T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ahıska Türkleri'nin dramı

Avrupa Konseyi'nin Eylül ayı toplantısında, karşıma birisi çıktı, tatlı sert bir ifadeyle;

-Sen Ahıska Türkleri'ni tanıyor musun? Bizim davamızla neden ilgilenmiyorsun?

-Sen kimsin diye sordum.

Ben Moskova'daki Ahıska Türkleri'nin başkanıyım. Buraya davamızı anlatmaya geldik. Polonyalı bir parlamenter tanıdığımıza, davamızı kime anlatalım diye sorduk. Bize seni gösterdiler. Onun için sana soruyorum; Ahıska Türkleri'nin davasını biliyor musun?

Ona; Eğer Türkiye'ye yolun düşerse bana uğra, benim odamda, masamın arkasında asılı bir şiir var. O şiirde diyor ki;

Ahıska bir gül idi gitti
Bir ehli dil idi gitti,
Söyleyin Sultan Mahmud'a
İstanbul kilidi gitti.

Bu şiiri okuduğumu duyunca şaşırdı. Şiir, Ahıska'nın Ruslar tarafından işgali üzerine, Ahıskalı bir halk ozanı tarafından yazılmıştı. Bu dört kıtalık şiirin içerisinde koca bir tarih felsefesi yatıyordu. Osmanlı topraklarında yaşayan Türkler, kendilerini İstanbul'un bekçileri olarak kabul ediyorlardı. Bulundukları topraklarda ise, İstanbul'un kilidi mevcuttu. Bu kilit elden giderse İstanbul'a kolayca girilirdi. Ahıskalı halk şairi sadece Ahıska'nın düşman eline geçmesine üzülmüyor, İstanbul'un da elden gideceğine üzülüyordu.

Ben, Ahıska, diğer adıyla Meşhet Türkleri'nin dramını çok iyi biliyordum. Meşhetler, Kars vilayetimizin hudutlarından 40-50 km. ötesinde yaşıyorlardı. Osmanlı Rus hududu çizilirken, birkaç km ileriye gidilse, bu insanlar, milli hudutlarımız içerisinde kalacak, Kars'ta yaşayan vatandaşlarımızdan biri olacaklardı.

Hududun böyle çizilmesi tarihin bir cilvesiydi. Ancak, bunların çilesi, anayurtlarından uzak kalmaktan ibaret değildi. Komünist diktatör Stalin, 1954 yılında aldığı bir kararla bunları zorla göç ettiriyordu, bunlar, Orta Asya'nın çeşitli yerlerine toplu halde sürgün edildiler. Gittikleri ülkelerdeki yerli halk bunların gelişini hoş karşılamadı ve aralarında anlaşmazlıklar baş gösterdi.

1991 yılında Orta Asya Türk Devletlerinin bağımsızlıklarına kavuşmasından sonra, yabancıların da kışkırtmasıyla, Ahıskalılarla Özbekler arasında silahlı çatışmalar baş gösterdi. Ahıskalılar bu toprakları da terk ederek, Rusya'nın çeşitli yerlerine dağılarak yaşam mücadelesi vermek zorunda kaldılar.

Eski Sovyet Cumhuriyetlerinde, Stalin'in emriyle sürgüne gönderilen bütün topluluklar, Rusya tarafından kabul edilen bir kanundan yararlanarak, kendi yurtlarına dönmüşlerdi. Yerlerine dönemeyen tek topluluk, Ahıska Türkleri idi. Bunu anlatmak için, muhatabım ve beraberindekiler, Avrupa Konseyi'ne gelmişlerdi.

Konuyu çok iyi bildiğimiz halde, bir defa da muhatabımızdan dinledik. Konuyu halledecek ülke Gürcistan'dı ve Konsey toplantısında Gürcistan'ın denetim raporunun tartışması vardı. Denetim raporunda, Avrupa Konseyi Üyesi olarak Gürcistan devletine ait yükümlülükler belirlenecekti. Bu yükümlülükleri arasına, Ahıska Türkleri'nin eski yurtlarına dönmesi şart konulabilirse dava kolaylaşacaktı.

Konseye katılan Türk delegasyonu olarak bir önerge hazırladık. Gürcistan'ın Avrupa Konseyi'ne karşı yükümlülüklerinden birisi olarak, zorla yerlerinden edilmiş toplulukların, yerlerine dönebilmesi için gerekli kanunun çıkarılması şartının da konulması isteğinde bulunduk. Teklifimiz genel kurul tarafından ittifakla kabul edildi. Şimdi, Gürcistan'ın gerekli kanunu çıkararak onların yerlerine dönmeleri beklenmektedir. Ancak Gürcistan hükümetinin bu kanunu çıkarmakta geç kaldığı anlaşılmaktadır.

Ahıskalılar, Gürcistan'daki yurtlarına dönmek ümidiyle yaşarken, durumları, bazı Rus bölge yetkililerinin aldığı yeni bir kararla yeni bir drama dönüşmüştür. Rus hükümet yetkilileri, Rusya'nın Krasnodar bölgesinde yaşayan Ahıskalılar'ın kısa bir süre içerisinde bölgeyi terk etmeleri için tebligatta bulunmuştur.

Rus ve Türk gazetelerinde yer alan haberlere göre, Meşhetler, bu bölgeyi terk etmezlerse, zorla eski iskan bölgelerine yani Özbekistan'a gönderileceklerdir; işin daha acı yönü, Ahıskalılar'ın bulunduğu Krasnodar bölgesine Ermeni nüfusu yerleştirilmek istenmektedir. Ahıskalılar bu bölgeyi terk etmezlerse Rus yetkilileri tarafından göçe zorlanacak veya oraya göç eden Ermeniler'le, Ahıska Türkleri arasında çatışma kaçınılmaz hale gelecektir.

21. asrın başında, Avrupa Konseyi'nde birlikte olduğumuz Rusya ve Gürcistan arasında Meşhetler'in konusu halledilmezse, yeni bir insanlık dramı yaşanacaktır. 11 Eylül terör olaylarından sonra meydana gelen Rusya-Amerika yakınlaşması bu önemliolayı unutturmamalıdır. Gerek Avrupa Konseyi ve gerekse Amerika, bu önemli olayla ilgilenmelidir.

Biz Avrupa Konseyi Üyeleri olarak, Avrupa Konseyi Başkanı Peter SCHİEDER'e bir mektup yazarak, ilgili girişimleri yapmasını istedik. Ayrıca TBMM'de özel bir komisyon kurarak bu davayı hükümetimize Rus ve Gürcistan elçiliklerine ve üyesi bulunduğumuz uluslararası parlamentolara taşımaya karar verdik.

Gürcistan ve Rusya ile olan dostluk ve yakınlığımız en üst düzeydedir. Devletimiz bu ilişkiyi Ahıska Türkleri'nin konusunu halletmek için kullanabilir. Bütün mesele, bu insanlık faciasının önlenmesi için bu konuya öncelik verilmesi ve konunun üzerine eğilinmesidir.

Konunun daha acı bir yönü daha vardır. Ahıska Türkleri'nin yurdu olan toprakların yanında, Ahılkelek mıntıkasında, Ermeniler adeta muhtar bir bölge kurmuşlardır. Burada Gürcistan'ın egemenliği yok gibidir. Bu bölgede Gürcistan değil, Ermenistan parası geçmektedir. Burası pek yakında yeni bir Karabağ haline dönüşebilir. Bu yönüyle bakıldığı zaman konunun insanlık boyutu yanında stratejik önemi de vardır.

Umuyoruz ki, gerek Türkiye ve gerekse ilgili dost ülkeler, konunun önemini kavrasınlar ve Kafkaslar'da yeni bir kanayan yara yaratılmasına izin vermesinler.


1 Nisan 2002
Pazartesi
 
CEVDET AKÇALI


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED