|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İslâm Medeniyetinin ortak ilim dili Kur'an'ın lisanıydı; Arapça'ydı. Binaenaleyh hangi ırka, hangi dine, hangi mezhebe veya meşrebe mensub olursa olsun bu medeniyetin hemen hemen bütün fikir ustaları eserlerini Arapça olarak kaleme almışlardır. Bu sebeple fikir mirasımız bize büyük ölçüde bu dil aracılığıyla intikal etmiştir. Hiç kuşkusuz ki bu kitabiyatın Türkçeleştirilmesi, insanımızın kendi medeniyetinin mahsûlâtını anlaması, farkına varması bakımından fevkalâde önemlidir. Lâkin bu büyük ihtiyaca rağmen, "Fikir mirasımız Türkçe'ye kazandırılsın da nasıl kazandırılırsa kazandırılsın" diyemeyeceğimiz de âşikârdır. Nitekim Kindî, Farabî, İbn Sina, Ebu Hâmid Gazâlî, İbn Rüşd, İbn Arabî, Fahr'ur-Razî, Ali Kuşçu, Ebherî, Kazvinî, İci, Seyyid Şerif Cürcanî, Tahtavî, vb. birçok büyük mütefekkirimiz hâlâ yeterince tanınmıyor. Bir kısmının eserlerinin çoğu yazmalar halinde ve onlara el atacak himmet sahiplerini bekliyor. Gün yüzüne çıkmış matbû eserlerine gelince, bunların çoğu da Türk okurlarının meçhûlü. Eski Beyazsaray tüccarlarının gelişigüzel yayımladığı kitap müsveddeleri bir yana bırakılırsa, güvenilir akademik yayınların sayısı da yok denecek kadar az... Kimi münferid teşebbüsler dışında, 'külliyât' halinde yayımlanabilmiş, yayımlanması programlanmış bir tek felsefecimiz yok. Evet, hâlâ hikmet-sevdalılarının kütüphanelerini süsleyen külliyâtlardan mahrûmuz. Meselâ "İbn Sina Külliyâtı" veya "Gazalî'nin Tüm Eserleri" ya da "Gazâlî'nin Mantık Külliyâtı" başlığını taşıyan toplu yayımları hayal edecek hâlimiz bile yok! Hadi bundan vazgeçtik, zaman içinde farklı kimselerin çabalarıyla yayımlanmış güvenilir çevirilere de pek rastlanmıyor. Çünkü bir çeviri siyasetine, bir çeviri diline, doğru dürüst hesabı verilmiş bir felsefe-ilim ıstılahâtına dahî sahip değiliz. Sadece kendi mirasımız mı? Batı düşüncesinin klasikleri de çoğunluk gelişigüzel piyasa tüccarları tarafından çevrilip çevrilip yayımlanıyor. (Biraz İngilizce öğrenmiş gayretkeşlerin çevirilerini şimdi burada saymaya gerek var mı?) Bir yıldır Berlin'deyim. Mümkün olabildiği kadarıyla Almanca kitabiyâtı; felsefe, tarih, siyaset, edebiyat alanlarında belli başlı Almanca klasikleri -pek tabii ki bütçem elverdiği ölçüde- toplamaya çalışıyorum. Luther, Kant, Hegel, Fichte, Schiller, Nietzsche, Dilthey, Humbold, Husserl, Jaspers, Heidegger, Gadamer, vb. düşünürlerin ya da Goethe, Hölderlin, Rilke, Kafka, vb. edebiyatçıların külliyâtlarını kolayca, yani hem tek tek, hem de toplu neşirler halinde satın alabilmeniz mümkün. Üstelik toplu neşirler de doğum-ölüm yıldönümleri gibi vesilelerle yinelendiğinden, önceki baskılar ikinci el kitapçılardan çok ucuza alınabiliyor; yani bir düşünürün eserlerinin bir değil, birkaç toplu basımı var. Bu basımlar çeşitli boylarda ve farklı sınıflardan okuyucuların (msl. öğrencilerin) ekonomik durumları dikkate alınarak yapılıyor. Sözgelimi Aristoteles ve Plato'nun Almanca külliyâtlarının -hem de ciddiyetine hiçbir halel gelmeksizin- 200-300 Euro'luk baskıları olduğu gibi, 50 Euro'luk baskıları da var. S. Freud'un 20 ciltlik külliyatı 5-6 ay önce 2000 DM. idi. Bu külliyâtın yeni baskısı çıkınca, eski baskısı şimdi 75 Euro'dan satılmaya başlandı. [Almanlar "Gesammelte Werke" ya da "Sämtliche Werke" (Tüm Eserleri), "Hauptwerke" (Temel/Seçme Eserleri), "Philosophische Schriften" (Felsefe Yazıları), "Politische Schriften" (Siyaset Yazıları), vb. ayrımlara istinaden toplu basımlarda farklı yollara başvuruyorlar. Böylelikle bir düşünürün bütün eserlerini topluca almak zorunluluğu ortadan kalktığı gibi, onları tek tek ve fakat daha pahalıya piyasadan toplamaya da lüzûm kalmıyor.] Bu yayınların çokluğu ve tabii ki ciddiyeti, hiç kuşkusuz heveskârâne teşebbüslerin bir sonucu değil, bilakis ciddi bir akademik faaliyetin ürünü... Bu titizliğin Almanca yazılmış eserlerle sınırlı olmayıp klasik eserlerin çevirileri için de geçerli olduğunu belirtmeye gerek var mı bilmiyorum. Hâsılı, söylemek istediğim şu: Bu yayınlar herkes için yapılmıyor; muhtevaları, herkes okusun diye katledilmiyor. Dilinden ve üslûbundan fedakârlık da edilmiyor. Oysa bizde -biraz yayıncıların anlamsız ısrarları, biraz da nâ-ehil mütercimlerin maddî hırsları neticesinde- herkese satılabilecek türden hafif, transparan çeviriler yapılıyor ve "herkese hitab etmek" gibi anlamsız bir amaç için canım eserler katlediliyor. Sanki sebepler başka olsa ciddi çevirilerin sayısı artacak mı? Türkçe'nin canına okunduğu ve "ünvan"ın, "ehliyet"in yerine geçtiği bugünlerde keşke biraz ümitvar olabilseydik!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |