T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İçeride de "Medeniyetler Buluşması" yapılmalı!..

Dışişleri Bakanı İsmail Cem, gerçekten "dünya çapında", önemli bir projeyi gerçekleştirdi..

Avrupa Birliği ile İslam Konferansı ülkelerini bir forumda birleştirmek, elbet yaratıcı düşüncenin ürünüdür..

Bu olay da gösteriyor ki, İsmail Cem türü genç üretken ve çalışkan politikacıların önünde veya üzerinde çeşitli frenleyici engeller olmasa, daha farklı bir Türkiye görebiliriz..

Bu sadece bir yaşlı veya genç olmak meselesi değil..

Örneğin Demirel de, ileri yaşına rağmen, Cumhurbaşkanlığında aktif bir kişiydi.. Özellikle Orta Asya Cumhuriyetleri ile, dinamik bir ilişki sürecini, Özal'dan sonra da devam ettirmişti..

Neyse.. Konunun dışına çıkmayalım..

İsmail Cem'in projesi olan "Medeniyetlerin Buluşması" toplantısı, elbet 11 Eylül sonrası dünyada gündeme alınan "Medeniyetlerin Çatışması"na bir cevap getirecektir..

"11 Eylül Sonrası"nı "Global 28 Şubat" gibi yorumlayanlar varken, İstanbul'daki toplantı, bu tür saçmalıklara da bir cevap olabilir..

Yok eğer durum böyle değil ise ve İstanbul'daki "Medeniyetlerin Buluşması", Türkiye'nin "28 Şubat modeli"ni hem İslam-Doğu, hem de Hristiyan-Batı dünyasına sunmasını amaçlıyorsa, bu toplantının gündemi farklı olmak gerekirdi..

Örneğin açılış konuşması, emekli Orgeneral Çevik Bir'e yaptırılırdı..

Tarihçilerin forumunda, İlber Ortaylı veya Bernard Levis yerine, Vural Savaş ve Yekta Güngör Özden konuşturulurdu..

Toplantının organizasyonu, "Batı Çalışma Grubu"na yaptırılırdı.. Toplantının sponsorları ise, 28 Şubat döneminde boşaltılan bankalar olurdu..

Ama belli ki, İsmail Cem'in amacı, "28 Şubat"ı global siyaset pazarına sunmak değil..

Tersine, "İslam Dünyası"nı tümden şiddetin, terörün kaynağı gibi görmek isteyen bağnaz kafalara, farklı uygarlıklarla, kültürlerle birarada yaşama mecburiyetini hatırlatmak..

Keşke, bu Koalisyon'un içinden bir İsmail Cem daha çıksa ve Avrupa Birliği ile İslam Konferansı ülkelerini biraraya getiren bu toplantının benzerini, "Türkiye'nin İçi"ne dönük olarak da yapsa..

Önceki gece Habertürk'te, Hakan Aygün'ün konuğu olan AK Parti Lideri Tayyip Erdoğan'ı dinlerken "Medeniyetlerin Buluşması"nın Türkiye için çok gerekli olduğunu yine hissettim..

"Simgeler" üzerinde örtülü imalar, "Derin Devlet" esprileri ve "Değişim" üzerindeki kaçamak muhabbetler..

Örneğin şu "alkollü içkiler"in, yasak olup, olmaması meselesi..

Tayyip Erdoğan'ın Belediye Başkanlığı sırasında, Belediye'ye ait mekanlardaki lokantalarda alkollü içkiyi yasak etmesi, tartışma konusu olan "simgeler"den biri değil miydi?

Belli ki Erdoğan, bu konuyu henüz bir açıklığa bağlamamış.. "İçki Yasağı"nı, "Trafik güvenliği"nin gereği biçiminde sunarak, bir nevi kaçış yapmayı tercih ediyor..

Oysa biliyoruz ki trafik kazalarının ana sebebi, "alkollü sürücüler"den değil, "kurallara uymayan sürücüler"den kaynaklanıyor..

Alkol almış sürücüyü, lokanta kapısında kontrol edip yakalarsınız.. Ama kural-tanımazlığın kontrolü yok..

Tayyip Erdoğan açık açık, "Ben inancım gereği alkollü içkiyi kamu mekanlarında yasak ettim" dese, olmaz mı sanki?

Mesela bu tür dolambaçlı söylemler, "Karşı Medeniyet"e, "işte takiyye" demek imkanını veriyor..

Yani bütün bu konular, alkol, başörtüsü ve herşey, açık ve sakıncasız tartışılmalı siyaset ve düşünce forumlarında.. Kimse karnından konuşmamalı ve "28 Şubat"lar, "militarizm" Türk demokrasisinin mütemmim cüzleri olmamalı..

Bize de bir "Medeniyetler Buluşması" şart..

ŞAKA

Mayoyu unutmamalı!..

Yıldırım Akbulut için şakalar yapılırdı.. Mesela "Kuğu Gölü" balesine davet edilince, mayosunu yanına alıp gitmiş, v.b.

ANAP'ın eski Genel Başkanı ve Başbakanı Akbulut, şimdi DYP'de..

Demek artık, Mesut Yılmaz için şakalar yapmanın zamanıdır..

Mesela, Mesut Yılmaz, bundan sonraki genel seçimde sandığa, mayosunu alıp gidecekmiş..

"Yokluğun Denizi"nde yüzmek için..

DOÇ. DR. DENİZ ARIBOĞAN

Mafya ile gerçek girişimci çatışması!..

Türkiye'nin en önemli aktiflerinden bir tanesi, girişimci (müteşebbis) kadrolarıdır. İçe dönük, himayeci dönemi aşan ve artık dünya rekabetine de açılan Türk girişimcileri, gelişmenin, yatırımın, istihdamın lokomotifidir..

Bunlar, bürokrasinin engel olmamasını, hukukun üstünlüğünü, serbest rekabet ortamını ve siyasetin ekonomiden elini çekmesini bekliyor.

Ama bir de "ikincil müteşebbis"ler ya da "mafyatik sermaye sınıfı" var..

Dün "Zaman"da, Doç. Dr. Deniz Arıboğan'ın "uluslararası mafya ve suç örgütleri"ne ilişkin değerlendirmeleri vardı..

Mafya, Batı dünyasında liberal ekonominin parçası olmuş, kara paralarını, ciddi şirketler kurarak legalize etmişlerdir..

Türk mafyası ise devletçi.. Banka özelleştirmeleri, devlet ihaleleri, "siyaset-medya-mafya ilişkileri", Türkiye'deki suç örgütlenmesinin yaşam alanları içinde..

Bunların varlığı, "gerçek müteşebbisler"i hem karalıyor, hem de haksız rekabet ortamı içinde eziyor, zayıflatıyor.

"Sınıfsal çelişki", şimdi mafya ile sermaye sınıfı arasında da var yani..

Doç. Dr. Deniz Arıboğan, bunları anlatıp, yorumlamıştı dün..


12 Şubat 2002
Salı
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED