T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Tüy dikmek...

"Tüy dikmek" tabiri nereden geliyor biliyor musunuz? Çok zarif olmasa da anlatayım; çünkü yeri geldi.

Eskiden panayırlar olurmuş, bilirsiniz. Adamın biri böyle bir panayırda bir çadır kurmuş, içine de büyük abdestini yapmış. İşin garibi üzerine de bir tüy dikmiş. Sonra çadırı ziyarete açmış. Herkes panayırdaki çadırları dolaşıyor, seyrediyor, alış verişler yapıyormuş. Sıra bu çadıra gelince insanlar "ne var bu çadırda?" diye merakla göz gezdirdiklerinde ortada yığılmış bir pisliği görüyorlarmış. Ve hemen hayretle ilk tepkilerini dile getiriyorlarmış: "Adama bak, bir de üzerine tüy dikmiş!"

Münasebetsizliğin üzerine münasebetsizlik eylemi olarak o zamandan bugüne "tüy dikmek!" deyimi kalmış.

İşte Medine Bircan olayı, yani 71 yaşındaki ölümcül hasta kadından "başörtüsüz sağlık karnesi" isteme olayı "başörtüsü yasağı" çirkinliğinin üzerine tüy dikme niteliği taşıyor. Oğlunun Medine Bircan'a, "bilgisayarda açık saç monte etme" çabaları, başörtüsüz fotoğraflı sağlık karnesi gelinceye kadar Medine Bircan'ın vefat etmesi vs... bunlar ülke olarak içine girdiğimiz tüy dikme gösterisinin dramatik uzantıları...

Kaç yıldır tüy dikiyoruz.

Başörtülü bir anne, subay oğlunun orduevindeki düğününe katılamadı, yağmur altında ıslandı, içimiz sızlamadı.

İnsanlar eşleri başörtülü olduğu için kamu görevinden ihraç edildi, hukuk adına, insan hakları adına kılımız kıpırdamadı.

Kaç kadın, eşleri işinden olmasın diye eşinden boşanmak zorunda kaldı, tüylerimiz ürpermedi. Lojmanlarda hapis hayatı yaşadı kaç anne, kaç kamu görevlisi, kızının başının örtülü olduğunu gizlemek için akla hayale gelmedik yöntemler denedi, bu insanlık dışı uygulamaları sorgulamadık.

Binlerce başörtülü öğrenci üniversiteye devam edebilmek için sıcak yaz günlerinde normal saçının, hatta başörtüsünün üzerine peruk taktı, içimiz sızlamadı.

Bir diyaliz hastası, kendi hastalığı ile ilgili bir ilmi toplantıya alınmadı, içimiz sızlamadı.

Bir kaymakamın "eşimin başörtülü olması sebebiyle bana yapılanlar yüzünden 20 yaşındaki eşimin saçları ağardı" ifadesini unutamıyorum. Bunu yazdım, bu ülkenisı'ndan tık yok.

Nerede hukuk diyemiyorum, çünkü hukukun ayaklar altına alınışına alıştık, nerede vicdan?

İçlerinde sınıf birincileri bulunan binlerce öğrenci okullarını terketmek, ülke ülke savrulmak zorunda kaldı, içimiz sızlamadı...

Binlerce başörtülü hanım, öğretmenliğinden, doktorluğundan, hemşireliğinden, avukatlığından, hatta akademik kariyerinden edildi, içimiz sızlamadı.

Bir başörtülü bayan yazar, üniversite dahilinde verilen bir konsere alınmadı, kılımız kıpırdamadı.

13-15 yaşında binlerce İHL öğrencisi, aylarca sokaklarda, okul kapısında "okulumu istiyorum" diye çığlık attı, polislerin coplarına hedef oldu, ellerine kelepçe vuruldu, kitleler halinde devamsızlıktan sınıfta bırakıldı "bu çocuklar devleti böyle tanımamalı" gibi bir akl-ı selim noktasına ulaşılamadı.

Okuluna devam edemeyen bir İHL'li kız çocuğu okulunun penceresinden kendini boşluğa atmak istedi, uyanmadık.

Bir yasağın içinden binlerce dram çıktı.

Kimsenin yüzü kızarmıyor bu ülkede bu yasağı sürdürenler adına...

Meclis ağlıyor, milletvekilleri ağlıyor, partiler ağlıyor, hükümet ağlıyor...

Bu ülkeyi kim yönetiyor Allah aşkına?

Bir adam orada tüy dikiyor. Hep birlikte seyrediyoruz. Memleket isteyenin istediğini yapabileceği bir panayır sanki.

Başörtüsü yasağı, kadınlarının önemli bir kısmının başörtüsü taktığı bir ülkede başlı başına bir münasebetsizlikti gerçekte... Bu yasağın sağlık karnelerine, başka resmi belgelere, hatta sokağa taşınmak istenmesi ise tüy dikmek!

Medine Bircan, 71 yaşında "başörtüsü yasağı"nın çelmesine takıldı.

"Bir utanmak hissi ver gaib hazinenden bize" diye seslenir Mehmet Akif Allah'a...

Utanmak hissi...

"Tüy dikme" psikolojisinde bu yok işte...

Bugü'da "Liderler Zirvesi" var.

Başbakan Ecevit bir süredir hiç olmazsa "zevahiri kurtarmak" için kimi girişimlerde bulunuyor. Bizden de herhalde onun "Başbakanlık yapabileceği" inancına varmamız bekleniyor.

Hadi varalım. Mesela, 71 yaşındaki bir kadının, başörtüsü zulmüne maruz kalmasından utanabiliyor mu liderler, utanamıyor mu, görelim...

Bugün "liderler zirvesi"nin yüzünde bir kızartı olacak mı bakalım.

Yoksa Ecevit'in "zevahiri kurtarma" eylemlerinden birine de koalisyon ortağı liderler mi figüranlık yapacaklar?

Tamam Ecevit hasta, ondan, daha eylemli bir hayat beklemek karşılanamaz bir talep olabilir. Peki ya liderler? Onların hayatiyeti hangi alanda görülecek? Onların Ecevit'ten daha eylemli olabilme şartları var mı?

Mesela hiç olmazsa, 71 yaşındaki kadına insan haklarını paspas yaparak başörtüsü yasağı uygulamadan dolayı, herkes adına, devlet adına, üniversiteler adına, milli eğitim adına özür dilemek gibi bir eylemi başarabilir mi?

Ey Bahçeli, ey Yılmaz, genç liderler olduğunuz rivayet ediliyor, eğer öyleyse Ecevit'ten daha eylemli olduğunuzu gösterin millete...


1 Temmuz 2002
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED