T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Keser döner sap döner

Yaşadığımız günlerin illâ da bizzat tarafımızdan yaşanmış olması gerekmiyor. İnsanoğlu olarak kendimize baktığımızda da ne günler geçirmiş olduğumuza bakıp parmak ısırıyoruz.

M.Ö. 4. yy'dan itibaren Yunanlılarla temas etmeye başlayan Yahudiler, milattan önceki ikinci yüzyıldan itibaren tümüyle Helen etkisi altına girmişlerdi. Jason, rüşvetle baş kâhin (kohen) olma ünvanını kraldan koparınca, arkasından, yine rüşvetle bir stadyum kurma iznini de istihsal etti. Bu suretle de, halkını çok geçmeden putperestlerin âdetlerine alıştırdı. Güçlü delikanlıların bu stadyumda idman yapmalarını emretti. Tanrısız Jason'un yüzünden Yunanlılık üstün geldi: artık kâhinler tapınakta kurban sunmaya aldırış etmez oldular. Onun yerine oyun yerine koşup disk atanları ve öteki oyunları seyretmeye başladılar.

Dindar Yahudiler disk atma ve koşu gibi sporlara kızıyor ve onlardan nefret ediyorlardı. Aslında onların içerledikleri husus bu oyunların kendisi değildi. Bu sporlar, Helen âdeti gereğince anadan doğma soyunarak ifa ediliyordu. Yalnızca bu çıplaklık, Yahudileri çileden çıkarmaya yetiyordu. Çünkü Yahudi şeriatı bu bakımdan çok sertti. Öte yandan, anadan doğma soyunarak bu oyunların oynanması, akılda olmayan bir başka hususun ortaya çıkmasına sebep olmuştu: Yahudilerin, o zamana kadar bir çeşit seçkinlik, Tanrı'nın özel kulları olma alâmeti olarak saydıkları sünnetlilik hali göz önüne serilmişti. Böylece sünnetlilik bir kusur ve alayları üstüne çeken bir utanç konusu olmuştu. Yahudi gençleri bu kusurlarını saklamak için cerrahlara baş vuruyorlardı (Amerikalı zenci gençlerin kıvırcık saçlarını düzleştirmek için giriştikleri acıklı güldürüyü hatırlayın!). İş, bu kadarla da kalmamıştı. Bazı imansız Yahudiler, artık oğullarını sünnet ettirmekten bile vazgeçmişlerdi. "Artık sünneti bile bırakmışlardı" diye yakınır Makabeler kitabı. Yeruşalim'de, kendi içlerine kapanmış oturan dindar aileler tabiî bu yeni ahlaksızlıklardan uzak durabilmekteydiler.

İsrail oğulları, çıplaklık isteyen İştar kültiyle başa çıkmışlardı, ama Zeus ve Apollon için yapılan spor şenlikleriyle açıktan açığa savaşacak güçleri yoktu. Fakat onlar alttan alta farklı bir savunma mekanizması geliştiriyorlardı: gittikçe şeriata daha sıkı bağlanıyorlar, fakat bunu açığa vurmuyorlar, sabrediyorlar.

Fakat Yahudilerin çilesi bu kadarla kalmadı. Seleukuslar, M.Ö. 168'de Yeruşalim Tapınağını yağma ettiler ve kutsallığını bozdular. Kral II. Antiokhos Yeruşalim Tapınağı'nı Zeus Olympos'a tahsis ettirdi. Yahudilerin kurban kesmelerini, sabbatı tutmalarını, sünnet olmalarını ölüm cezasıyla yasakladı. Yahudilerin kutsal kitapları yok edildi. Tarihte ilk kez, bir din, böylece yasaklanıyor ve mensupları baskı altına alınıyordu. Fakat durum, hiç de, baskıcıların umduğu gibi olmamıştı, bu zulümden, baskı altında tutulanlar imanlarını tazelemiş olarak çıkmışlar ve isyanları başarı ile sonuçlanmıştı. Bütün bunları durduk yerde hatırlamadığımız anlaşılıyordur sanırım. "Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner" sözünü bu yeryüzünde en iyi anlayacak milletlerin başında, kendi tarihsel macerasını bilen Yahudiler gelir.


4 Nisan 2002
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED