T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Maraş kurtulmuş idi

Bugün 12 Şubat. Maraşlılar şehirlerinin önüne "kahraman" unvanının eklenmesine gerekçe olan hâdisenin, Fransız işgalinden kurtuluşun sekseninci yılını kutlayacaklar. Ben de, Kasım 1987'de Akabe Yayınlarının çıkardığı bir kitabı yeniden okuma ihtiyacını hissediyorum. 79 sayfalık bu kitabı çabucak okuyorum. Müslüman halkın, komşuları Ermenilerle ilişkilerine, çoğu yabancı olan kışkırtıcı Ermenilerin bu ilişkileri dinamitlemek için yapıp ettiklerine, İngilizlerin ve Fransızların politikalarına, bu ecnebîlerin kuvvetleri arasında bulunan Hindistanlı ve Cezayirli Müslümanların psikolojilerine ve davranışlarına, Maraş halkının olgunluğuna ve kimliğini korumadaki kararlılığına ilişkin bilgilerle ve inceliklerle karşılaşıyorum. Bu arada, halkın geleneksel hayatının nitelikleri ve sağlamlığı hakkında da hoş ayrıntılara rastlıyorum. Cahit Zarifoğlu'nun beş bölümlük tiyatro oyunu Sütçü İmam'da hamaset edebiyatına ihtiyaç duymaksızın tarihsel ve toplumsal gerçekliği birçok boyutuyla yansıtmış olduğunu görüyorum. Eserin tiyatro oyunu olarak değerlendirilmesi, sahnelenme imkânları hakkında söz söyleyecek durumda değilim. Ancak metnin içerdiği zenginliklerin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Sütçü İmam'ın Giriş bölümünün ilk paragrafını okuyalım: "Ürkütücü rüyalar gören insanlar, o sabah başlarını oğuşturarak uyanırlar. Daha da korkunç olan, yataklarının ve odalarının da darmadağın oluşudur. Birkaç saniye nerede olduklarını ve kim olduklarını hatırlıyamazlar. Kendi kendilerine isimlerini söyler kelimei tevhit getirmeye başlarlar."

Ürkütücü rüyaların insanları sarsması, yabancı istilâsına uğramış bir ülke halkının şaşkınlığı anlaşılabilir bir durumdur. Ancak yazarın "yatakların ve odaların darmadağın oluşu"nu "daha da korkunç" diye nitelemesi ilginçtir. Burada gelenekleşmiş, kök salmış davranışların kesintiye uğraması ya da bozulması gibi belirtilerin ortaya çıkmış olmasıdır "daha da korkunç" vasfını gerektiren gerçeklik. Çünkü, davranışları belirleyen ve besleyen birikimin ardında yüzyılların inanış ve kavrayış biçimleri yatmaktadır. Bu inanış ve kavrayış biçimleri zedelenip sarsılsa bile, davranışların bir süre daha devam etmesi, yatakların ve odaların –alışkanlıkla bile olsa– toplanması, darmadağın bırakılmaması gerekir.

İşgal travmasıyla yüz yüze kalan insanları tanıtan cümleler, onları direnişe ve kurtuluşa götürecek ip uçlarını da içermektedir: "Birkaç saniye nerede olduklarını ve kim olduklarını hatırlıyamazlar. Kendi kendilerine isimlerini söyler kelimei tevhit getirmeye başlarlar."

1918-1922 sürecinde nerede ve kim olduğumuzu hatırlamış ve "kelime-i tevhid" ile kendimize gelmiş, düşmanı kovabilmiş idik. 1923 sonrası süreçte ise, kendimize "yeni" bir yer, "yeni" bir kimlik aramaya kalkıştık. Bunun hangi yöntemlerle nasıl ve ne kadar becerildiği serinkanlılıkla tartışılmalıdır.


12 Şubat 2002
Salı
 
İBRAHİM KARDEŞ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED