T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bir yıl önce, bir yıl sonra...

Gazete "Meclis'in gündemi RTÜK" başlığını atmış. Genel Kurul, eğer yine bir "aksilik" çıkmazsa çarşamba günü yeni RTÜK Yasası'nı ele alacak. Yeni yasacılar cephesinde büyük bir sessizlik hâkim... "Ankara" seyahatlerini sıklaştırmalarına rağmen, meseleyi kurcalamamanın daha yerinde olduğunu düşünüyorlar... Red cephesi ise söyleyeceğini söyledi... RTÜK Yasa tasarısı hakkında ben bu yıl hiçbir şey karalamadım, çünkü bildiğiniz gibi tasarı aşağı yukarı Cumhurbaşkanı'nın bir yıl kadar önce TBMM'ye iade ettiği biçimiyle tekrar gündemde ve dolayısıyla geçen yıl yazılanlar bugün için de geçerliliğini koruyor. Buna da şaşmamak lâzım; "döngüsel zaman" ve "tarih" anlayışının sahnesi olmak açısından Türkiye'nin eline su dökecek ülke kaldı mı? Bir yıl kadar önce aşağıdaki yazıyı yayımlamıştım. Tazeliğini koruduğunu düşünerek önünüze tekrar getiriyorum.

* * *

RTÜK yasa tasarısı etrafındaki tartışmada en fazla tartışılan maddeler TV ve radyolarda hisselerin dağılımı belirleyen ölçütler ve hissedarların devlet ihalelerinin dışında tutulup tutulmamasına ilişkin. Ancak, RTÜK yasa tasarısının taşıdığı olumsuzluk bundan ibaret değil. Büyük medya kuruluşları grup çıkarlarının lehinde gördükleri bu maddelerle ilgilendikleri ve onu öne çıkardıkları için, tasarıda yeralan ve ülkedeki haberleşme özgürlüğünü daha da sınırlayan "yenilik"ler hakkında fazla konuşulmadı.

TV ve radyo kuruluşlarının uyması gereken fevkalade belirsiz "İlke ve esaslar" mevcut RTÜK yasasında zaten mevcuttu. Yeni yasa tasarısı, bu olumsuzlukları daha da ağırlaştırmakta. "Türkiye Cumhuriyeti'nin varlık ve bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı yayın yapılmayacak" gibi, istenildiğinde her yayın kuruluşunu rahatlıkla süresiz kapanmaya götürebilecek türden belirsiz bir "ilke" tasarıda da tabii ki dışarıda bırakılmamış... "Türk milli eğitiminin genel amaç, temel ilkeleri ve milli kültürün geliştirilmesi doğrultusunda yayın yapılacak" gibi bir "ilke" olmadan da olmaz tabii... Yayınların Türkçe olacağının belirtildiği fasıldaki şu "tanım"ı da atlamamak gerekir: "Yayınların Türkçe yapılması esas olacak, ancak evrensel kültür ve bilim eserlerinin oluşmasına katkısı olan yabancı dillerin öğretilmesi veya bu dillerde müzik ve haber amacıyla da yayın yapılabilecek."

"Küreselleşme"ye her cepheden övgüler düzülen bir Türkiye'de TV ve radyo yayınlarını bu "ilkeler"den hareketle oluşturabilmek mümkün mü? "Kimlik"ve "çokkültürlülük" tartışmalarının tam gaz ilerlediği bir yerkürede yayın dilinin "evrensel kültürün oluşmasına katkısı olan" ve olmayan diller kriterine bağlanmasını anlamak mümkün mü? 2001 yılının Türkiyesi'nde, "Modernizm"in dünyaya armağan ettiği ve esas olarak "Avrupamerkezli" nitelik taşıyan "evrensel kültür-yerel kültür" ayrımının 2001 yılının haberleşme özgürlüğü alanına taşınması mümkün mü? Bu çağda, TV ve radyo programlarını "Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı yayın yapılmayacak" yasağı altına sokmak mümkün mü? Değil ama RTÜK yasası "Böyle olacak!" diyor.

Tasarının RTÜK üyelerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin maddeleri de dikkat çekici. YÖK Genel Kurulu'nun göstereceği adaylar arasından 2 MGK Genel Sekreterliği'nin göstereceği adaylar arasındansa 1 yeni üye geliyor. YÖK'te hakim olan ve çok eleştiriye konu olan anlayışın taşıyacağı bu 2 üye ülkedeki haberleşme özgürlüğünü acaba hangi yönde etkiler? Cevabı herkes için çok kolay bir soru... MGK Genel Sekreterliği'nin verdiği 1 üyenin varlık nedeni anlamak daha da zor. Tabii ki, eğer haberleşme özgürlüğüne bir çeki düzen vermeye çalışan rejimin adı sahiden demokrasi ise... AB'ye katılım sürecinde Türkiye'nin önüne getirilen en önemli problemlerden birisi olan MGK'yı, sanki bütün bunlar yaşanmıyormuş gibi bir de RTÜK'te etkili ve yetkili kılmak! Bravo doğrusu...

Tasarıya göre RTÜK'ün 1 üyesi de, "En çok sarı basın kartı sahibi üyesi bulunan iki gazeteciler cemiyeti ile Basın Konseyi'nin ortaklaşa göstereceği iki aday arasından Bakanlar Kurulu'nca seçilecek." RTÜK bünyesinde bir gazeteci üyenin bulunması olumlu bir adım; fakat söyler misiniz, Basın Konseyi'nin seçiciler arasında yer almasının nedeni ne? Herkesin bildiği gibi "Gazeteciler Cemiyeti" sonuç olarak seçimle işbaşına gelen bir yönetime sahip; peki ya Basın Konseyi? Oluşumu, işleyişi, göreivi, işlevi tamamen "kapalı bir kutu" olan bu kuruluşun aday seçiminde yetkili kılınmasını nasıl açıklayacağız?

Tasarı, siyasi partiler, dernekler, sendikalar, meslek kuruluşları, vakıflar, mahalli idareler gibi kuruluşlara radyo ve televizyon yayın izni verilmeyeceğini hükme bağlıyor. Bu kuruluşlar yayın izni almış kuruluşlara ortak da olamayacak. Peki bu sınırlamayı nasıl yorumlamalı? Mahalli idareleri ve sivil toplum kuruluşlarının tamamını yayın hayatının dışına iten bu hüküm, "sivil toplum"un (olur olmaz) göklere çıkarıldığı bir Türkiye'de bir tutarsızlık örneği oluşturmuyor mu?

Tasarının "cezalar"a ilişkin bölümünde yer alan bir düzenleme gerçekten çok yaratıcı! Tasarı, "Yayını durdurulan programın yerine, aynı yayın kuşağında ve reklamsız olarak, Üst Kurulca hazırlattırılacak eğitim, kültür, trafik, kadın ve çocuk hakları, gençlerin fiziksel ve ahlaki gelişimi, uyuşturucu ve zararlı alışkanlıklarla mücadele, Türk dilinin güzel kullanımı konularında programlar" yayınlatacakmış... Bize sorarsanız, tasarıda yer alan en "devrimci" düzenleme bu! Düzenleme iyi olmasına iyi de, biraz eksik... Biz tasarıyı hazırlayan komisyonun yerinde olsak, izleyicilere de sözü edilen bu programları izleme zorunluluğu getirirdik... Bakın bakalım o zaman ülkede televizyon izleyicisi kalıyor mu?

Tasarının "yayınların denetimi" faslına ilişkin geliştirdiği bu düzenleme de çok ilgi çekici. Buna göre, Üst Kurul'un uygun göreceği yerlerdeki yerel ve bölgesel yayınların izlenmesi ve kayda alınması İçişleri Bakanlığı'nın görevlendireceği birimlere devredilebilecek. İşte bakın size güzel bir haberleşme özgürlüğü!

Tasarıda yer alan "para cezaları"ndan uzun uzadıya söz etmeye gerek yok. En düşük para cezası 10 milyar, en yüksek para cezası ise 100 milyar olarak belirlenmiş. Anlaşılan tasarıyı hazırlayan komisyon üyelerinin gönlü çok zengin...

Son olarak da, tasarının internet ortamına yönelik arzularından söz edelim. Tasarı yasalaşırsa, bilişim teknolojileri ve internet ortamında sayfa açılması veya elektronik gazete, elektronik bülten yoluyla yayınlanan her türlü yazı, resim, işaret, sesli veya sessiz görüntü, ileti ve benzerleri de basın yoluyla işlenen suçlar kapsamına alınmış bulunuyor. Basın suçları için öngörülen cezalar bu suçlara da uygulanacak.

Yani sözün kısası, yeni RTÜK Yasası milletimize hayırlı olsun! İnternet ortamında "yazı, resim, işaret... ve benzerleri"nin peşine düşeceklere de Allah kolaylık versin...


30 Nisan 2002
Salı
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED