|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Memlekette yeterince "boş mevzu" yokmuş gibi, bir mevzu da Mumcu-Yılmaz kapışmasından türettiler ya, helal olsun. "Başkent dedikoduları"ndan ötesine kafası basmayan değerli meslektaşlarımızdan sözediyorum. Erkan Mumcu'yla Tayyip Erdoğan, bundan bir süre önce "gizli bir yerde" buluşmuşlar. Erdoğan Mumcu'yu partisine davet etmiş. Mumcu da "Sen yasaklısın, önünün açılacağını sanmıyorum, gel benim liderliğimi kabul et, geniş tabanlı bir sağ parti oluşturalım..." demiş. Erdoğan bu teklife sıcak bakmamış ama düşünüyormuş. Tabii, biz saf çoğunluk, alnımızda "enayi" yazdığı için, bütün bunlara inandık. Maksat, bir "buluşma" icat edip, muhayyel senaryolarla kafa ütülemek değil. Böyle olsaydı, "masum bir asparagas girişimi" der, geçerdik. Maksat "niza" çıkarmak. Yani, Mumcu'yu "partiden ihraç" noktasına getiren tasfiye sürecini hızlandırmak. Mumcu'nun bir başka partiyle flört ettiğini sanmıyorum. Neden etsin ki? O, Yılmaz'ın kâbusu olarak ANAP'ta devam edecek ve şartlar olgunlaşınca liderliği ele alacak. Başka bir ihtimal mi var? ANAP'ın, "serbest piyasacı" geçinip kamu alanını tahkim eden siyasetçilerden kurtulmak için Erkan Mumcu'dan başka bir şansı mı var? Boşverin ağzı kalabalık efradının "hedef saptırmaları"na. Binbir ihtimamla Amerika'dan getirilip havaalanında Kur'an ve bayrak öptürülen lider adayı da sizi ırgalamasın. Hele, işsiz internet sitelerinin "yeni yüzler" diye parlattığı isimlere hiç itibar etmeyin. Türkiye, farklı bir siyasî iklime doğru evriliyor. Önce "siyaset kurumu"nun, sonra da (dolayısıyla) ülkenin kazançlı çıkacağı yeni bir siyasî iklim... Yelpazeye bakar mısınız? Recep Tayyip Erdoğan.
"Makul çoğunluğun" üzerinde ittifak ettiği isimler bunlar... Dolayısıyla, yazılıp çizilenleri, hele gazete bürolarında pazarlanan lider adaylarını fazla ciddiye almayın. Ha, bir de Derviş unsuru vardı, öyle ya. Ama onun işi daha zor. Türkiye iyice dibe vuracak. Türkiye dibe vurdukça değişme, düzelme, toparlanma (siz buna "bozulma" ve "çürüme" de diyebilirsiniz, meşrebinize kalmış) kaçınılmaz olacak. Bu düzelme/toparlanma süreci, kendi aristokrasisini (!), kendi burjuvazisini (!), kendi siyasetçi sınıfını, kendi seçmenini yaratacak... Kemal Derviş de, bu şeraitte, siyaseti dizayn etmeye hevesli çevrelerin (merkezî otoritenin) "kurtarıcı" lider adayı olarak Türkiye'nin başına getirilecek. Takdir edersiniz ki hiçbir değişim, hiçbir reform, hiçbir "devrim" bilabedel olmuyor. Derviş'in yönettiği Türkiye, elbette idealsiz, vizyonsuz, ufuksuz, tarihsel iddialarından vazgeçmiş bir ülke olacak...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |