|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İsrail'in Filistinliler'e karşı başlattığı saldırı ve soykırım asla şaşırtıcı değil. Bu gelişmeler İsrail Devleti'nin kanlı tarihine yeni bir utanç sayfası eklemekten başka bir şey değil. Özellikle de 11 Eylül saldırılarının başlattığı yeni dönemdeki reflekslerle örtüşen bir saldırı! Bakın Başkan Bush ne diyor? "İsrail'in teröre karşı kendini müdafaa hakkına saygı duyuyoruz!" Ne demek bu? ABD yönetimi İsrail'in uluslararası antlaşmalarla kendisine özerklik hakkı tanınan Filistin halkına karşı başlattığı saldırı, imha ve soykırım bir teröre karşı kendini müdafaa eylemidir. Bunun için meşrudur ve anlayışla karşılanmaktadır! İsrail'in ve ABD'nin terör olarak niteledikleri eylemler çeşitli yerlere canlı bombalarla intihar saldırıları düzenleyen Filistinli çocukların ve gençlerin eylemlerinden başkası değil. İsrail yetkilileri bu tür her bir eylemin arkasından Arafat'a "bunları önle, bunların arkasında sen varsın" anlamında sözler söylüyordu. Pazar günü Ariel Şaron'un halkına televizyondan hitap ederken kullandığı sözler dikkat çekiciydi. Şaron Arafat'ı terör organizasyonunun başındaki adam olarak nitelendiriyor ve bunu çökertmenin gerekliliğine işaret ediyordu. Canlı bombaların intihar saldırılarını 11 Eylül'deki saldırılara benzetiyordu. Hiç kimse Filistinliler'in intihar saldırıları düzenleyerek masum insanları öldürmelerini tasvip edemez. Nitekim Arafat ve Filistin yönetimi de bu olayları devamlı kınamıştır. Ama bunları önleme imkanı olup olmadığı üzerinde düşünülmelidir.
Antlaşmalar ne oldu?
Bu konuda yapılan en büyük yanlış veya gözden ırak tutulmak istenen nokta şurası: İsrail Devleti ile Filistin yönetimi arasında doksanlı yıllarda uzun barış görüşmeleri yapıldı. Görüşmeler sonunda barış antlaşmaları imzalandı. Antlaşmalar İsrail'e ve Filistinliler'e çeşitli sorumluluklar ve haklar getirdi. İsrail belli bir periyotla işgal altında tuttuğu topraklardan çekilecek, Yahudi yerleşim yerlerini sınırlandıracak, yeni yerler yapmayacak ve süreç içinde önce Filistin özerk yönetimine sonra da bağımsız Filistin devletine rıza gösterecekti. Buna karşılık Filistinliler de bazı sorunluluklar altına gireceklerdi. Bu antlaşmaların uygulanmasında ciddi aksamalar oldu. İsrail çeşitli bahanelerle işgal altında tuttuğu topraklardan çekilmeyi devamlı erteledi. Filistinliler'e tanınan hakları görmezden geldi. Devamlı Filistinliler'i suçladı. İsrail'de yönetimler değiştikçe politikalar da değişti. Anlaşılan şu, İsrail bir asırdır altını üstüne getirdiği bölgede bu toprakların yüzyıllardır sahibi olan Filistinliler'i görmek, onların yaşamasına tahammül etmek istemiyor. Hiçbir antlaşmaya, uluslararası kurala ve ahlaka uymak, barış içinde yaşamak niyetinde değil. Filistinliler'le İsrail arasında derin bir güvensizlik var. Bu ortamda taraflardan birinin diğerini yok etmesiyle ancak çözüme ulaşılacağına inanılıyor. İsrail'in kurulduğu 1948'den beri Araplar İsrail'in varlığını tanımak istemediler. Elbette dünya sisteminin ve büyük devletlerin çabalarıyla adeta bir gecekondu gibi getirilip Filistin topraklarında kurdurulan İsrail'in tanınması kolay değildi. Çeşitli entrikalarla 1897'den beri bölgeye gelen siyonistlerin terör, tedhiş ve kanlı eylemleri sonunda kurulan bir devletin tanınmasını beklemek doğru değildi. Filistin trajedisinin arkasında İsrail var
Kurulduğu tarihten beri devamlı genişleyen İsrail işgal ettiği topraklardaki halkı dışarıya sürdü; onları açlığa, ülkesizliğe, göçmen olmaya, yokluğa mahkum etti. Milyonlarca Filistinli topraklarından çıkarıldı, dünyanın çeşitli yerlerine dağıtıldı. Kimse bunu görmedi, kimse buna el uzatmadı. Yarım asırdır devam eden gelişmeler sonunda bir noktaya gelindi ve Filistinliler'le İsrail arasında barış imzalandı. Herkesin bunu yaşatması gerekirken şimdi İsrail adeta antlaşmalarla tanıdığı Filistinliler'i yok etmeye, soykırım yapmaya çalışıyor. Dünya da bunu "teröre karşı meşru müdafaa" olarak alkışlıyor! ABD'nin desteğinde yürüten bu soykırım ve işgal emperyalist ve sömürgeci Batı'nın tarihsel kimliğine ters düşen bir tavır değil. Benzer olaylar ve uygulamalar tarihin utanç sayfaları arasında saklıdır. Asıl üzücü olan bu gelişmeler karşısında kınamaktan öte bir şey yapma mecali kalmamış bir ülkenin vatandaşı olmamızdır. IMF tarafından satın alındığı ve bunun için rahatlıkla her şeyi yapabileceklerini açık seçik bir şekilde dile getirmekten çekinmeyen bir güç karşısında sadece duygusal sözler terennüm etmekten öteye bir şey yapamamak ne kadar küçültücü bir durum. Bugün hepimiz, Türkiye'de yaşayan herkes, sadece Ortadoğu'daki halklar değil dünyadaki tüm mazlumlar, mağdurlar, ahlakı ve insan onurunu ayakta tutmak isteyen herkes Filistinliyiz. Ağır saldırılar, kuşatmalar, bombalar altındayız; hepimiz soykırıma maruz bırakılıyoruz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |