|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İsrail'in Nazi lideri Şaron Filistin halkına karşı soykırım uyguluyor, Filistinliler'in ellerini kollarını bağlayarak kafalarına kurşun sıkıyor. Türkiye'nin de bir şehit verdiği Filistin'deki Şaron terörü artarak devam ederken, Milli Savunma Bakanlığı, "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyacı" için İsrail ile 1 katrilyon liralık tank anlaşmasını sessiz sedasız imzalıyor. Basından ve kamuoyundan kaçırılarak gizlice yapılan anlaşmanın en kafa karıştıran tarafı ise, pazarlıkları yürüten heyetin proje müdürü Sezai Öztürk'ün anlaşmaya bir gün kala gerekli imzaları atmadan görevinden ayrılması... Belli ki anlaşmada "karanlık" noktalar var. Milliyet'in önceki gün manşetten verdiği habere göre, Proje Müdürü Sezai Öztürk, 668 milyon dolarlık tank modernizasyonunun anlaşma metninde önemli eksiklikler gördüğü için istifa ediyor. Bilindiği gibi Öztürk, "Anlaşmayı tıkadığı" gerekçesiyle görevinden alınan eski proje müdürü Sadık Yamaç'ın yerine üç ay önce projenin başına getirilmişti. Filistin'de "ölüm makinesi" gibi çalışan Nazi artığı Şaron'a adeta ödül gibi sunulan anlaşmadaki gariplikler bu kadarla da bitmiyor. Ankara'da imza töreni için MSB'de yapılan toplantıda proje heyeti sözleşmeyi "paraflamamakta" direniyor. Ve sonunda Genelkurmay'ın müdahalesiyle paraflanmayan maddeleri, proje müdürü Öztürk yerine bir üst seviyedeki Daire Başkanı Nuran İnci imzalıyor. Şimdi, arkasında bu kadar "soru işaretleri" bırakarak hayata geçirilen bu anlaşmanın Türkiye'nin çıkarlarına uygun olduğunu kim söyleyebilir? Kamuoyundan bu kadar gizlendiğine ve anlaşmayı yöneten bürokratlar devredışı kaldığına göre, demek ki bu işin işinde bir "bit yeniği" var. Farzedelim ki anlaşma çıkarlarımıza uygun, o zaman siyasi irade yani Milli Savunma Bakanı çıkar ve kamuoyuna bunu izah eder. Tabii eğer, sayın bakanın anlaşmanın gerçekleşmesinde "ciddi" bir dahli varsa... Çünkü, son aşamada Genelkurmay'ın müdahalesiyle anlaşma gerçekleşebildi. Dışarıdan bakıldığında, Şaron'u ihya etmek üzere yapılan bu "gizli" anlaşmada sanki siyasi iradeye, her zaman olduğu gibi "figüran"lık rolü verilmiş gibi gözüküyor. Bu durumda da, kamuoyunu aydınlatma görevi Genelkurmay'a düşüyor. Eğer Türk kamuoyunun devletimiz için bir önemi varsa... Diyelim ki, anlaşmada bir "çapanoğlu" yok ve çıkarlarımıza da uygun. Ozaman sormak gerekir, bizim çıkarlarımızın ölçüsü nedir? Mesela, Türk halkının parasıyla güçlenen "kasap" Şaron'un Filistinliler'i kurşuna dizmesi Türk halkının çıkarlarına uyar mı? Mesela, Ramallah'ta, El Halil'de Şaron'un lanetli öfkesine teslim olan, kolları bacakları kırılan, babasının kucağında kurşuna dizilen Filistinli çocukların kanından utanır mı bizim çıkarlarımız? Mesela, bir Mart sabahı, Mescid-i Aksa'yı seyrederken katledilen insanların neresine düşer bizim çıkarlarımız?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |