T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Eli taşın altında" olanlar boşuna yırtınmıyorlar

Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sakıp Sabancı boşu boşuna "Bir elimizde 200 milyar dolar borç var, öbür elimizde ne var? Üçün bir var beee..." diye feryat etmiyor. Ekonominin "tarumar edildiğini, ona buna peşkeş çekildiğini ve sonuçta IMF'ye teslim edilip çaresiz derde düştüğünü" gördüğü için yırtınıyor.

Yırtınmakta haklı. Bu yılın ilk üç aylık rakamları Sabancı Holding için de "iç açıcı" değil. Sabancı Holding, geçen yılın, yani "kriz yılı" denen 2001'in ilk üç ayında 22 trilyon 225 milyar lira net kâr elde etmesine karşın, bu yıl ancak 16 trilyon 960 milyar liraya düştü.

Sadece Sabancı'nın değil Koç'un da net kârında düşüş var. Koç Holding'in geçen yıl 16 trilyon 541 milyar lira net kârı bu yıl 10 trilyon 230 milyar liraya düştü.

2001 "kriz yılı" idi. 2002 "büyüme yılı" olacaktı. Kemal Derviş ve IMF böyle öngörüyordu. Bu öngörüler "hayal" olarak kalacak galiba.

Yılın ilk çeyreğinde gerçekleşen sonuçlara bakıldığında "gelecekten umutlu olmak" için bir neden yok. Tam tersine "geleceği daha karamsar" görmek mümkün. Cumartesi günkü yazımda ekonomist-yazar Güngör Uras'tan alıntılar yapmış ve "yılın ilk çeyreğinde "devletin gelir gider hesabının" hiç de beklentilere uymadığını anlatmıştım.

Ekonomiyi IMF'ye teslim ederek, güya bizi "kurtaracak" olan "dalgalı kur" politikasının ilk üç ayda iflas ettiği "açık ve seçik" olarak ortaya çıkıyor.

IMF'nin bize dayattığı "dalgalı kur programının" amacını, "Devlet frene basacak. Yatırım yapmayacak. Zorunlu devlet harcamalarını kısacak. Böylece iç borcu ve dış borcu döndürecek. Borç faizlerini aksatmadan ödeyecek. Harcamaları kıstığı için için artan para ile (faiz dışı denge/ faiz dışı gelir denilen para ile) de yavaş yavaş borçları ödeyecek" şeklinde açıklamıştık.

İlk üç ayın rakamlarına bakınca bu amacın "asla" gerçekleşemeyeceği gözüküyor. Yılın ilk üç ayında ödenen borç faizi 16.5 katrilyon lira. Yılın ilk üç ayında toplanan vergi 11.6 katrilyon lira bunu karşılayamıyor. Yılın ilk üç ayında vergi dahil tüm devlet geliri olan 15.0 katrilyon lira bile faizi karşılayamıyor.

Yılın ilk üç ayında bütçe açığı (devletin giderleri ile gelirleri arasındaki fark) 12.6 katrilyon lira. Toplam 11.6 katrilyon lira olan vergi gelirinden büyük açık var. Devlet vergi gelirlerini ikiye katlasa, herkes iki misli vergi ödese de açık kapanmayacak büyüklüğe ulaşmış.

Aklı başında olan, Ankara'nın "sırça köşklerinde" dünyadan "bîhaber" oturanların dışında herkes "bu kötü gidişe bir dur demek lazım" görüşünde birleşiyor. "Eli taşın altında olanlar" elbette feryad- ı figan edip seslerini duyurmaya çalışacaklar.

İşte bir işadamlarının bir toplantısında Sakıp Sabancı feryadı basıyor, "200 milyar dolarlık borca karşılık elimizde üçün bir kaldı" diyor, bir diğer toplantıda Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Oğuz Satıcı, Türkiye'de yıllardır üretim yapılmadığını, üretim ve ihracat üzerine bir program yapılmadığı için mevcut programla güçlü ekonomiye geçilemeyeceğini gerçeğini "uyarıyor." Oğuz Satıcı da bizim sık sık yazdığımız bir öneriyi gündeme taşıyor; "Ekonomiye bunca yıldır yön veren programları yıkıp, geleceğin ekonomisini yeni bir vizyon, yeni bir bakış açısıyla oluşturmalıyız" diyor.

Satıcı'nın "nezaketle" söylemek istediği "Bu IMF programları şimdiye kadar bir işe yaramadı. Aklımızı başımıza toplayıp, Türkiye gerçeklerinden yola çıkarak ulusal bir program yapıp ekonomiyi büyütelim" diyor.

"Ekonominizi daraltın" diyen IMF'nin emrinden dışarı çıkamayan Merkez Bankası'na ise "ilginç suçlamalar" var. Merkez Bankası eski Başkanı Yaman Törüner, "Merkez Bankası kazandıkça kim kaybediyor?" diye soruyor ve cevabını da kendisi veriyor: "Merkez Bankası'ndan yüzde 7000'le (bileşik faizle yüzde 17000'le) borç alan bankalardır."

Merkez Bankası eski Başkanı Törüner, suçlamayı daha da ileri götürerek "Bankaların batırılması gerçekte tüm ekonominin ciddi zarar görmesi anlamındadır. Şirketlerin batması, işsizliğin büyümesi anlamındadır" diyor.

Merkez Bankası ise "ekonomiyi iyi yönlendiremediği" için, sürekli para kazanıp duruyor. Onun kazanması bizim kaybetmemiz anlamına geliyor. Merkez Bankası 2001 yılında 6.8 katrilyon lira kâr elde etti. Yaklaşık 5 milyar dolar. Yaman Törüner "Bu kâr enflasyonist baskı yapar" diyor. Oysa Merkez Bankası için birinci hedef "IMF emirlerine uygun olarak enflasyonu düşürmek." Hem hedef şaşıyor hem de geçen Kasım ayındaki "likidite krizi" sırasında olduğu gibi Merkez Bankası da şaşırıp ekonomiye zarar veriyor.


30 Nisan 2002
Salı
 
CAN AKSIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED