|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Geçen hafta Perşembe gecesi, İsrail tanklarının Ramallah'a, Yasir Arafat'ın ikametgahına saldırmasına saatler kala, Beyrut'ta eski dostum Cemil Mrouwe ile sohbet ediyordum. Cemil Mrouwwe, ünlü El-Hayat gazetesinin sahibiydi. Şimdi de IHT ile birlikte dağıtılan İngilizce Daily Star'ın sahibi. Beyrut Amerikan Üniversitesi ve Harvard kökenli. Arap dünyasında Amerika'yı ve Amerikalılar'ı en iyi tanıyan ve kavrayanların başında geldiğine şüphe yok. Ve, dünkü Daily Star'da imzasız ama Cemil Mrouwwe'nin satırları olduğunu anladığım 'Amerika kendisinden nefret edilmesi için çok gayret etti' başlıklı başyazısından satırlar: "11 Eylül'de işlenmiş olan suçların en sürekli ürünlerinden biri Amerikalılar'ın, kimisi üzüntü ve acı, kimisi kızgınlık ifade eden sorusu: 'Niçin bizden nefret ediyorlar?' Böyle bir sorunun sorulma gereği bile bir talihsizliktir, zira Araplar'ın ve Müslümanlar'ın ezici çoğunluğu Amerika'ya ve halkına büyük saygı duyarlar. Bununla birlikte Amerikan hükümetinin böylesine güçlü duygulara ilham verdiğine ve İslam dünyasının birçok bölümünün Amerika'dan tiksinen insanlara yuva teşkil ettiğine de kuşku yoktur. Bunun niçin böyle olduğunu hâlâ anlayamayan Amerikalılar'ın yapması gereken tek şey, televizyonlarını açıp İsrail'in işgal altındaki topraklarda neler yaptığını seyretmeleri ve başkanlarının bu konuda neler söylediğini dinlemeleridir. Washington'a öfke duyan Araplar ve Müslümanlar, en azından Amerika'nın temsil ettiği değerlerin büyük çoğunluğuna karşı değiller. Aslında, Amerikan demokrasisinin güvencesi altındaki özgürlüklere ve bu özgürlüklerin sağladığı refaha gıpta ediyorlar. Onları kaygılandıran, Amerikan hükümetinin Ortadoğu konusunda bir nebze adil davranmayı reddediyor olması..." Yazının 'intihar saldırıları'na ilişkin Amerikan tarihine gönderme yaptığı şu bölümler daha da ilgi çekici: "İntihar saldırıları, bombacının bağnazlığı ve taktiğinin hedef ayırımı yapmamasına içgüdüsel bir tepki duyan Amerikalılar'ı özellikle şaşkına çeviriyor. Ama, 'Ya bana özgürlük ver; ya da ölüm' diyen Amerikan Devrimi'nin bir kahramanı olan Patrick Henry idi. Filistinliler, George Washington'un Trenton savaşında çelikleşen vatandaş ordusuna oranla çok daha umutsuz ölçüde silahsız durumdalar... Birçok Filistinli için, kuvvet dengesizliği (belli ölçülerde Amerikan kayıtsızlığının yol açtığı) bir umutsuzluk duygusu ile birleşerek, onları ölürken karşı taraftan da birkaç kişiyi beraberlerinde sürüklemenin önlerindeki tek yol olduğuna ikna ediyor. ... (Amerika gibi) bir hakem, Ariel Sharon gibi bir kitle katilinin önüne kırmızı halı sererken, Filistin halkının yegane meşru temsilcisini aşağılamasına onay veriyor. Bütün bunlara rağmen, Araplar'ın birçoğu hâlâ Amerika için sıcak duygulara sahip. Gerçek soru, Amerikalılar'ın kendilerine sormaları gereken şu soru olmalıdır: 'Bizden niçin daha fazla nefret etmiyorlar?'" Bu anlayış, 'intihar saldırıları' fenomenine daha dikkatle eğilmeyi gerektiriyor. Filistin ve İsrail güçleri arasındaki 'asimetri'yi ve İsrail'in 35 yıldır Filistin halkının işgal altında inim inim inlettiğini hesaplayın... İsrail'in hiçbir BM Güvenlik Konseyi kararına uymadığını, uymamasının hiçbir 'maliyeti'ni Amerikan koruyucu şemsiyesi sayesinde ödemediğini düşünün... Bütün bunlara, 'Beyrut' ya da 'Sabra-Şatila kasabı' ve her zaman barış sürecine karşı çıkmış olan Ariel Sharon'un, Slobodan Miloşeviç'in yanı yerine İsrail hükümetinin tepesinde oturduğunu ekleyin... Ve, işgal altındaki çileli Filistin halkının, geleceğe yani 'yaşama ilişkin tüm umutları'nı yitirmiş olduğunu ve elinde İsrail işgaline direnmek için, F-16'ların, Apache helikopterlerinin, tankların ve zırhlıların bulunmadığını ama bu halkın direnmekte ve 'işgalci düşmanı'na karşı savaşmakta kararlı bulunduğunu kaydedin... Sonuç: Sonuç, yaşamın anlamını ve gelecek umudunu kaybetmiş delikanlı ve genç kızların herbirinin birer 'canlı silah' haline gelmesidir. Bu 'silahlar'ın ateşlenmesinin adı ise 'intihar saldırıları'dır. Canı 35 yıldır (hatta 54 yıldır) yakılan bir halkın, 'hasmı'nın canını yakmasının tek yolu böyle olabilmektedir ve gerçekten de İsrail'in canını fena halde yakmaktadırlar. Savaş, 'siz, bize Ramallah'ta, Bethlehem'de, Tulkerim'de saldırırsanız; bizi kendi topraklarımızda tutuklu hale getirirseniz; liderimizi şakağında tank namluları rehin tutarsanız; biz de size Tel Aviv'de, Hayfa'da, topraklarımızı kanunsuz biçimde kondurduğunuz yerleşim merkezlerinde rahat yaşama hakkı tanımayız' şekline bürünmüştür. Bunu 'terör' diyerek kınayacak hangi 'vicdan sahibi' çıkacaktır. Bu halkın 'öldürülme tehdidi' altındaki 'rehin lideri' Yasir Arafat, bu eylemleri niçin kınasın; ve 'işgalin kaldırılacağı ve Filistin Devleti'ne giden yolun açılacağı'na yani bir 'siyasi çözüm'e ilişkin Amerikan-İsrail yükümlülüğü ve güvencesi olmadan, niçin bunları durdurmaya ve kontrol altına almaya kalkışsın? Bu konuda dikkate değer bir değerlendirme, bir İsrailli fanatiğin katlettiği Başbakan Yitzak Rabin'in bir üst düzey danışmanı olan Eitan Haber'in, yüksek tirajlı Yediot Ahronot'ta Sharon politikasını yerden yere vuran yazısında mevcut. Haber, "Herkes, 'altyapısı' yerlebir edildikten bir gün, bir ay ya da bir yıl sonra, Filistin terörü tekrar yolunu bulacak ve kafelerimize ve otobüs duraklarımıza geri dönecektir" diyor ve devam ediyor: "Terör, 100 yıldır burada ve hayatımızın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bir zamanlar bıçak kullanıyorlardı, şimdi bomba. Ama bu aynı terör... (1982'de Sharon'un Lübnan'ı işgalini hatırlatarak) Başbakan Sharon, ikinci kez, amaçlarının ancak kendisinin bildiği –o da eğer biliyorsa- bir askeri harekata girişti. Fakat dikkat etmeli ve Arafat'ın Araplar'ın ve belki de bütün dünyanın kahramanı olarak ortaya çıkmasını önlemeli. Eğer bulunduğu yerden ister bir tabutla, ister iki ayağı üzerinde çıksın; olacak olan budur. Her halukarda, terör tırmanacaktır." İsrail çaresizliğinin ve Amerikan yanlışlarının bir ifade tarzı... Gelelim, Arafat'ın 'bertaraf edilmesi' konusuna... Geçenlerde sütunlarımızı çarpıcı bir yazısına ayırdığımız İsrailli barış aktivistlerinden, eski general Uri Avnery'yi 'Arafat'ın katledilmesi' başlıklı 'Yahudi kültürü'ne göndermeler yaptığı şu ilginç yazısında izleyelim: "Eğer Ariel Sharon, göründüğü kadarıyla istediği biçimde, Yasir Arafat'ı katletmekte başarıya ulaşırsa, Filistin lideri halkının ve tüm Arap dünyasının hafızasında, tıpkı Musa'nın Yahudi hafızasında kaldığı gibi, kalacak. Musa Mısır baskısına başkaldırmış ve halkını 'tutsaklık ülkesi'nden çıkarıp, 40 yıl çölde yöneterek, onlardan yeni bir halk yaratmış ve onları Vaadedilmiş Topraklar'ın eşiğine getirmişti. Toprağa kendisi ayak basamamıştı. Allah, toprağı ona uzaktan göstermişti. Şimdi şehit olursa, bunun aynısı Arafat için de anlatılacak. Musa, elbette, bir mitolojik figürdür. Dünyadaki hiçbir ciddi alim, Mısır'dan hicretin gerçekten meydana geldiğine inanmıyor. Ama bunun gerçekten olup olmadığının önemi yok. Mitolojik Musa, Yahudi halkının bilincini, çöldeki bir göçebe aşiretin canlı-kanlı herhangi bir reisinin yapabileceğinden çok daha fazla biçimlemiştir. ... Gözlerimizin önünde yeni bir efsane doğuyor; Sharon Firavun'dur ve biz İsrailliler kadim Mısırlılarız. Exodus'un hikayesinde Kutsal Kitap şöyle der: '(Firavun'un) yüreğini ve hizmetçilerinin yüreğini katılaştırdım.' Üzerine her türlü felaket indikten sonra Firavun, İsrailoğulları'nı hür bırakmak konusundaki sözlerinden vazgeçer. Niçin? Allah'ın amacı neydi? İsrailoğulları'nın, uzun yürüyüşlerine başlamadan önce, zorluklar karşısında katılaşmasını istemiştir. Bugün Filistinliler'e olan, işte budur. Öyleyse, şimdi bir İsrail kurşunu Arafat'ı öldürürse ne olacaktır? Musa'dan sonra ikinci bir Musa ortaya çıkmadı... Arafat'ın halefi Abu-şu, Abu-bu olmayacak. Kalaşnikov Kardeş olacak- İngiliz işgaline karşı savaşta, gençliğimizde söylediğimiz 'Yoldaş Parabellum'a söz verin; Yoldaş Tommy Gun'a söz verin' şarkısı misali. Parabellem bir tabanca idi. Tommy Gun, bir hafif makinalı tüfek. Hiçbir Filistinli Quisling olmayacak. Eğer bir aday bulunursa, tıpkı Sharon'un Lübnanlı Quisling'i Beşir Cemayel gibi, ertesi gün öldürülecek. Düzinelerce mahalli gerilla lideri onun (Arafat'ın) yerini alacak, ve yıllarca sürecek ve sadece ülkede değil, tüm dünyada sürecek bir intikam kampanyasına girişecekler. Her İsrailli'nin hayatı cehennem olacak, dünyanın tümü bir Kudüs stili Ben Yehuda Sokağı'na dönecek (ardarda intihar saldırılarının gerçekleştiği Kudüs'ün merkezindeki ana cadde cç.). Hiçbir İsrail Büyükelçiliği, hiçbir uçak, hiçbir turist güvenli olmayacak. Ölü Arafat, yaşayan Arafat'tan çok daha tehlikeli olacak. Yaşayan Arafat barış yapabilir ve yapmaya razı olabilir. Ölü Arafat yapamaz. (Ölü Arafat) ihtilafı ebedileştirecektir..." Günlerdir anlattıklarımızın, Amerikalılar'a yakın bir Lübnanlı ve iki İsrailli tarafından çarpıcı anlatımları... 'Araplar'ın Birinci Dünya Savaşı'nda Türkler'i arkadan vurdukları' şeklinde, tarihi gerçeklerin çarpıtıldığı (İsrail'in kurucu kadrolarının İngilizler'in safında Türkler'i Filistin'den çıkarmak için savaştıklarından haberleri ve bilgileri yok) teraneleri canlandırarak ya da 'Araplar'ın Kıbrıs davamızda Türkiye'ye destek çıkmadığını' hatırlatmaya (İsrail'in hiçbir zaman desteklemediğini hatırlamadan) gayret ederek, üstü kapalı Sharon'u arkalamaya çalışanların; yani vicdanlarıyla birlikte akılarını da yitirmiş olanların gözlerinin açılmasına belki yardımı olur...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |