T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Amaan her neyse...

Ben hasret sevdalarından bahsedecek âdem değildim ya, bugün bir başka... Çünkü akşam akşam posta kutusundan bir mektup çıkınca, hemencecik Berlin semâlarını bir efkâr bastı ki sormayın! Bir genç dostun gönderdiği mektup hem derdimizi, hem bağrımızı deşmiş oldu. Oysa ne güzel kendimizi kandırıp teselli buluyor, ciğerlerimize doldurup yanımızda getirdiğimiz o güzelim Boğaz havasıyla için için idare ediyorduk.

Uzun zaman oldu; memleket gözümüzde tütüyor... Uzun zaman da söz mü, âdeta bir ömür oldu. Şimdi Çınaraltı'nın hali bir başkadır. Çengelköy'de, Çınaraltı'nda boğaza karşı çay içmeyeli ne kadar oldu acaba? Yahut Beylerbeyi'nde, Saray'ın yanında bir sabah kahvaltısı yapmayalı?! Peki ya kaç zamandır akşamları Küplüce'nin o boğazı ayaklar altına alan tepelerinde dostlarla oturup sohbet etmiyoruz?

En son geçtiğimiz Ramazan'da bir fırsatını bulup Elmalılı Hamdi Yazır Efendi'nin mezarını ziyaret edebilmiştim. Baksanıza, merhûm Akif'in huzurun çıkmayalı ne kadar da çok olmuş? Sesimi çıkaracak halim yok, ne dese haklı! Lâkin hicran büyük; Kızkulesi'ni hâlâ duvarıma astığım kartpostaldan seyredebiliyorum. Nicedir Salacak semalarını görmedim. Mihrimah Sultan avlusunda dostları beklemek keyfinden de mahrumum. Yalı kıraathanesinin o bazen geç gelen çaylarını dahî özledim.

Memleketimi soranlara, bugüne değin hep "Üsküdar!" cevabını verdim. Ne de olsa gözlerimi Zeynep-Kâmil'de açmıştım, Anadoluhisarı'nda çelik-çomak oynamış, Çamlıca'nın eteklerinde çantamın üstüne binip karlı bayırların üzerinden aşağılara kaymıştım. Fıstıkağacı'nın her tarafı şimdiki gibi asfaltla kaplı değildi; biz Fıstıkağacı'nın ağaçlarında salıncaklara da binerdik. Bağlarbaşı belki bağlarla kaplı değildi ama Capitol canavarının işgal ettiği mevkide kuş kovalayan o afacanlardan biri de –itiraf ediyorum- bendim.

İstanbul direniyor; çünkü Üsküdar direniyor. 101 senelik kıdeminin gereği, sessiz sessiz direniyor. Ne sınırları kaldı, ne bağları, bahçeleri... O güzelim dar sokaklı ahşap, kâgir Üsküdar sokaklarından da neredeyse eser kalmadı... Eski Havuzbaşı'nı tanıyan beri gelsin!

Yine de Üsküdar her haliyle güzel... Hele ondan ayrı kalınca, daha da güzel...

Neyse, sizi daha bekletmeyeyim de beni hasret bu diyarında bile tebessüm ettirebilen şu hayın ve muzib mektubun karileri arasına sizleri de katayım:

- "...

Dualarınız için çok teşekkür ederim, âcizâne sizler için her vakit dua etmeye çalışmaktayız size yakın olacağız diye. Evimizi bile Üsküdar/Çengelköy üstü Talimhane'den tuttuk. Size komşu gelmek istedik. Artık bir eviniz de Çengelköy'dedir, Talimhane'dedir, Rasathane'dedir bunu bilmenizi isteriz.

Artık bizler de Üsküdar'lıyız, biz de Çınaraltı'lıyız, Kızkulesi'liyiz... KAR-PI'de pide yiyip Yalı'da çay içebileceğiz artık. Belki KONYALI'nın Üsküdar Tarihi'nden bile olur kitaplığımda. Beyoğlu, Cihangir bir başkaydı ama buralar da bir başka.

Orada Balyan Ailesinin camileri ve sarayları varsa, burada da Valide Sultanların camileri, külliyeleri var. Orada Galata Mevlevihanesi varsa, burada da Özbekler Tekkesi var.

Galata Kulesini gördüysek, artık Kız Kulesini de görmenin vakti geldi.

Taş Kışlası, Rami Kışlası varsa Avrupa yakasının, Asya yakasının da Kuleli Askeri'si var, Selimiye Kışlası var... Orada Sirkeci tren garı var da, burada Haydarpaşa tren garı mı yok sanki?!.

Oranın Mihrimah Sultan'ı var da Üsküdar'ın mı yok Mihrimah Sultan'ı?!. Beylerbeyi Sarayı ne güne duruyor Dolmabahçe'nin karşısında?!. Yıldız Parkı, Emirgan Korusu varsa o tarafin, Fethi Paşa Korusu var bu tarafın; hem erguvanlar da cabası...

Yahya Efendisi varsa boğaza hâkim, Aziz Mahmud Hüdayimiz var boğaza nazır... Eyüb Sultanları cabası ise Avrupa'nın, Yuşa aleyhisselam da cabasıdır Asya'nın...

"Mehmed Akif bizimledir" derlerse şayet o taraftan, "Elmalılı Hamdi hocamız da bizimledir" deriz bu taraftan...

Onların Rumelihisarı, bizim ise Anadolu Hisarı... "Bizde Divan Yolu var ne haber?" denirse, bizde de Surre-i Hümayun yolu var, al sana haber!

Ancak o taraf başka... Çünkü payitaht orasıdır, makam-i hilafet oradadır, burada ise...

Amaaan her neyse, sonuçta onlar da ölecek ve gidecekler Eyüp Mezarlığına, bizler de ölüp gideceğiz Karacaahmet Mezarlığına!"

Bu mektupla ilgili iki hususa işaret etmek isterim. Birincisi, Üsküdarlıların bir kısmı (benim ailem de dahil) Beylerbeyi-Küplüce Mezarlığında medfundurlar; vasiyetimdir, nasip olursa ben de ikametime orada devam etmek isterim. İkincisi, yukarıdaki mektubun genç yazarı, henüz daha yeni yeni "Hanımköylü" (affedersiniz: "Çengelköylü") olmaya alışmaktadır, kendisini tebrik eder, teselliyâtında isabet buyurmuş olduklarını şimdiden teslim ederiz.


25 Mayıs 2002
Cuma
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED