robert Hue ve "ulusalcı sosyalist" Jean-Pierre Chevenement'i arkada bırakmış, aşırı sağcı Ulusal Cephe'nin adayı Jean-Marie Le Pen'i sıkıştırmış durumda... Fransa'daki seçmenlerin yüzde 9'u, ülkelerine cumhurbaşkanı olarak artık Troçkist bir adayı uygun buluyorlar... "Daha da neler!" demiyor musunuz? "Duvar" çoktan yıkılmış, "piyasa ekonomisi"nin zaferi her cenahtan insanın onayıyla "küreselleşme" aşamasına çoktan girmiş, ama siz şu işe bakın ki Fransız seçmenlerin yüzde 9'u "Arlette" diyor... AB üyesi bir ülkede milyonlarca seçmen, sorunlarının çözümünü adında "İşçi" sözcüğü geçen bir partinin ("İşçi Mücadelesi") adayından bekliyor... Daha da neler!

"Arlette"in popülaritesinin bu önlenemez yükselişine ilişkin yorumlar, aday ile partinin karıştırılmamasından yanalar. Yani, kamuoyu yoklamalarının ortaya koyduğu yüzde 9'luk beklenti, partiden değil, "Arlette"in kişiliğinden kaynaklanıyor. Çünkü, diyorlar, "Arlette"in partisi hâlâ "Proletarya diktatörlüğü"nden vazgeçmiş bir parti değil; parti hâlâ Leninist-Troçkist çizgide ısrar ettiği gibi, örgütün işleyişi de hiç mi hiç "açık" değil. Yöneticiler ortaya çıkmıyor, toplantılar halka kapalı, bayramı seyranı açık değil vs.

"Arlette" gerçekten de "samimiyet"in ete kemiğe bürünmüş hali... Seçtiği sözcükler, benimsediği üslup, hepsi "halk"a çok yakın. "Halk", yani "emekçiler"... "Arlette" hiçbir zaman tanımlanmamış bir "Gençlik"ten söz etmiyor; "gençlik" onun dilinde "işçi gençlik" demek. "Arlette" hiçbir zaman "Emekliler" sözcüğünü kullanmıyor; tercihi "yaşlı emekçiler"... Zaten kendisi de, mütevazi koşullarda yaşayan bir "yaşlı emekçi". "Arlette", tabii ki, herşeyden önce ekonominin de içinde yer aldığı "sosyal"den söz ediyor. Chirac'a da karşı, Jospin'e de. Her fırsatta ikisinin de "emekçilerin kampı"nda olmadığını ilan ediyor. "Arlette"in kampanyası gibi gücü de asıl olarak sendikal harekete dayanıyor. Bir gazetecinin kullandığı ifadeyle söyleyecek olursak, "Arlette'in sırrı" da zaten burada. "Arlette"in "küreselleşme karşıtları"na sempatisi de yok. Bu hareketin "apolitizm"i, "entellektüel ve üneversiter bir reformizm"i beslediğini söylüyor. "Arlette"e göre "çevre kirliliği" gibi son yılların revaçta olan konularını anlamamanın yolu da kapitalizmin eleştirisinden geçiyor. "Çevre kirliliği" konusunda bakın ne diyor: "Gerçek kirlilik kapitalizmdir."

"Arlette'in sırrı".... Evet, bu ifade gerçekten çok yerinde... Bu "sır"ı ben de kendimce çözmeye çalıştım. Fransa'nın başkentinde sırasında içinde bulunduğumuz, sırasında sadece gözlediğimiz "sosyal" koşulları hatırladım. İçinde yüzbinlerce insanın yaşadığı banyosuz-tuvaletsiz "hizmetçi odaları"nı, zengin mahallelerin şaşaası yanında "kızıl mahalleler"de çok mu çok mütevazi şartlarda hayatlarını sürdüren "yaşlı emekçiler"i ve tabii artık tek başına büyük bir sorun olan ve kimilerinin haddinden fazla "nötr" bir biçimde "problemli mahalleler" olarak adlandırdığı çoğunlukla Araplar ve Türkler gibi sonradan "Parisli" olan göçmenlerin yaşadıkları perişan "sosyal konutlar"ı hatırladım.... Ve bütün bunları hatırlayınca, "sol hükümetler"in küstürdüğü milyonlarca seçmenin "Arlette! Arlette!" diyerek sandık başına niçin koşmakta olduklarının sırrı da kendiliğinden çözülüverdi...

Söylediğim gibi, görülmemiş bir gelişme... AB'nin merkez ülkelerinden birisinde, koca Fransa'da, 2002 yılında "Troçkist Arlette"in oyları yüzde 10'a dayanmış durumda... Bakalım daha neler göreceğiz....


25 Mart 2002
Pazartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED