T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Erken seçimin ekonomiyi etkilememesi, iyi birşey mi?

Siyaset bilimi kitaplarında 'siyaset'in ne olduğuna dair onlarca tanımlama vardır. Bu tanımların hepsi belli bir perspektiften, belli bir tarih ve siyaset okumasından güç alırlar. En çarpıcı olan iki tanesi şunlardır: 'siyaset en yüksek insani faaliyettir' ve 'siyaset en yüksek toplumsal faaliyettir.' Her tanımlama siyasetin toplum için yapılması gerekenleri en düşük maliyetle gerekleştiren ve 'insanın anlam arayışı'ndan 'toplumsal düzen'e kadar ihtiyaç duyduklarını yerine getirmek üzere 'icad edilmiş' bir faaliyet olduğuna işaret eder.

Toplumsal yaşamı mümkün kılan bir çerçevedir siyaset. Fakat toplumsal yaşam üzerinde yeterince tefekkür olmayan yerlerde, bizzat siyaset kurumunun kendisi sorun gibi sunulur ve siyasetsiz bir yaşam özlemi herkes tarafından yedekte tutulur. Burada sorun siyaseti dışlayan belli güç odaklarından ibaret değildir, sorun çok daha büyüktür ve esasında toplumun genelinin siyasetin anlamını ve değerini kavramamış olmasından ileri gelir.

Siyaseti dışlamanın geleneksel metotlarını herkes biliyor, bunun adına darbe deniyor, müdahale deniyor, post-modern türevleri de var. Fakat, asıl olarak 20. yüzyılın büyüsü olan 'piyasa' üzerinden gerçekleşen bir türü var ki, bunun analizi çok daha önemli oluyor. Çünkü bu tür, kendini siyaset üzerinden ve siyasetin araçları yoluyla gerçekleştiriyor.

Buna göre 'piyasa', siyasetin etkilerinden 'korunaklı' kılınmayı hak eden 'üstün' bir çerçevedir. 'Piyasa', adeta metafizik bir varlık gibi kızıyor, bozuluyor, memnun oluyor vs. Bu nedenle 'piyasa' ile 'siyaset' arasında yalıtkan perdeler olması gerekir, 'siyaset'in 'piyasa'nın ritmini bozmaması için yapılması gerekenlerin en radikal biçimde gerçekleştirilmesi şarttır...

Bu yargılar, üzerinde çok düşünülmeden modern toplum olmanın gereği gibi dillendiriliyor Türkiye'de. 'Gerçek piyasa düzeni' yerine bir 'piyasa fetişizmi' yerleştiriliyor ve ardından 'piyasanın nimetlerinden yararlanmamanın sorumlusu' olarak 'siyaset' bir kere daha ama daha yoğun ve 'incelikli' biçimde hedef gösteriliyor.

Türkiye'de krizden sonra bu söylem çok revaç buldu. Serbest piyasa ekonomisine geçişin yolu olarak, siyasetin ekonomi yönetimi üzerindeki yetkilerinin budanması sağlanmaya çalışıldı. Bu noktada 'siyasetin gündelik etkilerine açık kırılgan bir piyasa düzeni' ile 'siyasetin makro hedeflerini çizdiği gerçek piyasa düzeni' arasındaki farkı belirtmeye çok az kişi yaklaştı. Geri kalan çoğunluk ezbere bir 'piyasa fetişizmi'ni dillendirmeye devam ederek, zihinsel konforunu bozmaktan itinayla uzak durmayı başardı.

Ekonomi ile siyaseti birbirinden ayıran ama bunu yaparken de siyaseti biraz daha etkisizleştiren uygulamaların yoğunlaştığı dönem Derviş dönemidir. Şimdi Derviş, 'gerçek piyasa düzeni' ile 'piyasa fetişizmi' arasındaki farkı ihmal eden düzenlemeleri, yapısal reformların yapılması olarak tanımlıyor. Sormak gerekir, siyaseti ekonomi yönetimi karşısında zayıflatmak, 'gerçek piyasa düzenini'n tesisi anlamına mı gelir, yoksa toplumdan kopuk bir piyasa kurgusunu tesis etmek adına 'siyasetin dışlanması' anlamına mı geliyor?

Yanıt ikinci şıktadır. Çünkü 'gerçek piyasa düzeni'nde 'rekabet' hukukun koruması altındadır, üç beş şirketin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş bir 'piyasa'ya 'serbest piyasa' denmez. Finans sektörü ile reel sektör arasında hiyerarşik ayrımlar yoktur. 'Gerçek serbest piyasa düzeni'nde, toplum piyasanın öznesidir; 'sözde piyasa'da ise toplumun dışlanması piyasanın kurulmasının gereğidir. Türkiye'de ekonomiyi güçlendirmek adına atılan her adımda, 'gerçek bir piyasa düzeni'nden çok, siyaseti etkisizleştiren cepheler kurulmuştur.

O nedenle Derviş'in 'erken seçim ekonomiyi etkilemez' sözü, idari ve siyasi standartları yükselmiş bir Türkiye'ye ulaşılma yolunda olunduğunun işareti olarak okunamaz. 'Erken seçimin ekonomiyi etkilememesi', siyasetin seçime rağmen dirilemeyecek kadar mecalsiz bırakıldığının, siyasetsizleşmenin tüm toplumsal derinlikleri sardığının ve toplumun dışlanması üzerinden bir sözde piyasa düzeni kurgulanmaya çalışıldığının işareti olarak okunabilir.

Derviş'in adına 'sosyal liberal sentez' dediği projenin, 'sosyal' tarafına gerçekten önem vermesi gerekiyor. Kendisi de bunu önemsediğini söylüyor ama sonuç böyle olmuyor. Çünkü 'sosyal'e vurgu yapmak, kendiliğinden 'siyaset'e diriltici soluk üflemek demektir…


15 Mayıs 2002
Çarşamba
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED