T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Tayyip Erdoğan'ın zor görevi ve erken seçim

Ortalama iki ya da üç aylık periyodlara bölünen ve herbiri muhtemel kırılma noktaları olarak umud edilen kritik eşiklerin ard arda tüketilmesine rağmen siyasetteki belirsizlik ortadan kalkmıyor. Son dalgası Fazilet Partisi'nin kapatılması ile başlayan ve Tayyip Erdoğan'ın siyasi geleceğinin ne olacağı ile gelişen ve şimdi de "erken seçim"e kilitlenen belirsizlik, Türkiye'nin bütün kurumlarının üzerinde bir kara gölge gibi örtülmüş bulunuyor.

Belirsizliği aşmak için umut bağlanan eşiklerin sonuncusu Başbakan Ecevit'in ABD seyahatiydi. Sadece siyasetin değil, ekonominin de ne olacağı sorusunun cevabını arayanlar bu gezinin tamamlanmasını merakla ve heyecanla beklediler. Ancak, gezinin üzerinden geçen üç günün gösterdiği, belirsizliğin dağılmak bir yana yeni sorularla daha da kaotik bir hale geldiğidir.

Bu sorulardan ilki ABD öncülüğünde ve IMF aracılığıyla Türkiye'ye verilecek ekonomik desteğin miktarının ne olacağı; bundan da önemlisi böyle bir yardımın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğidir. Şimdi bütün ekonomi çevreleri gözlerini yeni bir kırılma noktası olan 26 Şubat'a diktiler. Bu tarihte toplanacak ABD-Türkiye ortak işbirliği komisyonu, aylardır "para, para, para" diye tutturan Türkiye'nin ne kadar paraya ihtiyacı olduğu ve dahası verilen paraları akıllıca kullanıp kullanamadığını masaya yatıracak. Bu önerinin ABD tarafından yapılması dikkat çekicidir. Böylelikle, kriz sonrası ekonomiye hakim olan IMF süreci, Türk-ABD ilişkilerinde yeni bir yöntem olan "işbirliği komisyonu" modeliyle mükemmelleşiyor. Bunun, Türkiye'nin AB üyeliğine "hükümranlık haklarımız Brüksel'e devrediliyor" diye karşı çıkan bir partinin iktidarında olması ayrıca dikkat çekicidir.

Türk siyasetinin rotasıyla yakından ilgili ikinci önemli soru da Ecevit'in ABD ziyaretinin temel konusu olan Irak'a müdahalenin takvimiyle ilgilidir.

Gerçi Saddam'a hangi yolla ve ne zaman saldırılacağı konusunda ABD yönetiminin de kararsız olduğu anlaşılıyor ama kesin olan, Ankara'nın göstermelik bir "toprak bütünlüğü" teminatına bile fit olduğu ve müdahale yanlıları safında yer aldığıdır.

İşte bu yeni tutum da hükümeti ABD yönetimi nezdinde önemli ve gerekli kılıyor.

Özetlenecek olursa ulusal ve uluslararası bütün felaketler paradoksal bir biçimde hükümetin ömrünü uzatıyor. Normal şartlarda hem hükümetin ömrünü bitirmesi hem de hükümeti oluşturan partileri birkaç seçim iktidar alternatifi olmaktan çıkarması gereken 21 Şubat krizi en azından iktidarın ömrü açısından tersine bir sonuç üretti. Çünkü hükümet, IMF tandanslı yapısal politikalara kayıtsız-şartsız "evet" dedi.

Ve "ayakta kalmanın sırrı"nı keşfeden hükümet aynı tavrı, 11 Eylül saldırısı sonrası yaşanan gelişmelerde sürdürerek iç siyasi dengelerden tamamen bağımsızlaştı. Yani, içeride yaşanabilecek hiçbir şey; olağanüstü başarısızlıklar, kamuoyu desteğinin dibe vurması, krizin kronik hale gelmesi vb. şeyler hükümeti etkileyemez hale geldi.

Bu durumda, sıkça gündeme gelen ve özellikle Ak Parti'nin elde ettiği destekten sonra siyasal gerekçeleri daha da güçlenmiş olan "erken seçim"in akıbetini yukarıdaki parametreler ışığında analiz etmek gerekiyor.

Soruyu da "bir tarafta, 1,5-2 yıl vadeli IMF programıyla diğer tarafta ilk adımı Irak'a müdahale, ardından olacakların ise kestirilemediği muhtemel operasyonlar konusunda ABD'ye angaje bir hükümetin işbaşındayken erken seçim sözkonusu olabilir mi?" şeklinde formüle etmek lazımdır.

Bu statükoda radikal bir değişiklik olmadığı müddetçe erken seçimin kulislerde bile takvimlendirilebilmesi mümkün görünmüyor. Seçmen desteğini iyiden iyiye yitirdiklerini bizler gibi kendileri de pekala gören iktidar partilerinin statükodan şikayet etmeleri için ise gayet tabi hiçbir neden bulunmuyor. Bahçeli'nin "erken seçim anayasaya aykırı" diyecek kadar rahatlamasını da statükodan aldığı güvende aramak gerekiyor.

Seçimin ne zaman olacağı ve iktidarın yapısının ne kadar korunacağı belli değil ama bu soruların izlerinin nerelerde sürüleceği apaçık ortadadır.

Görünen o ki seçim, mevcut hükümeti aratmayacak bir iktidar yapısı garanti edilinceye kadar yapılmayacaktır.

Erdoğan'ın ve sadece Erdoğan'ın değil, bütün muhalefetin zor görevi de bu "garanti arayışları"nı bloke edebilmektir.


22 Ocak 2002
Salı
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED