|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dünya Kupası vaktini çalan saatlerin tik-taklarıyla kalp atışlarının ritmi aynı ahenkte buluşmaya başladı. Geri sayım, hem heyecanı artırıyor hem de gözünü kupaya dikmiş bütün takımların ayaklarını suya değdiriyor. Bizim için de öyle. Artık, kitleleri havaya sokmak için yüksek hedefler koymak ya da "yenemeyeceğimiz takım yok" sloganları bitti. Analiz ve gerçekler başlıyor. Bizim kupaya katılma serüvenimiz, heyecan verici olduğu kadar dikkatlerden kaçan bir yükselen grafiği de içeriyor. Bu da, Şenol Güneş yönetimindeki takımın gelmiş geçmiş en iyi istatistikleri elde etmesi ve önceki hafta açıklanan son dünya klasmanına göre, tarihteki en iyi yerine ulaşmasıdır. Dünya klasmanında 22. sırada bulunuyoruz. Rakiplerimiz Brezilya 2, Kosta Rika 29 ve Çin de 50.sırada. Futbolda, istatistik bilgisi skor için bir garanti içermiyor ama eğer eleme grubu ve hazırlık maçları performanslarındaki yükselen grafik ölçü alınırsa, kupa sonunda Türkiye'nin daha üst basamaklara çıkabileceğini umabiliriz. Yine de, kağıt üzerinde dünyanın en iyi rakamlarına sahip olunsa bile bu; nihayet üç maçlık, 270 dakikalık bir sırat köprüsünden geçildiği gerçeğini değiştirmez. Sözgelimi, hepsi kritik olan maçlardan birinin, en kritik anında görülecek bir kırmızı kart aylardır yapılan hesapları da, ileriye yönelik umutları de bir kalemde silebilir. Nitekim, Türkiye'nin bu kabusa yakın bir takım olduğu maçlarında bir kez daha görüldü. Kimse, hakemlerin liglerdeki toleransı bile esirgeyecekleri bu kupada, maçları 11 kişi bitirebilmenin bütün taktik varyasyonlardan çok daha önemli olduğunu hesap dışı tutmamalıdır. Görüntümüz bununla sınırlı değil elbette... Türkiye, kupa öncesindeki hazırlık ve turnuva maçlarındaki futboluyla rakiplerine karşı bir aysberg görüntüsü vermeyi başardı. Biz, ne Hong Kong karmasını yenen ne de Güney Afrika'ya yenilen takımız. İkisi de değil. Güneş, kazanmayı önemsemediği bu iki maçta da, kupada yapabileceklerini gizlemeyi başardı ve hazırlık maçlarının takımımız hakkında fikir alınabilecek açık casusluk fırsatlarına dönüşmesine izin vermedi. Futbolcuların taktik ve diziliş sorununu antrenmanlarda çözmeyi tercih edip, bu maçları kendi taktik vizyonunun deneme tahtasına çevirdi. Sonuçta da, ortaya ne oynadığı belli olmayan bir takım çıkarttı. Herkes son bir umutla Güney Afrika maçını bekledi ama, Güneş orada da ilk 45 dakikadaki kadro ile en fazla Brezilya maçının silüetini gösterdi. Rakiplerimize karşı akıllıca bir taktik olmakla beraber bu illüzyon, içerde beklentinin artmasına yol açtı. Herkes şimdi, hazırlık maçlarındaki futbolun çok üzerinde top oynayacağını varsaydığı, gizlenen o takımı heyecanla bekliyor. Yani, herkesi final sahnesi için merak içinde bekleten Güneş'in şapkadan yepyeni bir tavşan çıkarması gerekiyor. Brezilya maçı, hem Şenol Güneş'in şapkadan tavşan çıkarma maharetini, hem de o tavşanın ne kadar çevik olduğunu gösterecek.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |