T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Gürsel komadayken Cumhurbaşkanı kalmıştı!..

Ah canım benim..

Sırtı ağrıyor.. Nefes alırken, konuşurken zorlanıyor..

Kendisi ile görüşen gazetecilere, "Sırtımı duvara çarptım.. Acıyor" diye dert yanıyor..

Ama, aldıran yok..

Ne eve doktor geliyor, ne de hastaneye gidebiliyor..

Düşünün.. Ecevit'in kaburgası kırıkmış..

Orgeneral Kıvrıkoğlu gelecek, Rauf Denktaş ziyaret edecek diye, ona koyu renk elbiselerini giydirdiler.. Kravat taktılar..

Kimbilir nasıl canı yanmıştır, koltukta oturup, fotoğrafçılara poz verirken..

Onun çamaşırlarını değiştirirken, kırık kaburgasının üzerindeki morartıyı görmediler mi?

Günah değil mi, bu adama yapılanlar?

Ah canım benim!..

Gazeteciliğimin ilk yıllarında, o zamanki Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'e de böyle eziyet edildiğini görmüş ve yine böyle üzülmüştüm..

O da çok hastaydı.. Türkiye'deki tedavi sonuç vermeyince, 2 Şubat 1966'da Amerika'ya götürüldü.. Washington'da, askeri Walter Reed Hastahanesi'ne yatırıldı..

Hem "çevre", hem de "siyasi dengeler", Cemal Gürsel'in de Cumhurbaşkanlığı'ndan ayrılmasına izin vermiyordu..

Washington'a götürüldükten bir hafta sonra, 8 Şubat'ta komaya girdi Gürsel..

Hâlâ Cumhurbaşkanı'ydı..

Koma durumunda, 26 Mart'a kadar Washington'daki hastanede tutuldu..

Artık bitkisel hayata girmişti..

26 Mart günü, vücudu tekrar uçağa bindirildi.. Resmi törenle karşılandı havaalanında.

Çünkü hâlâ Cumhurbaşkanı'ydı..

Ankara'da Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne yatırıldı..

İki gün sonra da, 28 Mart'ta (1966), doktor raporları ile Cumhurbaşkanlığı sona erdirildi..

Rahmetli Gürsel, 48 gün, "Komada Cumhurbaşkanlığı" yaptı..

220 günlük koma, 14 Eylül 1966'da, yeni bir beyin kanaması ile sona erdi.. Gürsel öldü..

Yerinde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay vardı artık..

Türkiye böyle işte..

Bir göreve geldiğiniz zaman, rahat rahat hasta olmanız bile imkansızdır..

Nükhet Duru'ya uyup, "Beni benimle bırak" diye şarkı bile söyleyemezsiniz..

Atatürk'ün hastalığının son dönemleri de böyle değil miydi?..

"Atatürk hasta" diye tek sütunluk haber yapan Ahmet Emin Yalman'ın gazetesi, Başbakan Celal Bayar'ın "sözlü talimat"ı ile üç ay kapatılmıştı 1938'in sonbaharında..

Geçenlerde uzun uzun tartışıldı Özal'ın ölümü sırasında Çankaya'da sergilenen ihmaller..

Örneğin Özal'ı kalp krizi ertesinde hastaneye götüren ambulansta, hiçbir tıbbi donanım yokmuş.. Oksijen tüpü bile yokmuş..

Ama, Özal'ın cenazesini taşıyan ambulans, tam donanımlıymış..

İşte böyle birşey Türk olmak..

Ecevit'in kaburgasındaki kırık, günlerce acıyla kıvrandırdı adamcağızı..

Ama ne evine doktor girebildi, ne de hastaneye götürdüler onu..

Hepsinin denge hesabı da, siyaseti de, istikrar anlayışları da batsın!..

Batsın bu dünya!..

ŞAKA

Bu kadarı fazla..

Ecevit'in hastaneden yaptığı yazılı açıklamayı okudunuz mu?

-Hastalığımın, ekonomiyi ve siyaseti etkilemeyeceği anlaşılmıştır, demiş..

Galiba, Ecevit'in konsültrasyonunu, siyasal bilimler ve ekonomi profesörleri yaptı..

Neden evine tıp doktoru giremediği anlaşılıyor..

"PALABRA"DAN PALAVRAYA

AB'nin önüne getirilen RTÜK uyumsuzluğu

Fatih Altaylı'yla, RTÜK konusunu kibar kibar, sütunlarımızdan tartışıyorduk..

Dün nedense üslubunu sertleştirmiş..

"AB'nin arkasına sığınan palavralar" diye başlık atmış ve benim de adımı geçirerek "Diğerlerini bilmem ama ben, Mehmet Barlas'a araştırmadan, kulaktan dolma AB bilgisiyle yazı yazmayı yakıştıramadım" demiş..

"Palabra", İspanyolca abartılı laf, büyük söz anlamına geliyor.. Herhalde bu anlamda kullandı bu kelimeyi Fatih Altaylı.. Yoksa, mesleki ve siyasi içerikli bir polemikte, "palavra"yı argodaki anlamıyla kullanmanın ne anlamı ve yararı olur?..

Sonra, AB ile, Kopenhag Kriterleri ile ve bizim AB Ulusal Programı ile "RTÜK Yasası" arasındaki çelişkileri aramak, bir karşılıklı tepişme meselesi değil ki..

Bütün bu metinler internet sitelerinde var.. Mesela Uyum Yasaları ile AB Ulusal Programı, tam metin olarak "www.byegm.gov.tr."dan okunabilir..

Mesela bizim RTÜK Yasası'ndaki "dil" maddesini (4'üncü madde), Bulgaristan bir yasa ile kendine uyarlasa, Bulgaristan'da radyo ve televizyonlar Türkçe yayın yapamaz..

Veya, AB'nin tümden anayasal konumunu kabul etmediği MGK'ya, RTÜK'e üye atamak yetkisinin de verilmesi, hiçbir metne uymaz.

"Karamsar Yayın"a ceza, Kopenhag Kriterleri'nin siyasi bölümünün tam ihlalidir..

Medya patronlarına kamu ihalesi serbestliği konusunu bırakıyorum.. Çünkü konu Cem Uzan olduğu zaman, Fatih Altaylı buna çok sert biçimde karşı çıkıyor.. (Örnek Ilısu Barajı).

RTÜK Yasası, AB'ye uyum için bizim 1982 Anayasası değiştirilmeden ve 312'nci madde de tadil edilmeden önce hazırlanmıştı.. Ki o haliyle bile, çok temelden Anayasa'ya aykırıydı..

Aslında ben hem Kanal-D'de, hem CİNE-5'te, özgür tartışma programları yöneten Altaylı'nın, bu "RTÜK"ü hiç tartıştırmamasını, ona yakıştıramadım..

RTÜK konusu, futbol kadar önemli değil miydi?


18 Mayıs 2002
Cumartesi
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED