|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Amerika hakkında ne biliyoruz? Fukuyama'nın ifadesiyle "Tarihin Sonu"nu temsil eden bir ideolojinin somutlaşmış biçimi. Dev bir güç. Evrensel bir uygarlık iddiasının sahibi. Dünyaya nizam vermesi meşru bir hak olarak telakki edilen, gerektiğinde itiraz edenlere dayak atma hakkı bulunan, hatta dayağı kutsanan bir medeniyet mürebbii. Bütün bunları veri olarak kabul edip, dünyaya ve başka uygarlıklara öyle bakmanız öğütleniyor size... "Amerika'yı doğru tanımak diye bir sorun var dünyanın gündeminde", demek bile cesaret istiyor. Ama böyle bir sorun var gerçekten. Meselâ Amerika bir ülkeye bomba yağdırdığında, bu silâhları kim adına kusuyor diye sormak yerinde bir sorudur. Amerika "terörle mücadele" dediğinde yaptığının gerçekten terörle mücadele olup olmadığını sorgulamak da yerindedir. Meselâ Amerika'ya başkan olan birisinin, hangi lobilerin güdümünde olduğunu sormak da öyle bir yerinde merakın ürünüdür. Alev Alatlı'nın "Rüya" isimli romanını okuduğunuzda, siyasetten ekonomiye, lobilere uzanan çok çarpıcı bir "Amerika gerçeği" ile karşılaşıyorsunuz. Hangi güç odağının gerçekten belirleyici olduğunu tesbit edemediğiniz ve Amerika ile ilişkinin hangi lobi veya şirkete entegre olmak anlamına geldiğini tahmin edemediğiniz bu ülkeye saygı duymaktan çok ürküyorsunuz. Şu an yaşanan "Batık" Enron olayının boyutlarına bakınız: Başkan'ı, Başkan Yardımcısı'nı, Cumhuriyetçiler'i, Demokratlar'ı, Amerika'nın uluslararası ilişkilerini kapsayan ve bizdekinden çok daha girift bir "örümcek ağı..." İşte 2 Aralık 2001'de iflas bayrağını çekmesiyle dünya gündemine bomba gibi düşen "Enron krizi"nden bir kaç enstantane: -Enron, ABD'nin enerji sektörünün dev şirketlerinden biri. Fortune 500 listesinde yedinci sırada yer alan Enron'un hisselerinin işlem hacmi, ABD ve Avrupa borsalarındaki enerji sektörü işlemlerinin yüzde 25'ini oluşturuyordu. Enron 40 ülkede faaliyet gösteren, 21.000'den fazla işçi çalıştıran bir devdi. (Financial Times 30/11 ). (Ergin Yıldızoğlu'nun 03/01/2002 tarihli Cumhuriyet'teki yazısından) -İflas anına kadar Enron'un yönetim kurulu başkanı olan Kenneth Lay, Başkan Bush'un çok yakını. Başkan Bush'un "Lenny boy" dediği Kenneth Lay ve Enron şirketinin başkanlığa giden yolda Bush'a 800 bin doların üzerinde maddi destek sağlıyor. -İşini sağlama almak isteyen Lay ve Enron'un her iki partiden siyasetçilere 5.8 milyon dolar verdiği ve bu paranın % 73'ünün Cumhuriyetçi Parti'ye gittiği belirtiliyor. Senato'nun 100 üyesinden 71'inin, Temsilciler Meclisi'nin 435 üyesinden 188'inin Enron'dan değişik miktarlarda para aldığı anlaşılıyor. -Bunların yanısıra Adalet Bakanı John Ashcroft, Bush'un baş ekonomi danışmanı Lawrence Lindsey ve ABD'nin Dünya Ticaret Örgütü nezdindeki temsilcisi Robert Zoellick gibi üst düzeydeki Bush yönetimi görevlilerinin hepsinin yönetime gelmeden önce Enron hesabına çalıştığı ve Enron'dan para aldığı belirtiliyor. -Bush'un yardımcısı Dick Cheney, yeni yönetimin enerji politikasını Enron yetkilileriyle sürekli görüşmeler yaparak belirliyor. Bu arada Enron'un 800'e yakın yan şirket kurarak içinden çıkılması zor bir şirketler ağı oluşturabilmesi ve vergi kaçırabilmesi için yasal çerçeve esnetilerek Enron'a bu olanaklar sağlanıyor. -Enron'u denetlemekle görevli Arthur Andersen denetim kuruluşu şirketin herkesi yanıltan bilgiler açıklamasına göz yumuyor ve Andersen'in bazı görevlileri Enron'a ait binlerce sayfa belgeyi ve elektronik bilgiyi imha ediyor. -2001 içinde işlerin kötüye gittiğini hisseden Başkan Lay ve üst düzey yöneticiler kendi sahip oldukları Enron hisselerini satarken emeklilik fonlarını Enron hisselerine yatırmaya zorlanan Enron çalışanlarına "merak etmeyin, hisseler yeniden yükselecek" deniyor ve buna inananların bir ömürlük tasarrufları yok oluyor. (Osman Ulagay'ın 21 ocak 2002 tarihli Milliyet'teki yazısından) -Amerikan ve İngiliz petrol şirketleri Afganistan'da çok önceden planladıkları müstemleke yönetimini kurdular. Amerikan vatandaşı Hamid Karzai ülkenin başbakanı. Kültür Bakanı Mahdum Emin ABD vatandaşı, Eğitim Bakanı Abdüsselam Azimi ABD vatandaşı, Sulama Bakanı Mangal Hüseyin ABD vatandaşı, Yüksek Eğitim Bakanı Şerif Feyiz ABD vatandaşı, Devlet Bakanı Cuma Muhammed Muhammedi ABD vatandaşı… ABD petrol şirketine çalışan Karzai liderliğindeki kabinenin on bakanı Amerikan vatandaşı… -Yine ABD Başkanı George W. Bush'un Afganistan'a özel temsilci olarak atadığı Zalmay Halilzad ise yine Amerikan vatandaşı bir Afgan. Ancak en önemli özelliği ABD petrol devi Unocal'ın danışmanı olması. -İflas eden Enron ve Unocal, Orta Asya'daki bir- çok enerji projesinde ortak. Türkmen gazının Afganistan üzerinden Hint Okyanusu'na çıkaracak boru hattı projesini yürüten Unocal, bu projeyi iflas eden Enron şirketiyle birlikte yürütüyordu. -Daha geçen yıl Enron yetkilileri ile Cheney ABD'nin bölgeye yönelik enerji politkikaları konusunda Beyaz Saray'da dört kez toplantı yaptılar. Aynı günlerde Unocal da (Enron'la birlikte) Afgan boru hattı çalışmalarını sürdürüyordu. ABD'nin Taliban'a ambargo uyguladığı, Usame Bin Ladin'i terörist ilân ettiği ve kellesine ödül koyduğu günlerde yani. Yine geçen yıl, yani 2001'in Ocak ayında Taliban yetkilileri ile Bush yönetimi arasında pazarlıklar devam ediyor, toplantı üstüne toplantı yapılıyordu. (İbrahim Karagül'ün 13.02.2002 tarihli Yeni Şafak'taki yazısından) İşte Amerika, işte Amerikan yönetimi, işte sistemin geldiği nokta ve işte tarihin sonu!!! Birçok Amerikalı ekonomist olayı "sistem krizi" çerçevesinde değerlendirdi. Amerika'nın "ihraç malı ideolojisi" bizzat ana vatanında tapon çıkmıştı. Gerçekte İmmanuel Wallerstein bu iflası çok önceden ilân etmişti. Onun eserinin ismi ise Fukuyama'dan farklı olarak "Bildiğimiz Dünyanın Sonu" şeklindeydi. Şöyle diyordu: "Ben karanlık bir ormanın tam ortasında olduğumuza ve ne yöne gitmemiz gerektiği konusunda yeterli netliğe sahip olmadığımıza inanıyorum. Bunu acilen hep birlikte tartışmamız gerektiğine inanıyorum. Ayrıca bu tartışmanın, bilgi, ahlak ve siyasetin herbirini ayrı köşelere ayırabileceğimiz bir tartışma olmadığına da inanıyorum. Bütün sistemler gibi tarihsel sistemler de ölümlüdür. Modern dünya sisteminin, tarihsel bir sistem olarak ölümcül bir krize girmiş olduğu ve varlığını elli yıl daha sürdürmesinin pek muhtemel olmadığıdır. Komünizmlerin 1989'daki çöküşünün liberalizmin büyük bir zafer kazandığına işaret ettiği düşünülüyor genellikle. Halbuki ben bunun, dünya sistemimizin tanımlayıcı jeokültürü olarak liberalizmin nihai çöküşüne işaret ettiğini düşünüyorum." (Bildiğimiz Dünyanın Sonu, Metis Yay. S. 8. Ekim 2000)
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |