T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Korkuyu değil, umudu büyütmek...

İşin içine bizi de karıştırmasalar "Ne halleri varsa görsünler" denebilirdi; ancak "Daha büyük, korkunç, dehşetengiz" gibi sıfatların kullanıldığı terör eylemleri beklentisini dile getiren Amerikalı yetkililer, bir punduna getirip, "Benzer eylemler Türkiye gibi müttefiklerimizde de görülebilir" türü açıklamaları da ihmal etmiyorlar. Bu yüzden durup konu üzerinde düşünmek gerekiyor.

İlk açıklama, iki hafta önce, CIA'den geldi: ABD'ye yönelik ciddi terörist saldırılar kapıdaymış; Üsame bin Laden ve el-Kaide örgütü, Amerika'nın simgesel değeri bulunan binalarını ve anıtlarını hedef seçecekmiş... 11 Eylül uğursuz eylemlerinin önceden bilindiğini ilk 'itiraf' eden kişi olmasıyla hatırlanacak CIA'nin kirli işlerinden sorumlu başkan yardımcısı James Pavitt, konuya ilişkin açıklamasında, "Korkunç eylemlerin olup olmayacağını değil, ne zaman olacağını düşünün" dedi.

CIA açıklaması New York'taki 'Hürriyet anıtı' gibi bir hedefi akla getiriyor. Oysa, CIA'den bir gün sonra, bir başka yetkili ağız, terörün hedefi olarak çok farklı bir yer gösterdi: İçme suyu kaynakları... New York başta olmak üzere büyük kentlerin içme suyuna zehir karıştırılabileceği yolundaki bu uyarıya paralel olarak, 'gıda terörizmi' kavramı da ortaya atıldı.

Simgesel binalara yönelik tehdit haberini ajanslar 11 Mayıs günü geçtiler, ertesi gün 'gıda terörizmi' haberi ulaştı kitlelere, bir gün sonra ise işin içine 'nükleer boyut' girdi. Amerika'nın gözetim altında tuttuğu el-Kaide liderlerinden Abu Zubaydah, "Bizim örgüt, milli gününüz olan 4 Temmuz'da nükleer tesislerinizden birine karşı eyleme girişecek" bilgisini vermiş. Son açıklamayı birer gün arayla gelen öncekilerden ayıran önemli bir fark var: İstihbaratçılara göre ilk iki eylemi ABD'ye sızmış yabancılar gerçekleştirecek; ancak nükleer tesislere yönelik eylemin fâilleri Amerikalı veya Afrikalı olacak... ABD'de, yönetim gözünde, hemen herkes 'potansiyel suçlu' durumunda.

Bu açıklamaların üçü de, Beyaz Saray'ın, "11 Eylül'ün olacağından haberdardık" itirafından az öncesine rastlıyor. Belli ki, o itirafa hazırlık teşkil etmek üzere, devletin değişik birimlerinin, 'yeni eylemler' beklentisini körükleyecek açıklamalarda bulunması istenmiş. Bu açıklamaları, FBI başkanı Robert Mueller'in, başkan yardımcısı Dick Cheney'in "Korkunç eylemlere hazır olun" duyuruları izledi. Her açıklama, Amerikalıları, öncekinden daha korkunç bir terör eylemi beklentisine soktu. Savunma bakanı Donald Rumsfeld, dün, "Teröristler kıyamet bombası kullanacak" demeye kadar vardırdı işi.

Açıklamaların amacını sezmek zor değil: Olayları yakından izleyenlere 'Watergate' çağrışımları yaptıran müthiş itirafın etkisini hafifletmek... Oysa, her yeni açıklama, beklenenden ters tepki almaya başladı. Bunda, 11 Eylül'den hemen sonra reklâmcılık becerilerinden yararlanılan Karen Hughes'un Beyaz Saray'daki görevini bırakmasının da etkisi olmalı. Bugün, aklı başında pek çok kimse, korkutucu ortamın, fena halde 'Wag the Dog' filmindeki sahte savaş senaryosuna benzediğini düşünüyor.

Korkutucu açıklamalarla "11 Eylül'ün önceden bilindiği" itirafının etkisini azaltmaya çalışanların atladıkları bir nokta var: Böylece, "Biliyorduk, ama halkı dehşete düşürmemek için açıklamadık" mazeretlerini sakatlıyorlar... Bugün en aşırı felâket senaryolarının halkla paylaşılması o mazeret ile ciddi bir tezat teşkil ediyor: Terör haberi, hem de "11 Eylül'den daha büyük bir terör" haberi halkla paylaşılabilecek bir bilgiyse, aynı bilgi, 11 Eylül öncesinde halktan neden gizlendi?

Bu tür sorular sormak, 11 Eylül benzeri, hatta ondan daha büyük terör eylemleri olmayacağı yönünde garanti vermek anlamına gelmiyor elbette. 11 Eylül'ü planlayanlar, kazandıkları deneyimle, daha büyüğünü de sahneye koyabilirler; buna kuşku yok. Kaldı ki, 11 Eylül sonrası dünya, özellikle ABD'nin takındığı tavır yüzünden, teröristin daha kolay ürediği bir dünyaya dönüştü. 11 Eylül öncesinde, 11 Eylül türü eylemlerde kullanılabilecek gözü dönmüş tipler bulmak bugünkünden daha zordu; 'teröre karşı savaş', diyalektik bir gerçeklikle, terörün daha kolay beslenebildiği bir iklim üretti.

Dünyayı bireysel terörle devlet terörü arasına sıkışmış bir zavallılığa mahkum eden bugünkü ortamdan süratle çıkılması gerekiyor. Bunun da yolu, en doğal hislerden olan 'korkuyu' büyütmekten değil, daha âdil ve barışın egemen olduğu bir dünya projesi eşliğinde 'umudu' büyütmekten geçiyor...

Bugünkü Washington yönetiminin bunu anlaması güç, ya da şimdilik güç görünüyor...


23 Mayıs 2002
Perşembe
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED