|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"CIA başkanı George Tenet Kongre Komisyonu önünde ifade verdi" haberini duyunca umuda kapıldım. ABD'de, Kongre, sadece yasa çıkarmaz, denetleme görevi yanında üst düzey kamu görevlilerinin atamaları da Kongre'nin onayını almak zorundadır. "Atanabilir" onayı verdiği görevliyi, gerektiğinde önüne çağırıp sorgular da. Sorgulamalar, çoğu kez, bayağı heyecanlı geçer... George J. Tenet, 5 Şubat 2002 günü, Kongre'de, Senato İstihbarat Komitesi önünde ifade verdi. İfade metnini okurken, her sayfayı, "Hah, şimdi soracaklar" heyecanıyla çevirmeme yol açan sorular vardı kafamda. Nihayet, metnin 15. sayfasında, beklediğim sorulardan biri karşıma çıktı... 11 Eylül sonrasında, karşıma çıksa CIA başkanına mutlaka sormak isteyeceğim belki 100 kadar soru var. İlk başta şu: CIA dünyanın en güçlü istihbarat örgütü olarak biliniyor. İstihbarat örgütleri sadece açık kaynaklardan bilgi derlemez, hedef örgütler içinde ajan da bulundurur. Buna 'humit' (beşeri istihbarat) denir. 11 Eylül'ün üzerine yıkıldığı el-Kaide, ABD'nin en az beş yıldır 'terörist örgütler listesi'nin en başında yer alıyor. CIA'nin el-Kaide içerisinde 'ajanı' yok muydu acaba? Bu soruyu, Kansaslı senatör Pat Roberts şu şekilde formüle etmiş: "Kansas/Dodge City kafelerine gitseniz size sorulacak bir soruyu ben sorayım. CIA'nin beşeri istihbarat çabalarını Afganistan'da çok azalttığı yolunda bilgiler geliyor. Doğru veya yanlış. Bunun tam doğru olmadığını söylediğinizi, ancak bölge dillerini bilen görevlilerin sayısının azlığından yakındığınızı biliyorum. Sorun herhalde bu. Bir de tabii, terör örgütlerine çok fazla sokulmak istememe eğilimi söz konusu. Bunu bir 'gerçek' olarak değil, soruma arka-plan teşkil etsin diye kayda geçiriyorum. Dodge City kafelerindeki insanlar, 'John Walker Lindh Üsame bin Laden ile konuşabildiyse, neden CIA bir ajanıyla aynı şeyi beceremedi?' diye soruyorlar." Sorunun ifade tarzını ben çok şık ve zorlayıcı buldum. CIA başkanı Tenet, kaçamak bir ifadeyle, "Bu konuyu elbette açık bir oturumda ifade edemem" dese de, hemen ardından şu teminatı vermeden edememiş: "Kafedekilere, bunun doğru olmadığını söyleyebilirsiniz..." Yani, CIA'nin, Üsame bin Laden'in çevresine kadar sokulmuş en az bir ajanı varmış... Bu önemli bir açıklama. Ancak ne yazık ki, soruyu yönelten Sen. Roberts, konuyu yeni sorularla sürdürmek istememiş. Oysa, o cevaptan hemen sonra, "Madem Üsame bin Laden'in çevresinde ajan(lar)ınız vardı, o halde neden 11 Eylül eylemini engelleyemediniz?" sorusunun Tenet'e yöneltilmesi gerekmez miydi? ABD dikkatleri 'terörle mücadele savaşı' istikametine çevirdiği için kimseler açıkça bu tür soruları soramıyor. Kongre soruşturmasında görüldüğü gibi, koskoca senatör, soruyu dangadak yöneltmek yerine binbir dereden su getirerek muhatabına yöneltiyor. Aldığı cevap gözlerini faltaşı gibi açsa da arkasını getirmiyor. Verdiği tek tepki, "I got you" basitliğinde olmuş Sen. Roberts'in... Oysa, şu sıralarda harıl harıl üzerinde çalışılan bir konu bu ve bazı araştırmalar şimdiden günyüzü görmeye başladı da. İsviçre'ye gittiğimde aldığım ancak şimdilerde göz atma fırsatı bulduğum Adam Robinson imzalı "Bin Laden: Behinde the Mask of the Terrorist" (Bin Laden: Teröristin maskesinin ardı) adlı kitap, 11 Eylül ile özdeşleşen Üsame bin Laden figürünü gözler önüne seriyor. Kitabın önemi, yazarın, pek kimselere konuşmayan Bin Laden Ailesi fertlerine de geçit bulabilmesi ve Üsame bin Laden'in çocukluğundan Afganistan'a gidişine kadar yakınında bulunanlarla konuşabilmesinden kaynaklanıyor. İlk elden tanıklıklarla dolu kitap. Bakın bir yerde (s. 94) ne diyor yazar: "Zamanında 'en başarılı gizli operasyonlardan biri' olarak alkışlarla karşılanmış olan Afgan operasyonunda, CIA, yılda 500 milyon dolar harcayarak, Sovyetler Birliği'ne karşı savaşan gerillaları silâhlandırıp eğitmişti. Gerilla liderleri arasından müsait olanlar CIA tarafından tespit edilip 'desteklenmiş'ti." Bu noktayı öne çıkaran bir araştırmacının aklına doğal bir sorunun üşüşmemesi elbette mümkün değil. Robinson da, kendisine, "Acaba, Üsame de mi?" diye sormuş ve eldeki verilerden soruya cevap aramış olmalı. Konuyu şöyle özetliyor: "Resmi kaynaklar, Üsame bin Laden'in de CIA'nin 'seçilmiş olanlarından biri' olup olmadığı sorununda, anlaşılabilir biçimde, müphem davranıyorlar. Fakat, zaman içerisinde, Üsame'nin sadece ABD-destekli özgürlük mücahidlerinden biri olmakla kalmayıp aynı zamanda CIA tarihinin muhtemelen en büyük hatası sayıldığı da çok açıktır." (s. 95) CIA açısından ilk bakışta ters gelen bu ilişkiye açıklık getiren, MSNBC'den Michael Moran'ın şu satırları: "Evet, Batı, Hitler'i yenebilmek için Joseph Stalin'e muhtaçtı. Evet, Soğuk Savaş döneminde de, bir haydutun (sözgelimi Kamboçya'da Lon Nol'u) alternatifinden (Pol Pot) daha iyi olduğu için desteklendiği durumlar oldu. Evet, bazen ülkelerin, yerkürenin uzun vâdeli iyiliği için, burunlarını tutup Şeytan ile el sıkıştığı dönemler de görülmüştür." Adam Robinson'un kitabından öğrendiklerimize, CIA başkanı Tenet'in, "Kafedekilere söyleyin, elbette adamlarımız oradaydı" anlamına gelen açıklamasına eklediğimizde, 11 Eylül'e giden yolda ilginç bağlantılar ortaya çıkmış oluyor... Oluyor da ne oluyor?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |