|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Süper Lig'i oluşturan tüm takımların "onurlu mücadeleleri"ni alkışlıyoruz.Yarışı "barış için" yapanların, "terinden haram akmayanların" başarılarını alkışlıyoruz. Masa başı oyunlarından "çıkar" sağlayanları ise "vicdanları ile baş başa" bırakıyoruz. Eğri oturup doğruları yazmayı kendisine ilke edinmiş bir gazete var elinizde. Kıymetini biliniz. Geçtiğimiz haftalarda, çalışanları arasında taraftar kimliğini sadece maç izlerken ön plana çıkaran Yeni Şafak mozayiğinden örnekler vermiştim. Galatasaray maçlarını izlerken yerlerinde oturamadıklarını, gol kaçıran kendi oyuncularına nasıl kızdıklarını, attıkları gollerde ise kafaları tavana vuracak kadar zıpladıklarını filan yazmıştım. Dün tebrikleri kabul ettiler. Yurt haberleri editörü tescilli Fenerbahçeli Hakkı Yanık kardeşim, onlara çikolata ikram etti. "Tüm Galatasaraylıları tebrik ederim" diyerek. Bu işler bizde böyle oluyor. Bu mozayiğin ülkenin her yerine yayılması, büyümesi dileğiyle Galatasaray'ı bir kez daha kutluyor, Avrupa'da da başarılarının devamını içtenlikle istiyoruz. İĞNEYİ KENDİMİZE Şampiyonluk yarışının en güçlü adaylarından biri de hiç kuşkusuz Fenerbahçe idi. Bilmem farkında mısınız, Fenerbahçe iyi oynamadan da maç kazanılacağını, hatta şampiyonluk yarışı yapabileceğini gösterdi. İyi oynadığı maçlar ne yazık ki, parmakla sayılacak kadar azdı. Kadro, zenginliğinin, çok sayıda kaliteli oyuncuya sahip olmanın yeterli olmadığını, geç de olsa anlamışlardır her halde. Fenerbahçeli dostlarım darılmasınlar, gerçek bu. Ben de bir Fenerbahçeli olarak, Fenerbahçe'ye dargınım çünkü. Futbolun basit kurallarını yerine getiremeyen bir takımın yıldız futbolcularından bana ne. Futbolun, bir takım oyunu olduğunu anlatamayan, anlatsa da oynatamayan teknik adamlarından bana ne. Bunu bile yorumlayamayan, kazanılan her maçtan sonra kafalarını kuma gömerek, sayfalarına "düğün, bayram" manşetleri atan sorumsuz medyadan bana ne... Bana ne, yenildiği için döven, söven, tribün yakıp, döner bıçağı sallayan taraftardan. Benim işim, sahada terini son damlasına kadar akıtan, aldığı paranın hakkını veren futbolcu ile. Benim işim, o futbolcuları olumlu yönlendiren, zaman zaman profesyonel olduklarını hatırlatan ve takımını iyi motive eden teknik adamlarla. Benim yarışım ise, benim eleştirilerime farklı boyut getirerek beni de bilgilendirecek yorumcularla olur. Gerisi masal... Ve bana göre Fenerbahçe yönetim kurulu, her şeye rağmen rakip takımların yönetimlerinden daha iyi çalışmış ve takdir görmüştür. Eminim, deneyim kazanmışlardır. Önümüzdeki sezon için de kolları sıvamışlardır. HERŞEYİN FAZLASI ZARAR Yaptıkları yanlışları yeniden yazarak, Beşiktaşlıların içini karartmak istemiyorum. Ama burada teşhis ettiğim bir yanlışlığı vurgulamak istiyorum. Çalışmalarını, medya önündeki konuşmalarını ve motivasyon konusundaki becerilerini alkışladığım menajer Sinan Engin'in yanlışlığından sözetmek istiyorum. Hatırlarsınız, Fenerbahçe maçı öncesi kendisine uzatılan her mikrofona, katıldığı her Tv programında Beşiktaş'ın bu maçı kazanacağını üstüne basa basa anlatmıştı. Bunu yaparken çevresine ve kendi takımına yaydığı elektrik o kadar etkili olmuştu ki, Beşiktaş sahaya bir barut fıçısı gibi çıkmış, aşırı motivasyon hedeniyle de kendi oyununu oynayamamış ve maçı kaybetmişti. O nedenle dozu iyi ayarlamak lazım. Çünkü herşeyin fazlası zarar. MÜDÜR DAMA ÇIKTI
Şampiyonu ve yüzde 99 düşenleri belli olan ligin, ilginç anlarından biri Bursa'da yaşandı. Spor Müdürümüz Ümit Aktan, Bursaspor-Fenerbahçe maçında görevliydi. Bursa Atatürk Stadı'nın kapalı tribünlerinin damından anlattığı maçla, maçı izleyemeyenleri Kanal D mikrofonlarından bilgilendiriyordu. Kulaklığına merkezden gelen Galatasaray'ın attığı ikinci gol haberinden sonra, Galatasaraylı olduğunu sandığımız yönetmen arkadaşı ile birlikte müthiş bir rehavet içine girdiler. Fenerbahçe'nin galibiyeti de esprisini kaybetmişti. Bir yönetmen esniyordu, bir Aktan. Engin Albayrak'ın saha içinden görüntülediği bu fotoğraf, eminim ilerde yazacağı bir başka kitapta yer alacaktır. O günkü duygularını okumak dileğiyle..
|
|
|
|
|
|
|