T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İyi edebiyat varsa, iyi polisiye de olmalı!

Remzi Matur, "İyi polisiye, iyi edebiyattır" diyor. Polisiye öykünün öncüsü sayılan Poe'nun 40 yıllık ömrüne 70 kadar öykü, bilim-kurgu romanı ve eleştiri yazısı sığdırdığını yine Remzi abiden öğreniyoruz.

Türkçe'deki Mike Hammer'ları da o tasnif etmişti.

Sağolsun...

Hangi "kurdela"nın Mickey Spillane'ye ait olduğunu artık rahat söktürebiliyorum.

Remzi Matur, "mükemmel" tanımına girmese de, bizde de polisiye yazıldığı iddiasında.

Emre Kongar, Ahmet Ümit, Osman Aysu, Celil Oker, vs.

Ben Ahmet Karcılılar'ı da ilave etmek istiyorum.

"Gülden Kale Düştü"yü tutmamıştım ama "Yağmur Hüznü"nü pek bir beğenmiştim mesela...

"Fotoğraf Hikayeleri" ise hem polisiye tadlar barındıran, hem de edebî değeri yüksek bir roman; "siyasal gerilim" türüne daha yakın aslında. Tarihe, kriminal ilmine, siyasete, uluslararası komplolara meraklı okuyucu için de benzersiz bir okuma şöleni...

Benim favorim yazarım hâlâ ve herşeye karşın Agatha Christie'dir.

Nasıl kör labirentlerde dolaştırır sizi, nasıl kök söktürür; katili tahmin edeceğim derken ananızdan emdiğiniz süt burnunuzdan gelir.

Sonunda götürür hiç umulmadık birine, bir yakın akrabaya, bir dosta, bir sevgiliye bağlar, "Vay anasını, katil buymuş..." dedirtir.

Kitaba meyyal olup da onun tezgâhından geçmemiş olan var mıdır? Dünyanın en ünlü ve de en üretken "dedektif romanı" yazarıdır.

Bizim kuşak, şu talihsiz 80 kuşağı, Mike Hammer'lara, 007'lere, F. M. İkinci müstearıyla yazan rahmetli Kemal Tahir'in "gâvur işi" romanlarına yetişemedi ama, nefsini birbirinin benzeri ve tekrarı olan Christie imzalı öykülerle köreltmesini bildi.

Ha, bir de Ümit Deniz vardı...

Oğuz Özdeş de denemişti ama, kötü edebiyattan iyi polisiye çıkmıyor.

Kötü cinayetten de...

Çünkü, bizde romana konu olacak kaliteli cinayet sayısı az.

Uzun uzadıya planlayarak, kurgulayarak, tasarlayarak adam öldürmek Batı'ya mahsus. Yani "hesapçı", "içten pazarlıklı", "egoist" Batı insanına yakışır bir eylem.

Batı'da fare zehiri, siyanür, susturucu takılmış tabanca yaygın cinayet araçlarıdır.

Bizde cinayet tasarlanmaz ve hiçbir "yaratıcı katkı"yı gereksinmez. Kasap tezgahından satırı kaptığın gibi otuz iki parçaya dilimlersin muhatabını. İz bırakmamak, adlî mercileri yanıltıp şüpheyi başka noktalara çekmek gibi bir "fiction" aklının ucundan dahi geçmez.

Elinde satır, kan-ter içinde gidip semt karakoluna teslim olursun. "Türkiye seninle gurur duyuyor" sloganları eşliğinde yargılanır, mahkum olur, gider Bayrampaşa Cezaevi'nde paşa paşa yatarsın.

Bu yüzden mi, F. M. İkinci kahramanlarını hep "kalifiye" katillerin peşinde New York'larda, Washington'larda, Washington'ın dip ve karanlık sokaklarında dolaştırıyordu?

Remzi Matur , bizde iyi polisiye yazılmayışını "işin zoruna talip olmayışımıza" bağlıyor.

"Çünkü" diyor, "Polisiye roman yazmak matematik işidir. Taşlar yerine oturmaz ise o kitaba polisiye roman gözüyle bakamayız. Bizde özel dedektiflik yasası yok diyenleri de samimi görmüyorum. Kahramanın mutlaka özel dedektif olması gerekmez. Avukat, gazeteci, resmî polis pekala roman kahramanı olabilir. Maigret ve Chesterton özel dedektif miydi?"

Elbette burada, elinde viski kadehi, ayaklarını masaya uzatıp dedektiflik yapamazsın.

Yaptırmazlar,

"Ayyaş" deyip yüz çevirirler, aç kalırsın.

Ya çek-senet işine koşarlar, ya da kocasını boynuzlatan kakavan bir karının peşine takarlar.

Ama bu mazeret değil.

İyi edebiyat varsa, iyi polisiye de olmalı...


18 Mayıs 2002
Cumartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED