|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
RTÜK Yasası görüşülürken, Saadet ve AK Partili milletvekilleri göz doldurdu. Doğru Yol Partisi ise göstermelik muhalefet yaptı. Özellikle, kanunun maddelerine geçilmesi oylanırken, 50'yi aşkın DYP'linin Parlamento'da bulunmaması, kulislerde yayılan "anlaşmışlar" iddiasını doğrular mahiyetteydi. Hem nalına, hem mıhına
Acaba siyasetçiler milleti aptal mı sanıyor? Hem RTÜK'e karşı konuşacaksınız, hem de Parlamento'da bulunmayarak medya patronlarının ekmeğine yağ süreceksiniz. Hem nalına, hem mıhına bu tavır, milletin gözünden kaçar mı zan'ediyorsunuz? Kanunun maddelerine geçilirken iktidar ancak 168 oy bulabildi, red oyları ise 108'de kaldı. Muhalefet tam kadro katılsaydı, red oyları, kabul oylarını aşacaktı. Saadet ve AK Parti milletvekillerinin de bazıları gelmemişti. Bir iki kişi mazeretli olabilir de, AK ve Saadet cenahından 26'yı bulan toplam noksan, izah edilebilir gibi değil. Burada kasıt yoksa bile büyük bir ihmal söz konusu. "Zaten DYP ile anlaşılmış ve iş bitirilmiş. AK ile Saadet'in orada bulunması bir şey değiştirmezdi" denilebilir. Gene de, kararlılığı göstermesi açısından, tam kadro katılım önemli. Kanun müzakereleri sırasında, DYP, Genel Kurul salonunu terk etti. Ve böylece iktidarın işini daha da kolaylaştırdı. Acaba, ana muhalefet partisi (DYP), önümüzdeki haftaya sarkan görüşmelere de katılmayacak mı? Vatandaş, gayrisamimiyeti fark etmez diye düşünenler yanılıyor. Tuncer'den savunma
İktidar milletvekilleri, ağızlarını açıp kanunu savunamıyor. Keşke Ertuğrul Özkök milletvekili olsaydı. Kimsenin sahip çıkmadığı bu yasa hakkında patronunun düşüncelerini öğrenmek imkânına kavuşurduk. Bu zaten onların kanunu değil mi? Mamafih, DYP'li Ali Naci Tuncer, Özkök'ün eksikliğini hissettirmedi. Medya patronlarını iyi savundu: "Onlara kamu ihalesine girdiniz diye niye kızıyorsunuz" diye sordu ve ilâve etti: "Devlet, televizyon sahiplerini ihaleye sokmasaydı ya." Oysa, medya patronları o ihalelere girebilmek için sahtekârlık yaptılar. TV kuruşlarındaki hisse oranlarını düşük gösterdiler. Buna rağmen, Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu, enerji ihalesini alan iki üç şirketin hissedarlarının, bir veya birden fazla medya kuruluşunda toplam olarak % 10'u aşan oranda paya sahip olduğunu tesbit etti ve ihaleyi iptâl etti. O dava görülürken, tv kuruluşunun patronu, yüce yargıdan da hakikatı sakladı. Adaleti de aldattı. RTÜK'e verdiği gerçek dışı belgelere dayanarak, başka devlet ihalelerine de girip kazandı. Ali Naci Tuncer, devleti, ancak, niçin bu sahtekârların yakasına yapışmıyor diye suçlayabilir. "Niye ihale verdi" diye değil. Zira evrakta sahtecilik yaptılar. İhaleye fesat karıştırdılar. Devleti aldattılar. Zaten, yakayı adaletten kurtarmak için, bu kadar bastırıyorlar. Parlamento ve parti başkanları baskı ve tehdit altında. Milletvekillerinin görüşleri
Anap'tan istifa eden Mehmet Ali İrtemçelik düşüncelerini kısa bir bildiri ile kamuoyuna duyurdu: "TBMM'nin, RTÜK Yasası konusunda alacağı tutum, bir yanıyla, Türkiye'nin, bir 'hukuk devleti' olduğu iddiası açısından 'tamam mı devam mı?' sorusuna çok net bir tavır oluşturacak; diğer yanıyla da, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği hedeflediğini ileri süren siyasi partilerimiz yönünden, bir samimiyet sınavı teşkil edecektir. Anayasa'ya aykırı bu yasa TBMM'den geçerse, Türkiyemiz, 'Parlamentosu Anayasa tanımaz' bir ülke konumuna düşecektir." Meclis'te çok güzel konuşmalar yapıldı. Gazeteci kökenli Uluç Gürkan (DSP) milletvekillerini gaflet uykusundan uyandırmaya çalıştı. Abdullah Gül, kendisini, -ılımlı duruşu yüzünden- sürekli Tayyip Erdoğan'a alternatif gibi göstermeye çalışan Kartel'e, belki de ilk defa bütün açıklığıyla tavrını belli etti: "Yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum" der gibi, medya patronlarını kürsüden bir güzel teşhir etti. Tayyip Erdoğan'a alternatif üretmeye çalışanlar herhalde, AK Parti'nin başına kim gelirse gelsin, medya oligarşisine son vermeye kararlı bir güçle karşı karşıya olduklarını anladılar. Bülent Arınç hem uzlaşmacı, hem de öfkeli tavrıyla, çok başarılıydı. RTÜK'ü destekleyenleri küçümsedi, iyi de yaptı. Bir ara Recai Kutan Genel Kurul'a geldi ve en ön sıralara oturdu. Bu suretle kanuna verdiği önemi belli ediyordu. Saadet Partili hatipler (özellikle Veysel Candan ve Mehmet Bekâroğlu) lâflarını sakınmadan durumu bütün açıklığı ile teşhir ettiler. Nihayet 21'inci yoklamada, geceyarısı saat 3.30 civarında toplantı yeter sayısı bulunamadı, müzakereler haftaya sarktı. Sorular
Sözlü sorular da işin gerçek mahiyetini bütün çıplaklığı ile ortaya koydu: Azmi Ateş: "Tasarı hazırlanırken işin birinci derecede ehli, muhatabı olan RTÜK'ün görüşü alınmamıştır. Hatta kanun, Anayasa Komisyonu'nda tekrar görüşülürken, RTÜK Başkanı Sayın Nuri Kayış konuşturulmamıştır. Bu durumu, kurumlar ve kurallar rejimi olan demokrasi ile nasıl bağdaştırıyorsunuz? Bu olay bile kanunun ısmarlama olarak getirildiğinin bir delili değil mi? ...Sayın Cumhurbaşkanı'nın veto ettiği, Sayın Bülent Ecevit'in içine sindiremediği, Doğan Grubu'nun başı çektiği bir kısım medyanın dışında, yerel televizyonlarla birlikte, diğer medya kuruluşlarının ve de RTÜK'ün şiddetle karşı çıktığı, demokrasilerde gücün kaynağı olan milletimizin tasvip etmediği -iktidar partilerindeki milletvekilleri dahil- Meclisimizin büyük çoğunluğunun vicdanını sızlatan bu kanunun çıkarılması için neden bu kadar ısrarcı davranmaktasınız? Kime veya kimlere verilmiş sözünüz var? Bu durum, milli idarenin gaspedilmesi değil midir?" Ergun Dağcıoğlu: "Türkiye'de bir çok holdingin hem bankası, hem televizyonu, hem de radyosu var. Bu holdingilerin bankaları, Hazine'nin tahvil ihalelerine giriyorlar; bu durum kanuna aykırı. Şimdi yapacağımız çalışmalarla, kanuna uygun hale mi getireceğiz? ...Keza, aynı holdingler, menkul kıymetler borsalarında muamelede bulunuyorlar. Bu durum da kanuna aykırılık arz ediyor. Bunu da kanuna uygun hale getiriyor muyuz? Medya holdinglerinin sigorta şirketleri, devlete bağlı kuruluşlarda sigorta taahhütlerine giriyor. Bu husus da kanuna aykırı. RTÜK'te yapacağımız değişikler sonucunda bütün bu kanunsuzlukların hepsi kanuna uygun hale mi getiriliyor?" Başını kuma gömenler
Kanun tasarısı gelecek haftaya kaldı. Oysa acil bekleyen bir de af tasarısı var. Cumhurbaşkanı'nın vetosundan sonra ortaya çıkan boşluğun bir an önce doldurulması gerekiyor. Maalesef bu pişkinlik içinde gene öncelikle RTÜK ele alınacaktır. Açık bir Anayasa ihlâli ile karşı karşıyayız. Mamafih bir umudumuz var: Cumhurbaşkanı, -Meclis'te tümüyle görüşülmediği için- metnin kanunlaşmadığını ileri sürebilir; eksik bölümlerin de Meclis'ten geçmesini isteyebilir. DYP'li Ahmet İyimaya, bunu, Parlamento'da çok güzel izah etti. Gerçekten muhtevalı ve bilgili bir konuşma yaptı. Bir diğer ihtimal, Anayasa Mahkemesi'nin yürürlüğü durdurma vermesidir. Herhalükârda milletvekilleri imtihanda. Millet, canlı yayında, kim medya oligarşisinin yanında yer alıyor, kim Anadolu basınını ve halkı tutuyor gayet güzel görüyor. Önlerini göremeyenler, sadece devekuşu gibi başlarını kuma gömenler. NOT: Metin Yalman dünkü notum üzerine beni aradı ve belgelerin Sayın Cumhurbaşkanı'na hemen o tarihte ulaştırıldığını söyledi. Ortada bir sorun kalmadı. NI.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |