|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Susuyorlar, çünkü 11 Eylül'ü, Lyndon La Rouche'un söylediği gibi, bu gezegende yaşayan 1 milyar Müslüman'a saldırmak için bahane arayanlarının gerçekleştirdiğini, saldırının "dışarı"dan değil "içeri"den ve ancak "bir hükümet darbesiyle amaçlarına ulaşabileceklerini" düşünenler tarafından yönlendirildiğini onlar da biliyor. ABD'de sessiz sedasız bir "hükümet darbesi"nin gerçekleştirilmiş olduğunu söylüyor bize 11 Eylül saldırısı... Yine Rouche'a göre, ABD Başkanı'nın bundan sonra yapacağı en iyi şey, televizyona çıkıp, "CNN'i dinlemeyin, Fox News'u dinlemeyin, bunlar bir sürü soytarı ve size yalan söylüyor, sizi güvenlik paranoyasına sokup iyice delirtmek istiyor" demek, ama, ABD'de yapılan kamuoyu araştırmaları, güvenlik paranoyasına itilmiş ABD hakının özgürlüklerinden vazgeçmeye çoktan hazır olduğunu gösteriyor. Örnek mi? Bir "dış saldırı" ihtimalini yüksek bulan ABD'lilerin oranı yüzde 70'e yakın... "Dış saldırı"yı bertaraf etmek için devletin aldığı tedbirleri (CIA ve FBI'ın hukuksuz gözetleme ve tarassutta bulunmasını, kimi özgürlüklerin daraltılmasını, her türlü iletişimin FBI'ın denetimine geçmesini, terör suçlularına işkence yapılmasını) hukuka aykırı bulmayanların oranı ise yüzde 80'ler civarında... Örneğin, 11 Eylül'den sonra FBI denetiminden geçmeyen hiçbir gönderi (mektup, telgraf, davetiye, e-posta, koli) "doğrudan" sahiplerine ulaştırılmıyor ve bu durum özgürlüğüne düşkün Amerikan halkını hiçbir surette rahatsız etmiyor. İnsanlığın, "insan hakları" konusundaki son ikiyüz yıllık kazanımlarını torpilleyen büyük müttefik, şimdi de "işkenceyi yasallaştırmak" peşinde. Biz haberi Mithat Sancar'ın Radikal gazetesinde yayımlanan yazısından verelim: ABD'li hukuk profesörü Alan M. Dershowitz, Guantanamo'daki tutuklu Taliban askerlerini konuşturmak için Senato'nun "işkence"yi yasallaştırmasını önermiş. Profesör, bu yolla "tutsak haklarının daha iyi korunacağı" görüşünde. Aksi takdirde, "yakın gelecekte başvurulması kuvvetle muhtemel olan zora dayalı sorgulama yöntemlerinin biçim ve şiddeti tamamen istihbarat görevlilerinin insafına" kalabilir. Bu yüzden, "tutukluların kendi selametleri için işkencenin yasal zemine taşınıp çeşitli prosedür ve düzenlemelere" tâbi tutulması gerekiyor. Mithat Sancar, ABD'nin, insan haklarını pervasızca ve barbarca ihlal eden askerî diktatörlüklere 'özgür dünya'yı savunmak adına her türlü desteği açıkça sunmaktan kaçınmayan politikalarını hatırlatıyor, ki son derece haklı. Örnek vermeye gerek yok... Sancar'ın da altını çizdiği gibi, yirmibirinci yüzyıl, insan haklarını sınırlayan düzenlemelerin ya da ihlal eden uygulamaların "ulus", "toplum", "kamu" gibi kolektif yapıların menfaatlerine atıfla meşrulaştırıldığı bir "Amerikan yüzyılı" olacak. Yazıma bu başlığı seçmemin özel bir nedeni var mı? "Eyyamcı" nitelemesiyle terbiye sınırlarını aştığımı kabul ediyorum. Sözüm, elbette, 11 Eylül'ü fırsat bilerek, "küresel terör" karşıtlarını cahil, ahmak ve işbilmez ilan edenlere. Onlar kendilerini biliyor... Dünyayı "terör" belasından kurtarmak ali maksadıyla "enerji havzalarına" çöreklenen büyük müttefikin, örneğin İsrail'in yaptıklarına sessiz kalması da onları 11 Eylül sürecinin "aslında ne demek olduğu" konusunda muhasebeye icbar etmeyecek. Tabii, kimsenin aklına, Cheney'nin ne halt karıştırmaya İsrail'lerde sürttüğünü sormak da gelmeyecek.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |