T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bir casus bir başka casusu uyarır mı?

Tam bir ay önce bugün, bu sütunda, "Her yer casus kaynıyor" başlıklı bir Kulis okumuştunuz. Aynı gün bir yemekte buluştuğumuz çok satan gazetelerden birinin yönetmeni, "Müthiş bir şey yakalamışsın" diye iltifat etti ve kaynağımı sordu. Güldüm. Kaynağım, onun gazetesinin bir gün önce yazdıklarıydı çünkü. Aynı akşam, ciddi sayılan bir gazetenin Ankara temsilcisiyle karşılaştığımda beni mutlu eden şu cümleyi işittim: "Yazdığının peşindeyiz; İngiliz kuyumcu da İsrailli hırsız da ilginç tipler..."

Arkası gelmedi. Ne çok satan gazetede, ne de ciddi sayılanda, Ankara'yı İkinci Dünya Savaşı günlerinin şartlarına döndüren casusluk olayını deşen bir habere yer verildi. Karum İşmerkezinde mekân tutmuş İngiliz kuyumcuyu soyan İsrailli hırsızın esrarı hâlâ kopkoyu. Gazete yönetmeninin, "Gizli belge saklamaya da yarayacak kasa bulunması yadırganmayan nâdir yerlerden biridir kuyumcu dükkânı" tespiti kulağımda çınlıyor...

İsrail'in Filistin'i acımasızca işgalinin ilk günlerinde yapılan protesto gösterilerinde, foto muhabiri pozuna bürünmüş yabancı gençlerin İsrailli oldukları anlaşılmıştı. O konuda da bir gelişme olmadı. O kadar İsrailli genç ülkemizde ne arar, neden fotoğraf çeker? Tam bir muamma kaldı. Bu tür muammaları aydınlatması gereken yetkililer, herhalde İsrail ile 'stratejik işbirliği' yüzünden, "Devlet sırrı" deyip susmayı yeğlediler...

Benzer bir durum ABD'de yaşanıyor. Orada da, aylardan beri, İsrailli casusların ülkenin dört bir yanında fink attıklarına dair haberler çıkıyor. Bu casusluk faaliyeti 11 Eylül uğursuz eylemlerinden hemen önceye rastlamış. Fox-Tv'de Carl Cameron işlediyse de önceleri sadece birkaç kıytırık gazetede, bazı internet sitelerinde kendine yer bulabildi haber, sonra Fransızlar ilgilendi, oradan ABD'deki Musevi basınına kadar yansıdı. Son olarak, 'Salon' dergisi genişçe olayı yansıttı, nihayet İsrail'de çıkan Ha'aretz gazetesi bile konuya ilgi duymak zorunda kaldı.

Kaldı da ne oldu?

İsrail'in 11 Eylül öncesine denk düşen ABD'deki casusluk faaliyetleri birkaç koldan yürütülmüş. Önce, devletin hassas birimlerinde çalışan Amerikalılar'ın oturdukları semtlerde eli-yüzü düzgün bazı gençler belirmiş. Ellerinde tablolar olduğu halde kapı tıklatan bu gençler, öğrenci olduklarını, kıymetli sanat eserlerini ucuza verebileceklerini söylemişler... Aşinalık peyda ettikleri kişilerin bürolarına da damlamaya başlamış ve her adresle ağlarını biraz daha genişletmiş bu gençler.

İsrailli başka gençler ise alış-veriş merkezlerinde işportacılık yapıyorlarmış... Daha çok Araplar'ın yaşadıkları yerleri mekân tuttukları anlaşılan bu gençler, hedef seçtikleri kişilerin hareketlerini izlemeye almışlar. Hedef şahıs kimlerle arkadaşlık ediyor, harcama tarzı nasıl, ne alıyor? Bazen, bu gençlerin, Arap hedeflerini evlerine kadar takip ettikleri de oluyormuş...

Bir diğer casusluk biçimi, Amerikan telefon şirketlerine taşeronluk yapan İsrailli firmalarda fark edilmiş. Telefon faturalama işlemini yüklenen İsrailli firmalar Araplar'ın konuşmalarını dinlemeye almışlar... Bu operasyonun başında, eşi İsrail başkonsolosu olan, kendisi İsrail istihbaratıyla ilişkili biri bulunuyormuş...

11 Eylül saldırıları sonrasında garip gelişmeler yaşanmış: Bir grup genç, saldırıdan hemen sonra, New Jersey istikametine doğru yol alan bir kamyonun içinde zevkten göbek atarken görülmüş. FBI o tipleri gözaltına almış. Onlardan hareketle 60 kadar gence ulaşılmış. Birkaç ay içerisinde FBI tarafından derdest edilen İsrailli sayısı 120'ye ulaşmış. Kamyon üstünde eğlenen İsrailli gençlerin çalışır gözüktükleri Urban Moving Systems firmasının sahibi soluğu İsrail'de almış. Çarşı-pazarda işporta tezgâhı açanlar buharlaşıvermişler. Telefon dinlemek için kiralanmış evin tahliye edildiği keşfedilmiş... Hassas birimlerde çalışan Amerikalılar'a sanat eseri satmak üzere organize olmuş gençler, birdenbire ayaklarını kesmişler...

11 Eylül öncesi ABD'nin en az 40 eyaletinde faaliyet gösteren İsrail casusluk şebekesi, ele geçen ve çoğu sınırdışı edilen 120 kişi dışında, kendi kendini dağıtmış... Bizdeki İsrail-aleyhtarı gösterilere katılanların fotoğraflarını çeken casusların arazi olmaları veya İngiliz kuyumcunun hafiye gibi izleyerek yakalattığı 'dükkânını soyan' İsrailli 'hırsızın' sınırdışı edilmesi gibi... Hokus pokus üstadı Houduni de Musevi asıllıydı; genci ve yaşlısıyla İsrailli casuslar da kaybolmayı iyi biliyorlar...

Türkiye'de yaşananların künhüne vâkıf olamasak ve "Niçin?" sorusunun cevabını bulamasak bile, ABD'de uyuşturucu kaçakçılarının amansız takipçisi DEA örgütünün 60 sayfalık rapora bağladığı "İsrailli casus şebekesi" olayı dünyayı sarsacak önemde. 11 Eylül öncesi, Araplar'ı ve Amerikan istihbarat birimlerini hedef alan İsrailli casuslar, büyük ihtimalle, saldırıların vuku bulacağı istihbaratını edinmişlerdi. Buradan çıkan doğal sonuç şu: Mossad, 11 Eylül'ü önceden biliyordu.

Şaron yönetimi bu bilgiyi kendine sakladı ve saldırıya uğrayacağını bildiği Dünya Ticaret Merkezi'nde çalışan İsrailliler ile Musevileri uyarmaktan öte bir şey yapmadı mı? Yoksa, CIA ve FBI'yı da eylemler konusunda uyardığı halde, onlar kulakları üstüne mi yattılar?

Sizin tahmininiz ne?


15 Mayıs 2002
Çarşamba
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED