T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür..

İyice çığırından çıkmakta olan "İsrail-Filistin Savaşı"na, hepimiz farklı açılardan bakıyoruz.

Önce şunu bilelim..

Şu anda İsrail Devleti'ni yöneten Şaron gibi, Peres gibi isimler "Eski Tüfek"lerdir..

Bu isimlerin hepsi, 1947'den başlayıp bugüne uzanan tüm gelişmelerde, aktif rol oynamışlardır..

Şaron, 1948'de Filistin köylerine yapılan baskında da, 1973'teki "Yom Kipur Savaşı"nda da, Beyrut baskını (1982) ve Sabra-Şatilla katliamında da vardı..

Bu eski tüfeklerin, devletin kurucusu Ben Gurion'dan aldıkları ve bugüne aktardıkları bir ders var..

Şöyle ki:

-Ne yaparsanız yapın, İsrail'in yok edilmesine izin vermeyin.. Dünya, çok kısa sürede olup bitenleri unutur.. Büyük devletler aralarında anlaşıp, yeni statükoyu onaylar.. Araplar da, kendi aralarında çekişirken, hiçbir soruna çözüm üretmezler..

Bu açıdan Arafat da bir nevi "Eski Tüfek"tir..

O da, Filistin'e dönük mücadelesinde, defalarca felaket ve yenilgiye maruz kalmıştır.

Ürdün'de Kral Hüseyin'i devirmek isteyen Filistin örgütlerinin çıkardığı iç savaşta yenilgiye uğrayınca, O'nu o zamanki Sudan lideri Numeyri, diplomatik heyetle Amman'dan kaçırmıştır..

Beyrut'u Şaron'un askerleri vurunca (1982), oradan yine kaçırılmıştır..

Tunus'ta sürgünde yaşarken, "1'inci intifada" sayesinde (1989) yeniden uluslararası sahneye dönmüştür.. Madrid'de başlayıp, Oslo'da devam eden ve Camp David'de (1998) noktalanan "Barış Süreci" ile, hiç umulmadık şekilde Filistin'e dönebilmiştir..

Şaron da, Peres de, Arafat da, bu süreçte sivillerin ölmesine, öldürülmesine, çoluk-çocuğun katledilmesi haberlerine, bağışıklık kazanmışlardır..

Arap dünyası da, "gizli pazarlıklar"a, satmalara, satılmalara alışıktır..

Ürdün Hanedanı'nı Suriye tanklarından, İsrail kurtarmıştır. "Yom Kippur" saldırısını, Kral Hüseyin İsrail'e haber vermiştir. Bu savaşta, Mısır Suriye'ye söz verdiği halde, Sina'daki tanklarını ileri sürmemiştir..

Eğer Ortadoğu'daki İsrail-Filistin Krizi'nin 50 yılını gerçekten merak ediyorsanız, bu konuda sayısız kitap, hatırat ve belgeseller var..

Biraz izlerseniz, okursanız, bugünkü olayların, geçmişin tekrarı olduğunu görürsünüz..

Türkiye'nin bölgeye ilişkin politikasına gelince..

Türkiye İsrail'in kuruluşu için, Birleşmiş Milletler'de oyunu "evet" şeklinde vermiştir.

"Soğuk Savaş" yıllarında, İsrail'in karşısında olan Mısır'ın Nasır'ı, Suriye'nin Esad'ı falan, hep Türkiye'nin de "Düşmanlar"ıydı..

1960'ların sonundan başlayarak, Türkiye, "Filistin Davası"na sempati göstermeye başladı..

Ancak, o günden bugüne uzanan bir olayı da hiç unutmayalım..

Arafat, Körfez Krizi'nde, çok açık biçimde Saddam'ın yanında yer aldı..

Son 11 Eylül saldırısında, Arafat bu defa, açık ve seçik, Usame Bin Ladin'e ve El Kaide'ye karşı tavır koydu..

Ama acaba "Bush Hanedanı", 1980'lerin bu anısını unuttu mu?

Filistinliler'in bir hatası da, işin başında, Birleşmiş Milletler'i önemsememeleridir..

Eğer 1947 Birleşmiş Milletler Kararı'na uysalardı, İsrail'le birlikte bir "Filistin Devleti" de kurulmuş olacaktı..

Filistin ve Araplar, hep diplomasi yerine şiddeti ve süper-devlet dengeleri ile oynamayı seçtiler.. İsrail'e karşı Sovyetler'e dayandılar.. Ve hep yenildiler..

Bunu, rahmetli Özal, Arafat'ın da bulunduğu toplantıda, Boşnaklar'ın lideri İzzetbegoviç'e, Senegal başkenti Dakar'da anlatırken, ben de oradaydım.. Özal, "Bosna için bir çözüm geldiği zaman, hemen bana sarılın.. Filistinliler'in yaptığı hatayı tekrarlamayın" demişti Begoviç'e..

Peki, "bundan sonra ne olacak" sorusunun cevabına gelince..

Ne yazık ki Filistinli siviller İsrail'in devlet terörüne, İsrailli siviller Filistin'in çaresizlikten kaynaklanan terörüne bir süre daha kurban olacaklar..

Sonra, Amerika gözetiminde yine barış süreci başlayacak..

Ve dünya, yine olup bitenleri unutacak..

Sizler, 50 yılı hatırlıyor musunuz?

ŞAKA

Çekilmek meselesi!..

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç, ne demiş?

-Politik destek ve korumalarla büyümüş olan şirketler, daralan pazar şartlarında ortadan çekildiler!..

Sadece ortadan çekilseler iyi..

Bazıları, yargı önüne de çekildiler..

BRAVO PAPANDREU'YA

"Real Politik" icad oldu, mertlik bozuldu!..

En doğru şey, olup biten herşeyi unutmak ve "günün gerçekleri"ne göre yaşamak..

Buna kuramcılar "Real Politik" diyor..

Mesela Ecevit'in, Washington'da Başkan Bush'la konuştuktan sonra, "Türkiye'nin önemi iyice anlaşıldı.. Dünya politikasında artık etkin yerimiz ve ağırlığımız var" demesini, neden hatırlayalım ki?

Demek ki, Türkiye mesela kendi bölgesindeki "Filistin krizi" için bir söz söylese, bunu Washington da, İsrail de, dikkatle değerlendirecek..

...Mi dersiniz?

Ya her konuda tutarlı, tavizsiz "MHP"ye ve Bahçeli'ye ne demeli?

Düşünün ki, Ecevit'in falan İsrail'e karşı mangalda kül bırakmadığı bu günlerde, İsrail'e tank ihalesi verilmesinin savunmasını, MHP'li Savunma Bakanı Çakmakoğlu yapıyor.

Bu da "Real Politik"in gereği galiba.

Bu arada Yunanistan Dışişleri Bakanı Papandreu, Ramallah'a Arafat'a gitmeyi denedi dün.. İsrail izin vermedi.. Papandreu, bu satırlar yazılırken Kahire'deydi..

Kısacası tutarlılık zor şeydir..

"Real Politik" ile "Tutarlılık", bir arada zor bulunurlar..


4 Nisan 2002
Perşembe
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED