T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Nesiller boyu ihanetten sabık bir Büyükelçi!

Geçtiğimiz günlerde, yüksek tirajlı bir gazetemizde ilginç bir haber yayımlandı: Türkiye Cumhuriyeti, "Aftonbladet" isimli İsveç gazetesine 46 bin kron (yaklaşık 6 milyar lira) tutarında bir turizm ilanı veriyor.

Türkiye'nin tarihi-turistik yerleri...

Topkapı Sarayı...

Pamukkale travertenleri vs...

İlanda bir de Türkiye haritası yer alıyor; grafik düzeni bozuk ama, bildiğimiz, tanıdığımız Türkiye haritası.

Sınırlarımız pastel renklerle belirlenmiş.

Yer adlarının çoğu, tahmin edeceğiniz üzere Türkçe.

Ama "turizm ilanı" olduğu için, Orta Anadolu'ya "Kapadokya", Çanakkale ve havalisine de "Troia" denmiş...

Buraya kadar her şey normal.

Haritada doğal olarak, Güneydoğu Anadolu bölgemiz de yer alıyor ve "millî misak" sınırları içinde gösterilen bölgenin üzerinde kapital harflerle "Kürdistan" yazıyor.

Kıyamet de bu yüzden kopuyor işte.

Yüksek tirajlı gazetemizin iddiasına göre, kendi paramızla "bölücüler"in eline koz veriyoruz.

Gazeteye göre ortada bir ihmal, bir aymazlık, hatta bir "ihanet" var.

Peki, bu "ihmal"in birinci dereceden sorumlusu olan kişi ne diyor?

Yani Türkiye'nin Stockholm Büyükelçisi Selim Kuneralp?

"Haritada Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölge buralarıdır denilmek isteniyor. Hukuki ve siyasi geçerliliği olmayan bir haritadır..."

Büyükelçinin cevabı gayet diplomatik.

Ama, yüksek tirajlı gazetemize göre tatmin edici değil.

Ne deseydi?

İsveçlilere ağzının payını veren bir açıklama yapıp, bu ülkeyle siyasi, ekonomik, askeri ilişkilerimizi donduracağımızı mı söyleseydi?

Bunu yapsaydı yadırganır mıydı?

Sanmam.

Ortada kötü bir Fransa örneği var en azından.

İsveçliler basiret göstermişler de, millî misakımızı zedeleyen bir ikinci renk kullanmamışlar haritada. Anadolu ve Trakya'nın bütünlüğünü hiç değilse renklerle muhafaza etmişler.

Bütün sorun "Kürdistan" sözcüğünde. ..

"Kürt realitesini tanıyoruz" sözünün en yüksek ağızdan dile getirildiği bir ülkede sıfatlar ve isimlendirmeler sorun olmalı mı?

Kaldı ki, Osmanlı Mebusan Meclisi'nde, yöre milletvekilleri adlı adınca "Lazistan mebusu", "Kürdistan mebusu" diye anılıyordu ve ülkenin bölünmez bütünlüğü tehlikeyle girmiyordu.

Dün, bir köşe yazarı da aynı konuya değindi.

Ama farklı bir zaviyeden bakarak...

Meğer İsveç'e gerekli tepkiyi göstermeyen Stockholm Büyükelçisi Selim Kuneralp, Sakallı Nurettin Paşa'nın İzmit'te linç ettirdiği hain gazeteci Ali Kemal'in torunuymuş.

Ne var bunda diyeceksiniz?

Aynı Selim Kuneralp Türkiye'nin en seçkin diplomatlarından olan ve bir dönem Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği görevinde bulunmuş Zeki Kuneralp'in de oğluydu...

Bütün bu tarihsel bilgilerin İsveç gazetesinde yayımlanan haritayla ne ilgisi var? Okuyalım:

"Merhum Zeki Kuneralp Ali Kemal'in oğluydu. Cumhuriyet yönetimi geçmişe sünger çekmeyi bildi. Örneğin Zeki Kuneralp bir hainin oğlu olmasına rağmen iyi okumuş, bilgili, kültürlü biriydi ve Dışişleri'ne alındı. Cumhuriyet yönetimi onu babası nedeniyle dışlamadı."

Cumhuriyet yönetiminin bu tutumu elbette alkışa değer.

Aynı Cumhuriyet yönetimi Cemal Madanoğlu ve Şiar Yalçın'ı da dışlamamıştı.

Normal olanı yapmıştı yani.

Peki, yazarın amacı nedir?

Niçin bu bilgileri yeniden hatırlamamızı istiyor?

"İhanet"in Kuneralp ailesinde genetik bir özellik olduğunu mu anlatmaya çalışıyor?

Peki, böyle bir yazı, başyazarlığını Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi'nin yaptığı bir gazetede nasıl yayınlanabiliyor?


15 Mayıs 2002
Çarşamba
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED