"İnsanlık öldü mü?" Bu soruya verilebilecek cevap tek sözcükten ibaret: "Maalesef..." Medine Bircan adlı 71 yaşındaki bir kadın hasta, rahim kanseri tedavisi için getirildiği İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi'ne, işlemlerde kullanılmak üzere sunduğu fotoğrafları 'başörtülü' olduğu için kabul edilmedi; tedavisi reddedilen kadın iki gün sonra hayatını kaybetti. Başörtüsü yüzünden tedavisi reddedilen yaşlı kadının ölüm döşeğindeki görüntüsü 'insanlığının öldüğünün resmi'dir...

Başörtüsünün yüksek öğretim kurumlarında yasaklanmasının Anayasa Mahkemesi kararına dayandırılan gerekçesi, öğrencilerin örtüyü 'siyasal simge' olarak taktıkları iddiasıdır. Bu iddianın ve iddia doğru kabul edilse dahi yasağa konu edilmesinin yanlışlığını pek çok kez ele aldığımız için burada tekrarlamıyoruz. Üniversite ve yüksek okullarda kılık-kıyafeti serbest bırakan bir yasanın varlığını ise hatırlatmakla yetiniyoruz. Ancak, Anayasa Mahkemesi'nin 'yasakçı' kararında bile, yasağın 'herkese' uygulanacağına dair bir cümle bulunmuyor.

İstanbul Üniversitesi'ndeki 'sağlık karnesine başörtüsüz fotoğraf' uygulamasının herhangi bir yasal zemini yok; bir iç yönetmelik, o kadar... Uygulamanın üniversite yönetiminin keyfî bir tasarrufu olduğu çok açık. Keyfî bir tasarruf yüzünden, üniversiteyle ilişkili kişilerin yakınlarının epeydir mağduriyet çektikleri biliniyordu. Üniversitenin bazı sosyal etkinliklerin yapıldığı Baltalimanı tesislerine de başörtülü yakınlar alınmıyor...

'Başörtüsü' konusunda en aşırı uygulamalara sahne ola Üniversitesi'nin başında hakkında çıkan 'intihal' iddiaları Amerikan üniversiteleri aracılığıyla bütün dünyaya yayılan bir rektör bulunuyor. Prof. Kemal Alemdaroğlu, 'bilimsel yetkinlik' noktasında kendisine yöneltilen 'uluslararası iddialara' cevap verecek yerde, 'başörtüsü yasağı' aşırılığını hayatın her alanına yaymayı yeğliyor. Üniversite hastanesine gelen personel yakınlarından 'kılık-kıyafet yönetmeliğine uygun fotoğraf' talep edilmesi aksi halde tedavinin reddedilmesi bunun son örneği.

Bu anlayış, geçen hafta bir cana mal oldu; 'fotoğrafı yönetmeliğe aykırı' olduğu için tedaviden mahrum edilen Medine Bircan bugün hayatta yok... Daha da korkuncu, Medine Kadın'ın, büyük ihtimalle kendisini doğrudan ilgilendirmeyen bir 'yasak' uygulaması yüzünden hayatını kaybetmiş olması... O ileri yaşında başını 'siyasi simge' olarak örtmesi beklenmeyecek biriydi Medine Bircan; anlaşıldığı kadarıyla, gördüğü kortizon tedavisi yüzünden saçlarını kaybettiğini gözlerden saklamak için başörtüsü takması gerekiyordu...

Medine Bircan'la ilgili pek fark edilmeyen ayrıntı da işte bu: Oğlunun, "Saçlı fotoğraf istiyorsunuz, annemin saçı yok ki" itirazına, "Peruk tak, çektir" cevabı verilmesi, onun da çareyi eski bir fotoğraf üzerinde bilgisayarla oynanmasında araması, 'dramı' komedi ile besliyor. "Ölüm döşeğindeki bir kadının başına bilgisayarla saç ekleyen bilgisayar" dünya teknoloji literatürüne geçecek bir garabet... İstanbul Üniversitesi'nin keyfî uygulaması, bu garabetin hergün defalarca tekrarlanmasına sebep oluyor.

İstanbul Ünivresitesi hastanesinin 'başörtüsüz fotoğraf vermedi' diye hastanın tedavisini reddetmesi komedisi, hastanın tedavi edilmediği için hayatını kaybetmesiyle bir trajediye dönüşmüş oldu. İstanbul Üniversitesi, bu uygulamasıyla, temel bir insan hakkını ihlâl etmiş bulunuyor. Medine Bircan'ın vazgeçilmez temel haklarından 'yaşama hakkı', görevi şifa dağıtmak olan bir hastane tarafından, anlamsız bir yasağın uygulanabilmesi uğruna, alenen gasp edildi.

Bu, elbette bir insanlık suçudur. Medine Bircan'ın tedavisini reddeden sorumlular, onları bu redde zorlayan uygulamayı başlatan yetkililer, yetkililere yetki verenler, bu suçtan dolayı derece derece suçludurlar. Savcılık, menhus bir hastalıkla mücadele eden Medine Bircan'ın acılarını azaltacak yerde, ona bir de psikolojik baskı uygulayanlar ile ilgili soruşturmayı derhal başlatmalıdır.

Anlamsız yasağınız can almaya başladı, bu ülkeye revâ gördüğünüz anlamsızlığı artık anlasanıza...

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu