|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'de sözde çok seslilik var ama dikkat ederseniz kimse ciddi konuları tartışmıyor. Bir ara, çeşitli platformlarda en hassas konular bile ele alınmış, zihinlerde oluşan soru işaretlerine kısmen cevap bulunabilmişti. Halk merak duyuyor, konunun iç yüzünü öğrenmek için saatlerce ekran başından ayrılmıyordu. Böylece, siyasallaşma süreci de hız kazanıyordu.
Dandik tartışmalar
Bakıyorum, artık, Türkiye'nin sorunlarına kimse el sürmezken, "dandik tartışmalardan" geçilmiyor. Reha Muhtar, özgür platformunu, evlilik, dayak gibi konulara açtı. Ya da din motifli, insanları sırf kavga ettirmeye yönelik meseleleri ekrana taşıyor. Türkiye'nin hiç gündeminde olmayan, Moon tarikatı, ilgi odağı haline geldi. Bu tarikatın kimliği irdeleniyor. Bir de, Biri Bizi Gözetliyor programı var. Hem evin içindekiler, hem dışındakiler kıyasıya tartışıyor. Güney Amerika'da nasıl futbolla, insanlar uyutulmuş ve uyuşturulmuşsa, Türkiye'de spor ve televolenin yanısıra, üçüncü bir ahmak uyutan formülü var, o da "Biri Bizi Gözetliyor." Kısaltılmış adıyla BBG. BBG'nin manşetlerden düşmediğini görenler, bunun ülkemiz açısından hayati önem taşıyan bir kuruluş olduğuna hükmedebilirler. "Cambaza bak" diyeceklerine, modern teknolojinin getirdiği imkânlarla "Evi Gözetle" diyorlar. İnsanlar, sadece gözetlemekle kalmıyor, maçtaki gibi takım da tutuyor. Sonra da, dışardakiler, evden çıkarılanlarla biraraya gelip, olaylar ve kişiler üzerinde konuşuyor; kavga ediyor.
BBG'nin fanatikleri
Tenkit ediyorum ama, ben de bu "ahmak uyutanın" hastası oldum! İnsanların, herhalde tartışma açlığını gidermek amacıyla katıldıkları o programları vakit buldukça veya rastladıkça seyrediyorum. BBG'nin hastası (!) olmamın sebebi merak. İnsan psikolojisini kavramaya çalışıyorum. Hangi saikle, kişiler kendini bu çarka kaptırıyor ve kavgaların tarafı haline geliyor? BBG'yi izlerken işte bunu anlamaya çabalıyorum. Dışarıdan telefonla da katılma imkânı var. Meselâ biri "Ben fevkalade sıkı bir Kaan taraftarıyım" diyor. Stüdyodakilerden bir kısmı, canü gönülden bu sözleri alkışlıyor. O sırada Gaye taraftarı lâfa giriyor: "Ben de fanatik Gayeciyim!" Peki bu kişiler, neye göre Gayeci veyahut Kaancı olabiliyor? Evin içini zaman zaman gözetlememe rağmen, bunun sebebini hiç anlayamadım. Ama bir tesbitim var: Kim birbiriyle en çok kavga ederse, o sivriliyor ve sonunda bir grubun lideri haline geliyor. Gaye, en kavgacılardan biri. Hep ters, hep öfkeli. Hem de ukâla. Kaan, daha sâkin kalmaya itina etse bile, o da hemen horozlanıveriyor. Vakit geçtikçe, Gayecilerle Kaancılar birbirinin hasmı haline geldiler. Sanırsınız ki, ezeli Fenerbahçe Galatasaray rekabeti bu iki kişinin şahsında hortladı. Bir sahne var; Star televizyonu sürekli o sahneyi ekrana getiriyor: Sibel, Gaye'ye bağırıyor: "Sen bir yılansın Gaye." (Sibel, Kaan'ın ekibinden -şimdi evden çıkarıldı). Bakıyorsunuz, dışarıda kurulan Forum'da bu cümle uzun uzun tartışılıyor. Kim kime önce "Yılan" dedi. Sonunda yılan sözünü ilk sarfedenin Sibel olduğu meydana çıkıyor. Ama Fatih de, Sibel'e "Mutfak Canavarı" diye hakaret etmiş. Hem Fatih, hem Sibel artık evde değil ama tartışma sürüp gidiyor.
Medyanın gücü
Burada medyanın gücünü, aynı zamanda sorumluluğunu da görüyorsunuz. Eve, tanınmamış bir sürü genç giriyor, her biri yıldız olup çıkıyor. Daha önce Show tv'de yayınlanan bir başka "Biri Bizi Gözetliyor" evinden birinci olarak çıkan Edi, şimdi Haber Türk'te, Can Ataklı'yla pazartesileri spor programı yapıyor. Aralarında, kabiliyetine göre şarkıcılığa soyunanlar bile var. Can Ataklı'nın pazartesi günleri partneri haline gelen Edi de, en kavgacı gençlerden biriydi.
Oturup düşünmek lâzım: Acaba Türk milletinin kavgacılara mı meyli var? Öfkesini böyle mi tatmin ediyor? Yoksa program yapımcıları ilgi çeksin diye, gençleri kavgaya teşvik edip, halktan gelen oyları o şekilde mi yönlendiriyor? Siyasetten soğutulan ve öyle de kalması istenen Türkiye'de, televizyon kanalları bu amaca fevkalade güzel hizmet veriyor. Ben bile bugün solda partileşme çabalarını yazacaktım, BBG'ye takılıp kaldım.
Ahmak uyutan kutusu
Dünyanın hiçbir yerinde televole benzeri yayınlar görmedim. Falanca sanatçının donunun fistosu ile dudağındaki silikonun veyahut filanca maço erkek şarkıcı için birbirleriyle yumruklaşan pespaye manken ve dansözlerin haber programlarının konusu yapıldığına rastlamadım. Televizyon kanallarının çoğu ahmak uyutan kutusu haline geldi. Türkiye'nin giderek çaresiz bir karanlığın içine gömülmesinde onların rolü var. Hani kanuna göre her biri belirli bir zaman diliminde, kültürel yayın yapma mecburiyetindeydi? Kanunları uygulayan kim? Kültürel yayın diye herhalde, eski püskü filmleri veriyorlar-veyahut bu tür programları geç saatlere koyuyorlar.
Kamuoyu ve siyaset
Kamuoyu araştırmaları insanların siyasetten ümidini kestiğini gösteriyor. Verso'nun son kamuoyu araştırmasında da, bir AK Partisi var, bir de diğerleri. Seçmenlerin % 45'i, oy verecek başka parti bulamadıkları için AK Parti'ye yöneliyor. Böylece AK % 26.1 oranında oy alıyor. Tansu Çiller % 9.2, Deniz Baykal % 9.1, MHP, HADEP'ten bir nebze ilerde % 7.9; HADEP % 6.9. DSP % 3.7, ANAP % 3.3... Medya, siyasete ilgiyi ve umudu taşıyabilmeli. Türkiye'de ciddi bir sol parti noksanı var. Ve bu konuda temiz insanların biraraya geldiğini, bir arayış içine girdiğini görüyoruz. B.B.G'yi tartıştırmak, Kaancılar ve Gayeciler diye sun'i taraftarlar yaratmak yerine, memleketin gerçek meselelerini masaya yatırsalar ya.. Yolsuzluklar dile getiriliyor mu? Medyadaki tekelleşme anlatılıyor mu? Ya ekonomideki gerçek durum? Hani çeşitli parti temsilcilerinin de katılımıyla kurulacak büyük tartışma platformları?Deniz Akkaya ile İTO Başkanı Mehmet Yıldırım'ın "300 bin dolarlık aşk" dedikodusunu birinci sayfasına taşıyan gazete, o ölçüde bir yeri, Türkiye için düşünen kafalara, meselâ İlhan Kesici'ye ayırsa ya!Tank ihalesinde dönen dolaplara niçin temas edilmiyor?"Vatandaş bundan hoşlanıyor" demeyin. Hoşlansaydı, gazeteler bir ürünün yanısıra verilen promosyon haline gelmezdi.Vur abalıya!Ya patronu yolsuzluktan yargılanan gazetenin, Necdet Sezer'den perde veyahut yatak odasının hesabını sormasına ne demeli?Kalender'in tepesinde, Boğaziçi Kanunu'na ters düşen ve milyonlarca dolar harcanarak inşa edilen Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün hesabını sorma, 13 milyar liraya niçin yatak takımı alındı, onu kurcala.. Önce Gölbaşı'ndaki evi. Sonra Çankaya Köşkü'ne alınan yatak odası ve perdeler.Fatih Altaylı'nın yazısından da anlaşıldığı üzere, vatandaş Sezer'e değil, onun hakkında bu iddiaları kaleme alanlara kızıyor. Çünkü belli ki bir art niyet var.Kamu kaynaklarını özel hesaplarına aktarıp, uçak, helikopter, lüks araba, yat ve malikaneler alanları himaye ederken, üstelik bu kişilere haksızlık yapıldığı havasını basarken, Cumhurbaşkanı Sezer hedef tahtasına oturtuluyor.Göreceksiniz yakında RTÜK yasası ve basın yasası Meclis'e gelecek. Porno yayıncılığın veyahut 1 yıldan fazla hapis cezası almanın imtiyaz sahipliği için engel teşkil etmemesi amacıyla bazı düzenlemeler yapılacak. Bir kişi birden fazla kanalın sahibi olabilecek. Ayrıca kamu ihalesine girmelerinin önündeki engel de kalkacak.Tek engel Necdet Sezer. Ve onun kamuoyu nezdindeki itibarı...Öyleyse vur abalıya!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |