|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Gel gör beni aşk neyledi
Türk edebiyatının saygın kalemlerinden Emine Işınsu, bugünlerde Ötüken Yayınları'ndan yeni çıkan "Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri" adlı romanıyla gündemde. Aşık Yunus'un yaşam öyküsünü yazan Işınsu, duru Türkçesiyle şiirle tasavvuf kültürünün harmanlandığı başarılı bir yapıt ortaya çıkarmış. Romanda, aşk deryasında kaybolup gitmek, yüce yaratanıyla bütünleşmek için sultanı Tapduk Emre'nin dergahına giren genç derviş Yunus'un, Hakkın ziyasını gören aşık Yunus'a dönüşümünü adım adım izliyoruz. Işınsu'yla, herkesin konuştuğu ama çok az kişinin onun girift dünyasına sızabildiği aşık Yunus üzerine konuştuk. Halk edebiyatının ve tasavvuf kültürünün önemli isimlerinden Yunus Emre hakkında roman yazmak nereden geldi aklınıza? Annem şair ve yazar Halide Nusret Zorlutuna, bir Yunus sevdalısıydı, çocukluğumdan beri kulaklarım ve gönlüm onun şiirleri ile dolmuştu. Giderek ben de bir Yunus sevdalısı oldum. Romanını yazmayı kırklı yaşlarımdan beri ister dururdum, hattâ "Kaf Dağı'nın Ardında", "Cumhuriyet Türküsü", "Havva" isimli romanlarım, "Dost Diye Diye" isimli denemelerimle Yunus'dan hiç bahis açmadan onun iklimine doğru adımlar attım. Ve nihayet üç buçuk yıllık bir araştırma, inceleme ve yazma süresinde "Bir Ben Vardır Benden İçeri" meydana çıktı çok şükür. Herkesin tanıdığı bir Yunus, bir de mütevazi dünyasında büyük fırtınalar kopan bir hak aşığının, iç alemi var. Okuru asıl Yunus'un kaygılarına, umutlarına götürmek için roman öncesinde nasıl bir çalışma yaptınız? Biliyorsunuz bazı Bektaşi menkıbeleri dışında, Yunus'un hayatına dair hiç bir bilgi yok. Doğduğu, yaşadığı, vefat ettiği yerler konusunda tartışmalar var. Ben, onun hakkında yazılanları okudum, içinde yaşadığı asrın Anadolu'su, Selçuklular, Moğol istilâsına dair bilgiler edindim. Bir Yunus Emre uzmanı olan Dr. Mustafa Tatcı ile uzun sohbetlerimiz oldu, onun kitaplarından faydalandım. Ve tabii şiirlerini defalarca, yeniden yeniden okudum. Ve Allah'tan yardım isteyip yazmaya başladım. Romanda, Yunus Emre'nin şiirlerinin yer aldıkları metinlerle çok uyuştuğunu, şiirlerin konu bütünlüğü içerisinde yerleştirildiğini görüyoruz?.. Bazen şiirler, olayları getirdi; bazen de olaylar, şiirleri. Romanda, okur, Yunus'un özel hayatına da girme fırsatı yakalıyor. Hak aşığı Yunus'un aynı zamanda mistik dünyasını renklendiren Nurefşan karakterine, suyüzüne çıkmayan gizli bir aşk duyduğunu görüyoruz?.. Allah âşıklarının hemen hepsinin hayatında, daha önce büyük bir sevdayla bağlandığı bir kişi vardır. Böylece büyük, yakıcı ve bir anlamda yıpratıcı aşkdan geçerek, "gerçek sevgi"yi öğreniyorlar sanıyorum. Romanda Nurefşan'ın Yunus'un gönlünü ilâhi aşka, "kesretten" "tevhide" hazırlamaktan öte bir rolü yoktur. Yunus'un hayatında sahici bir Nurefşan oldu mu, bunu bilemem tabii, lâkin ben öyle yakıştırdım. Dikkat ederseniz Zehra'nın ve öbürlerinin gözünde Nurefşan, veremin tükettiği, solgun çirkin bir kızdır ama Yunus'a dünya ötesi, bir melek kadar güzel görünür. Yani kız nasıl olursa olsun, mühim olan Yunus'un gördüğüdür, Yunus'un gönlüdür. Bu gönül ilâhi aşka hazırlanmaktadır artık, Yunus bu hâlinin şuurlu olarak farkına varmasa da. Yine romanda Yunus'un yakınında bulunan Yağmur Ali, Bodur Musa, Aziz ve Ögedey gibi yan karakterler görüyoruz. Bu karakterlere ulaşmakta güçlük çektiniz mi? Hayır zahmet çekmedim. Yazmaya başlayınca, konu ve olaylar örgüsü icabı, onlar kendiliğinden meydana çıktılar. Karısı Zehra ise; Yunus'a duyduğu derin ve hoşgörülü sevgi ile gerçek bir dünyevi aşkı temsil etmektedir. Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri'nin diğer romanlarınızla karşılaştırdığınızda sizin gözünüzde nasıl bir yeri var? Kişi nedense, uğruna en çok çalıştığı, emek verdiği kimseyi veya şeyi en fazla seviyor. Evlâtlarımıza karşı sevgimiz de böyle değil mi? Ben de şimdilik; "Bir Ben vardır Benden İçeri"yi seviyorum. Fakat, "Çiçekler Büyür"ü ve onun kahramanı İlay'ı da unuttuğum söylenemez! Türkçenin bir dil olarak yaşatılmasında hassassınız. Romanda Yunus Emre'nin dile verdiği öneme değiniyorsunuz. Oysa bugün edebiyatçılarımız arasında arı Türkçe yerine "yabancı sözcük kullanma" yarışı yaşanıyor... Eski Türk Dil Kurumu'nun sebeb olduğu bir "öz Türkçe" furyası, pek çok anlamlı kelimemizi yok etti. Şimdi yazarlar bunun sıkıntısını çekiyorlar. Vermek istedikleri mânâların ve kavramların nüanslarını bulamıyorlar ve böylece ya yabancı kelimeleri yahut da uydurukçalarını kullanmaya mecbur oluyorlar. Oysa kırk, elli yıl öncelerinden bugüne uzanmış yazarların sadeleştirilmemiş eserlerini dikkatle okuyabilseler, pek çok anlamın karşılığı olan kelimeleri keşfedecekler.
Emine Işınsu kimdir?
Aziz Vecîhî Zorlutuna ve şâir - yazar Hâlide Nusret Zorlutuna'nın kızı olan Emine Işınsu Öksüz, 17 Mayıs 1938'de Kars'ta dünyaya geldi. Asker bir baba ve öğretmen bir annenin çocuğu olarak, çocukluğunu Anadolu'nun muhtelif yerlerinde geçiren Işınsu, Urfa'da başladığı ilk öğrenimini Ankara'da tamamladı ve 1957'de T. E. D. Ankara Koleji'nden mezun oldu. DTCF'de, önce İngiliz Dili ve Edebiyatı, sonra Felsefe, ODTÜ'de İşletmecilik bölümlerinde ve Hukuk Fakültesi'nde kısa sürelerle öğrenim gördü. "Fullbright" bursu ile Amerika'da "Sosyal Hizmetler Uzmanı" kurslarına katıldı. Kolej'in dergisinde yayımlanan bir şiir ile edebiyat dünyasına katılan Işınsu, yirmi üç yaşındayken (1961-63) yazdığı "Küçük Dünya" adlı romanı ile Turizm-Tanıtma Bakanlığı'nın roman ödülünü kazandı. "Kadın", "Hisar" gibi dergilerde yazı ve hikâyeleri yayınlanan yazar, Yeni İstanbul ve Sabah gazetelerinde fıkra yazarlığı yaptı. "Ayşe" adıyla annesi tarafından kurulan kadın dergisini, 1969'da "Töre" adıyla, 1981 yılına kadar idare etti. Otobiyografik özellikler taşıyan "Küçük Dünya" ile, "Ak Topraklar" hariç, diğer bütün romanlarının konusunu günümüz toplumundan ve Türkiye dışı Türklerin dramından çıkaran Işınsu, "tez"li tekniği ile olayları romanlaştırdı. Yazar, 1966'da TRT Mikrofonik Oyun yarışmasında "Bir Yürek Satıldı" adlı eseri ile birincilik kazanmıştı.
|
|
|
|
|
|
|
|