Montaigne "Denemeler"inde, "Yazı Yazmak" üzerinde de çeşitlemeler yapar..

Örneğin şöyle der:

-Yazarken kitapları bırakır, aklımdan çıkartırım.. Kendi gidişimi aksatmasınlar diye yaparım bunu.. Gerçekten de iyi yazarlar, üstüme fena abanır, yüreksiz ederler beni. Hani bir ressam varmış.. Kötü horoz resimleri yapar ve uşaklarına, dükkana hiçbir canlı horoz sokmamalarını, sıkı sıkı tenbih edermiş.. Ben de öyleyim..

Montaigne, bir yazarın rekabetten kaçabilmesi için başka örnekler de veriyor..

Şöyle bir örnek mesela.

-Çalgıcı Antigenides'in bulduğu çare, benim daha da işime gelir. Birşey çalacağı zaman, kendinden önce ve sonra, halka doyasıya kötü şarkılar dinletirmiş..

Gördüğünüz gibi, 1591'de ölen Montaigne'den yüzlerce yıl sonra, Türkiye'de bazıları için, durum aynı..

Daha iyileri, gelişmiş olanları, doğruları göstermeyin ki, geniş halk kitleleri, en iyi ve en doğru olanı, sizin sunduklarınız zannetsin..

Şu ekonomiye bakın..

Utanmadan Türkiye'yi, Arjantin'le mukayese ediyor bazıları..

-Arjantin battı, Türkiye batmadı.. Bu durumda başarılıyız, diyorlar..

Birazcık vicdanları olsa, Türkiye'yi Yunanistan'la, İspanya'yla, Portekiz'le mukayese ederler..

Kayıp yıllarımızın hesabını sorarlar sorumlulardan..

Şu "Başbakan'ın sağlığı" meselesine bakın..

Koca Türkiye'de, ülkenin siyasi kaderi ve istikrar, bir tek Ecevit'e mi bağlı?..

Özel aile şirketlerinde bile, şirketin kurucusu olan aile büyüğü yaşlanıp, eski enerjisini kaybedince, görevlerini ya oğluna, ya damadına bırakır..

Ecevit, açıklandığına göre, sürekli kortizon tedavisi görmüş.. Demek vücudundaki salgılarda bir bozukluk var.. Ve kortizon, aksaklıkları onarırken, aynı ölçüde ciddi yan etkilere sebep olur..

Şimdi, Ecevit'in aldığı Kortizon'un dozajı azaltılırken de, problemler olacak..

Özetle, Başbakan'ın, her gün, her dakika doktor gözetimi altında bulunması gerekiyor..

Bıraksa Başbakanlığı ve siyaseti.. Evine çekilip, kendi bedeni ile uğraşsa, daha doğru ve uygun olmaz mı?

Ama olamıyor işte..

Sanki burası bir "Demokrasi" değil, Padişahlıkla yönetilen bir "Meşrutî Krallık."

Bir de, "Halefiyet" meselesi var sanki "Saray"da..

Tartışalım bakalım..

"Çağdaş Uygarlık Düzeyi" bu mu yani?

Ya RTÜK'ü savunurken, "Amerika'da da NBC'nin sahibi General Electric" diyenlere ne demeli?

Amerika'da serbest rekabetin kurallarına, banka-medya ilişkilerindeki katı kurallara ve "Amerikan Sivil Demokrasisi"nin temel ilkelerine değinen hiç yok bu arada..

En doğrusu "Montaigne Modeli" galiba..

İyi, doğru ve üstün olanları, yok edin, kapatın, göstermeyin..

Ecevit'le, ekonomik ve siyasi krizlerle, kısır hesaplarınızla, mutlu olun!..

ŞAKA

Ha gayret!..

Ecevit'in, bu defa da beli ağrımış..
Demek, peklik meselesi halloldu..
Demek kas erimesi de (myasteni) geride kaldı..
Demek, bağırsak iltihabı da bitti..
"Turp gibi" kavramına, çok az kaldı demek!..

RTÜK AYIBI

Bu koalisyon üzerinde şüphe bulutu var!..

Demokrasiye ve yasama erkine şüphe bulutu düşürmeye ne gerek vardı?

RTÜK Yasası'nın, neden yeniden ısıtılıp gündeme getirildiğini, bu koalisyon adına bir kişi bile çıkıp açıklayamadı..

İktidar partilerine mensup milletvekilleri ve hatta Hükûmet üyeleri bile, RTÜK Yasası için, olumsuz düşünceler açıkladılar..

Ama dün, RTÜK görüşülürken, Devlet Bahçeli de, Mesut Yılmaz da, Hüsamettin Özkan da, Bakanlar Kurulu sıralarında oturmaktaydılar..

Acaba bunları RTÜK Yasası'na "Mecbur eden" olgu nedir?

Ne tür bir diyet var ortada?

Bir belirli sermaye grubu için kanun çıkartmak, bunu yapanları sonsuza kadar kovalayacaktır..

Bir siyasetçi, bunu nasıl göze alır?

Medya sermayesine ihale yolu açmak için, insan siyasete girer mi?

Bunu anlamak mümkün değil..

Şüphe bulutu, bunların yüzünü karartıyor.

MEHMET BARLAS

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu