|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hafta başında CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'ın seçim kanunuyla ilgili görüşlerini de içeren bir değerlendirmesini okudum. Kemal Derviş'den ekonomiye kadar değişik konularda fikirlerini açıklayan sayın Baykal'ın seçim yöntemiyle ilgili açıklaması dikkatimi çekti. Tahakkuku çok kolay ama mevcut parlamentoda imkansız gibi görünen fakat son derece makul ve halkın elini taşın altına koyacak, genel merkez kavgalarına son verecek, hem parti merkezini hem taşra teşkilatlarını güçlendirecek ve seçmeni de memnun edecek bir öneri getirdi. Ayrıca sayın Baykal'ın getirdiği öneri, partilerin oy kaybını da durduracak ve partilerin gerçek oylarını ortaya çıkaracak bir nitelikte. Sayın Baykal özetle diyor ki, milletvekili adaylarının sıralaması için ön seçim de yapmayalım genel merkez yoklaması da. 100 vekili, Türkiye Milletvekili gibi bir isimle genel merkezlerin yetkisine verelim; 450 vekilin sıralamasını ise tamamen seçmene bırakalım. Şöyle ki, her seçim bölgesinde milletvekili sayısının iki katı adayı genel merkezler belirlesin, adayların isimleri alfabetik sıraya göre oy pusulasına yazılsın, seçmen oy verirken önce partiye sonra da parti ambleminin altında yazılı bulunan isimlerden birine evet mührü bassın, en çok tercih alan birinci sıraya, onu takip eden ikinci sıraya konsun ve adaylar aldıkları oylara göre seçmen tarafından sıralanmış olsun. Sayın Baykal'ın bu önerisi şu anda partilerde yaşanan aday belirleme sıkıntılarını bana göre kökten çözecek bir öneri. Ben bu önerinin adını önseçimsiz tercihli sistem olarak özetliyorum. Bu öneri önseçimi kaldırıyor sorumluluğu tabana yayıyor ve halkın milletvekilinden şikayetinin de bir bakım önünü almış oluyor. Önseçim yargı denetiminde yapıldığında devlete çok önemli bir ekonomik yük demektir. Bu yük kalkıyor devlet tasarruf etmiş oluyor. Parti denetiminde yapıldığında hem bağlayıcılığı olmuyor hem de kimi adayların önseçime katılanları değişik yöntemlerle aldatması ya da adil olmayan şartlarda tarafına çekmesi mümkün oluyor, dolayısıyla değerli insanlar geri planda kalıyor. Değişik yöntemlerle öne çıkan fakat istenmeyen adaylar yüzünden teşkilatlar seçim çalışmasına katılmıyor ve parti de istenen verimi alamıyor. Önseçim yapılmayıp tamamıyla genel merkez yoklamasıyla yetinildiği zaman hem genel merkez çok büyük sıkıntılar yaşıyor, hem de milletvekilleri halkın vekili olmak yerine genel merkezin vekili olmayı önemsiyorlar ve doğal olarak milletin sorunlarıyla ilgilenmiyorlar. Milletvekili değil lider vekili oluyorlar. Oysa genel merkez her bölgede iki katı adayı tespit ederek söz gelimi 7 vekil çıkaran bölgeye 14 isim belirleyip gönderdiği zaman, bu isimlerin her bireri daha fazla tercih almak için seçim gününe kadar canla başla çalışacaklar ve parti oy kaybına uğramayacaktır. Sıralamayı genel merkez yaptığı zaman seçimi o bölgeden çıkması muhtemel –diyelim ki partinin 2 vekil çıkarma gücü var– vekiller sadece önemsemiş oluyor diğerleri dostlar alışverişte görüsün kabilinden çalışma yapıyor. Bazen seçilmesi muhtemel olanlar kendilerini garantiye aldıkları için seçimlerde canla başla çalışmak gibi bir gayretin içine de girmiyorlar. Ayrıca sıraya giremeyenlerin büyük kısmı küsüyor, çevrelerinden gelecek oylar da o partiye gitmiyor. Halbuki sıralama olmasa en az 14 kişi o bölgede partiye ve kendine oy toplamaya çalışacaktır. Böyle olursa halkın "ne yapalım bize tercih hakkı vermediler" şikayeti de bitecek, seçtiğine katlanacak.. Oysa şimdi öyle değil, genel merkez sıralamayı yapıyor halk sadece partiye oy veriyor, seçilen vekil ile de sürekli kavga yaşıyor. Bu sistem iki turlu seçim sistemi gibi bir şey. Birinci turu iki katı adayı belirleyerek genel merkez yapıyor ki buna bence hakkı olması gerekir. İkinci turu da doğrudan doğruya tercihleriyle halk gerçekleştiriyor. Böyle yapılması halinde partilerde lider sultası zayıflayacak, milletin vekillerine dolayısıyla milletin iradesine saygı dönemi başlayacaktır. Sesini çıkaran vekili ikna için şu anda "seni bi daha aday yapmam" demek yetiyor. İşte o zaman meclis milletin değil birkaç liderine güdümüne giriyor ve işte o zaman RTÜK ve kesintisiz yasaları gibi millete taban tabana zıt yasalar kolaylıkla meclisten geçiyor. Oysa halkın tercihiyle seçilen vekil yarın halka hesap vereceğini düşünerek oy kullanmış olsa halka ters düşen yasaya hangi partide olursa olsun parmak kaldıramaz. Bunun da yolu vekili halka seçtirmektir. Hem genel merkezi hem de seçmeni belirleyici yapan önseçimsiz tercihli sistemi teklif ettiği için sayın Baykalı'ı kutluyorum. Ben sadece genel merkezlerin ihtiyacı olan ama halk tabanı bulunmayan kimi teknokrat bürokrat veya deneyimli siyasetçinin Türkiye Milletvekili olarak değil –Anayasa Mahkemesi iptal etmişti– de genel merkeze tanınacak yüzde 3'lük bir kontenjan ile çözülmesini daha uygun buluyorum. Baykal'ın önerdiği sisteme geçiş 4 kanun maddesi üzerinde yapılacak ufak değişikliklerle mümkün. Tamamını liderlerin belirlediği bu meclisten böyle bir kanun değişikliğinin çıkması ne kadar mümkün orası meçhul. Meçhulün de ötesinde imkan harici görünüyor. Ama partiler kendi iç kavgalarını bitirmek ve hakikaten parti içi demokrasiyi hakim kılmak istiyorlarsa bunu elbirliğiyle yapmak zorundalar. Yoksa vekillerimiz lider vekili olmaya devam edecekler. Millet ise umut pilavına kaşık sallamaya devam edecek. Umut fakirin aşı ye millet ye!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |