|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Şeytan'ın avukatlığına soyunmak" herkesin benzeri düşünceleri paylaştığı bir ortamda, farklı olanı seslendirmek için kullanılıyor. Kimi zaman ayrıntıları ve gerçeği bulma yöntemi olarak da önemseniyor. Ancak böyle bir günde şeytanın avukatlığına soyunmak insanı isyan ettiriyor. "Böyle bir günde", yani İsrail'in Filistin'de işlediği cinayetlerin Amerika hariç hemen tüm dünyada nefretle karşılandığı bir günde... İşte "böyle bir günde", bizde bazı yazarlar, diyelim dört yazar, "farklı" bir tavrı seslendiriyorlar, diğer ifadeyle "Şeytanın avukatlığına soyunuyorlar." Onların tavrına gelmeden önce, biri Türk biri İsrail'li iki Musevi'nin düşüncelerini yansıtmak istiyorum. Biri Milliyet'in musevi asıllı yazarı Sami Kohen. "Amerika Ne Bekliyor?" başlıklı yazısında şöyle yazıyor: "İsrail'in Ramallah basta olmak üzere Bati Seria'da giriştiği saldırıları durdurabilecek tek bir güç var: ABD. O da ne yazık ki tam bir gaflet ve atalet içinde. Yani hiçbir sey yapmiyor. Üstelik yanlış mesajlar da veriyor... Günlerden beri BM'den AB'ye, Rusya'dan Arap ülkelerine kadar pek çok kuruluş ve devlet, İsrail'in derhal saldırılarını kesip işgal ettiği Filistin topraklarından çekilmesi için çagri üstüne çagrı yapıyor. Bunlar Ariel Saron'un bir kulağından giriyor, diğer kulağından çıkıyor. İsrail'e söz geçirebilecek, dediğini yaptırabilecek tek ülke Amerika. Saron istediği kadar palazlansın, Washington'dan gelecek ağır baskıya boyun eğmemesi düşünülemez. ABD kendi çıkarları söz konusu olduğunda, bu tür müdahaleleri pekala yapmasını biliyor. Ama Bush yönetimi, hala Filistin'deki drama seyirci kalıyor." (3 nisan 2002) Bir musevi yazar, "İsrail'in saldırıları"nı gündeme alabiliyor, Filistin'de yaşananı "dram" olarak niteleyebiliyor ve ABD'yi kendi çıkarı bulunmadığı konularda duyarsız kalmakla suçlayabiliyor. Şu ifadeler de Ben Gurion Üniversitesi öğretim üyesi Lev Grinberg'e ait: "Yüze yakın Filistinli'nin, 120 Filistin polisinin öldürülmesinden kimin sorumlu tutulması gerek? 18 ay içinde 1200 Filistinli'nin öldürülmesinden ve 3 milyon sivilin topluca cezalandırılmasından dolayı kim yargılanacak? İsrail'in devlet terörü ve savaş suçları meşru müdafaa olarak yasallaştırılıyor. Arafat'tan ise kuşatma altındayken bile teröristleri tutuklaması isteniyor." İsrail-Filistin geriliminin Musevilerin penceresinden bile böyle görünebildiği, Filistin'de yaşananlar karşısında Türkiye insanının ise yürekten acı çektiği bir zamanda, dört Türk yazar, bambaşka bir şeyi gündeme taşıyorlar: -Türkiye-Arap ilişkilerindeki sorunlu alanları... Dört yazarın ismi tarihe geçsin: Ertuğrul Özkök, Emin Çölaşan (Hürriyet), Sedat Sertoğlu (Sabah), Hikmet Bila (Cumhuriyet). Söylem şu: Bu Araplar da şu zaman Türkleri arkadan vurmamış mıydı? Zaten teröristler de Filistin kamplarında eğitilmemiş miydi? Zaten onlar da Kıbrıs'ta bizi yalnız bırakmamışlar mıydı? İşte tüm bu gün yaşananlar o zamanların bedeli olmalı!!! Yani oh oluyor!!! Bizim göremediğimiz hesabı İsrailliler görüyor. Bir kısmı bununla yetinmeyip, İsrail'in ve Amerika'nın "faziletleri"ni de sayıp döküyor. Ne bu? İsrail lehine açık bir psikolojik savaş çığırtkanlığı... Türkiye'de İsrail ve Amerika aleyhtarı bir hava doğdu ya, bu, hükümetin İsrail'le ilişkilerini zorluyor ya, bu, Türkiye'yi 11 Eylül ipoteğinden kurtulmaya zorluyor ya, işte o havaya zehir akıtmak bu. İsrail'i savunamıyorsan, İsrail'in şu andaki konumu bir vahşet anıtı gibi insanlığı utandırıyorsa, İsrail'i açıkca savunmak Şaron'un kasaplığı ile örtüşmek anlamına geliyorsa, hiç olmazsa, Filistin lehine oluşacak kamuoyunu bulandırmak mümkün olamaz mı? Bir zamanlar "teröre karşıyım ama..." diye başlayan değerlendirmeleri "teröre arka çıkmak"nın bahanesi olarak suçlayanlar bugün "İsrail'e karşıyım ama.." diye başlayan ifadelerle, Filistin acısını şallamak, yani çalıyı dolaşıp Şaron'a meşruiyyet zemini hazırlamak istiyorlar. Çok ayıp ediyorlar... Nitekim bu ayıba bir başka Bila (Fikret Bila) sütununda açıkça karşı çıkıyor. Ona göre işin "insanlık yönü" var ve bu yön, "vahşete dur denilmesini, bu vahşetin en sert biçimde kınanmasını ve önlenmesini gerektiriyor." Bir başka doğru da şu: "Bugün konu Türk-Arap ilişkileri, Türkiye-Suriye sorunları değil. Sorun, Filistinlilere uygulanan ve artık vahşet ölçüsüne varmış olan saldırıdır." (Milliyet, 3 nisan 2002) Evet işin insanlık yönü var. Orada ne İsrail sempatizanlığı, ne Arap karşıtlığı, ne Şeytan'ın avukatlığı etkili olmalı. Orada "insanlık nerede?" diye seslenen Filistin'li kız çocuğuna, kimi musevi yazarların insani hassasiyetini bile ıskalayarak, "Sen bizi arkadan vuran Arabın torunu değil misin?" diye karşılık vermek, bu ülkenin insanına yakışır mı diye sormayacağım, insanlığa yakışır mı?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |