T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
RTÜK, vicdan ve cüzdan

Bir Yargıtay Başkanı "Hakimlerimiz karar verirken vicdanları ile cüzdanları arasında kalıyor" demişti. Hakimlerin ekonomik durumlarındaki olumsuzluğa karşı insani bir tepkiydi bu.

Peki şimdi iktidar ve iktidarın arkasındaki milletvekilleri vicdanlarını neyin arkasında bırakıyorlar ki, RTÜK düzenlemeleri gibi bir faciayı Meclis'ten geçirmeye çalışıyorlar?

Çünkü hiçbir vicdana sığmıyor RTÜK düzenlemeleri...

Sadece güçlü medya patronlarını mutlu kılacak, onun için sadece onların adamlarının savunduğu bir düzenlemenin arkasında, vicdanı da aşarak, böylesine kararlı durmanın gerekçesi ne olabilir?

-Ya güçlü medya patronları ile çıkar ortaklığınız vardır?

-Ya da onlardan korkuyorsunuzdur...

Şimdi düşünelim:

"Medya patronlarının herhangi bir yayın kuruluşunda hisselerinin yüzde 10'un üzerine çıkması halinde kamu ihalelerine giremeyecekleri" hükmü, medyanın ihale verecekler üzerinde terör estirebileceği ihtimaline binaen getirilmişti. Yani patron salar manşetleri iktidarın veya ihale veren kamu kuruluşunun üzerine ve kopartır ihaleyi... İşte bunu önlemek içindi.

Neden değiştiriyorsunuz bunu?

Değiştireceksiniz ve medya patronları devlet ihalelerine gümbür gümbür girecekler, manşetlerle bir yandan rakipleri sıfdışı bırakacaklar, bir yandan da iktidarı pusturup malı götürecekler...

Bu kadar çıplak mı olacak bu iş?

Evet, bu kadar çıplak olacak! değilse, RTÜK'ü Meclis'ten geçirmek için intiharı neden göze alır bir iktidar? Milletvekilleri neden kendi iplerini çekecek bir düzenlemeye oy verirler?

Çünkü eğer ihale ortaklıkları yoksa -ki en azından geniş bir milletvekili topluluğunun yoktur- en azından korkuyorlar.

Ve eğer şimdi kartel medyasının oluşturduğu korku, Meclis iradesini etkileyecek bir nitelik kazanmışsa, yarın aynı kartel, çok daha dar alanlarda iktidara ne yapmaz?

Bir manşet, bir ihale... Bir manşet bir ihale...

Ondan sonra gelsin Berlusconi usulü demokrasi...

Neden bizim medya patronlarımız da başbakan olmasınlar?

Bakın bakalım, Türkiye'nin ekonomik kriz içinden geçtiği günlerde en fazla güçlenen patronlar kimlerdir? Nasıl oluyor bu iş? En güçlü patronlar, "Reel olarak yüzde 60 küçüldük" diye feryad ederken, kartelin akıl almaz tırmanışı sürüyor?

Buna karşılık herkes sus-pus. Buna aslında medya patronu olmayan iş adamlarının bile isyan etmesi lazım. Ama onlar da suskun, çünkü bir manşetle vurulmaktan korkuyorlar.

Aslında, Türkiye'de medyanın ekonomik ve siyasi alanda ne kadar kötüye kullanılabileceğini anlamak için, medya patronlarının kendi aralarında nasıl çamurlama yarışına girdiklerine bakmak yeterlidir. Eğer her birinin diğeri hakkında söylediklerine inanacak olursanız, herbirinin çamurun içine batmış olduğu hükmüne varırsınız. Eğer bunların birbirini vurmak için uydurulduğunu düşünürseniz, o zaman medyanın, rakipleri vurmak için nasıl bir yalan üretimine başvurabileceğini görürsünüz. Her ikisi de çamurlu hüviyetin görüntüsünden başkası değildir.

İktidar Meclis'e, medya gibi bir "Leviathan - canavar" ürettirmek istiyor.

Dilediğini yesin, dileğini (ya da kendisine yeni imkanlar açacak olanları) abad etsin.

Öyle bir güç ki, suskunluğu da anlamlı, kükremesi de...

Bakın kartele... Sustuğu yerlere bakın, konuştuğu yerlere bakın...

Ve halk artık suskunluğun ve kükremenin yorumunu yapıyor. Onun arkasındaki çıkar hesabını çok net olarak görüyor.

-Acaba falanca iş adamına neden sövüyor, falanca siyasetçiyi neden yerden yere vuruyor, neden falanca siyasetçi ile içli dışlı?

Elcevap:

-Falanca işadamını bir ihaleden kovmak istiyorlar, falanca siyasetçiden bitiremediği işi var, falanca siyasetçi ile bir iş bitirmek istiyor...

Bütün bunlar, medyayı halkın güven sıramalasında çukurun dibine iten hadiseler... Ana misyonu, sistem ve güç odakları karşısında halkın çıkarlarını savunmak olan medya, suskunluğu da kükremesi de patronları için paraya dönüşen bir mekanizma olmuşsa, halkın böylesi bir kuruma güveni kalır mı?

"Gazeteci" kökenli DSP milletvekili Uluç Gürkan, kendi partisinin de arkasında durduğu tasarıya isyan ediyor:

"Bugün burada ateşle oynuyoruz. Siyaseti köleleştiriyoruz. Demokrasiyi dinamitliyoruz. Bu kanun ötanazi ile eşdeğerdir. Ülke yönetimine medyayı ortak ediyoruz. Kendi kendimize büyük birader yaratıyoruz. Bu tasarıyla getirilmek istenen yapı, çağdaş demokrasilerde İtalya dışında tek örneği olmayan bir yasadır. Medya kamu ihalelerinde rakiplerini sindirecek konuma getirilmemelidir. Medya bireysel çıkarların odağında ticaretleştirilmemelidir. Bu tasarıyı çıkarırsanız AB'yi ve demokrasiyi ağzınıza alma hakkınız olmaz."

Daha ne desin!

Belki bugün kartelin sayfalarında -saflarında mı demeliydim?- mevzi tutan kimi meslekdaşlarımız da, Uluç Gürkan gibi düşünüyordur ama, üç maymun rolü gelmiş çöreklenmiş yüreklere, herkes sus-pus, kartel sayfalarında neredeyse RTÜK diye bir tartışma konusu yok... Demek işin içinde eli mahkum olmak var. Ne garip, herkesin eli mahkum... Siyasetçinin, işadamının ve gazetecinin... Kim savunsun halkın çıkarını?

Soru şu: Bugüne kadar TBMM böylesine bir çıkar hesabına alet edilmek istenmiş miydi acaba?

Soru şu: Milletvekilleri bugüne kadar böylesine absürd (absürd çünkü RTÜK tasarısında Meclis'in RTÜK üyelerini seçme yetkisi tırpanlanıyor) bir konuma itilmişler miydi acaba?

Soru şu: Bu tasarının ana mimarları ANAP'ta yoğunlaştı. Peki DSP'nin ve MHP'nin de tasarı ile bütünleşmesinde hangi partisel çıkarlar mevcut?

Soru şu: Millet Meclisi, bu tasarıyı görüşürken halkın nabzını tutmak gibi bir kaygı içine neden düşmez?

Ve sonuç şu: Bu iktidar çok kötü yönetti Türkiye'yi... RTKÜK tasarısı ise kötü yönetimin üzerine tüy dikmektir.

RTÜK Başkanı Nuri Kayış'ı dinledim salı günü Flash TV'de... Kayış DSP kontenjanından seçilmişti RTÜK'e. Solda bir gazeteci idi. "Medya patronları iktidarı tehdit ediyor, dedi. Bu Türkiye için deprem kadar tehlikeli bir tasarıdır, dedi. Beni Işıkara rolünde değerlendirin, dedi. O nasıl Türkiye'yi bir depreme karşı uyarıyorsa, ben de RTÜK depremine karşı uyarıyorum" dedi. Daha ne desin!

Aslında TBMM tarihi bir sınav veriyor.

Hadi, muhalefetin ikazları anlaşılmıyor. Hiç olmazsa Uluç Gürkan'ın "Kendi kendimize Big Brother - Büyük Birader yaratıyoruz" alarmını anlamalı TBMM'nin vicdani derinliği... Hiç kimse bir milletvekilinin vicdanla başka şey arasında değerlendirme yapmasını mazur görmeyecektir, bu böyle bilinmeli...


4 Mayıs 2002
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED