|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kitap okuyan bir siyasî lider tanıyor musunuz? Birkaç haftadır bu soruyu birçok kişiye yönelttim ve ne yazık ki müsbet cevaplar alamadım. "Peki ya Süleyman Demirel?" diye hatırlattığımda, orta yaşın üstündeki birçok ahbabım "Aaa evet, bak işte bu doğru, Demirel okurdu" demek zorunda kaldılar. "Peki ne zaman?" Cevaplar hemen hemen şöyle idi: Demirel, fiilen siyasetin içinde ol(a)madığı zamanlar kitap okurdu... ("Aydın Menderes"in akla gelen ikinci istisnaî isim olduğunu belirtmeliyim.) Siyasî liderlerin kitap okuyacak vakitlerinin olmadığı öne sürülebilir. Doğrusu bu gerekçe bir yere kadar makuldür; ancak o da siyasetin düşünmekten çok eylemek sanatı olarak tanımlanması şartıyla... (Yönetmek "düşünmeksizin yönetmek" demek midir?!?) Soruyu değiştirmedim ve fakat alanı genişlettim: Kitap okuyan kaç bakan, kaç siyasetçi tanıyorsunuz? Bu soruya aldığım cevaplarda da durum pek farklı olmadı. Çoğu kimse siyaset yapmak veya siyasetçi olmak için kitap okumak, dolayısıyla bilgi sahibi olmak gerektiğine inanmıyordu. Akademik ünvana sahip olan bazı siyasetçilerden söz açtığımda sonuç daha da şaşırtıcıydı; zira onların da "sepette olanı harcadıkları" (!) yaygın bir kanaat idi. (Bilgi notları okumak başka, kitap okumak daha başka!) Peki kitap okumak bir ölçü mü? Bu soru üzerinde durulmaya değer görünüyor. Ancak kitap okumanın bilgiyi, kültürü artıracağı muhakkak ise, kitap okumak niçin bir ölçü olmasın?!? Denebilir ki: Kitap var... kitap var... Ne tür kitaplar? Her siyasetçi kendi uzmanlık (!) alanıyla ilgili kitaplara iyi ya da kötü alâka duyar ve alâka duyduğu, ihtiyaç hissettiği ölçüde de okur! Okumaması da pek o kadar önemli değil, okumuyorsa, çağırır bir bileni, sorar, ihtiyacı kadarını öğrenir. Danışmanlar ne işe yarıyor sanki?!? Kanaatimce sorun da burada: Söyleneni anlayabilirler mi? Yoruma ihtiyaç olduğu yerde söylenenleri yorumlayıp tercih edilmesi gerekeni tercih edebilirler mi? [Belki sizlere garip gelecek ama ben tam da söz buraya gelmişken ABD Başkanı Bush'u hatırlamadan edemiyorum! ABD'yi yönetenlerin ne yapmaya çalıştıklarını sanırım en son anlayan kişi Başkanları... Adamcağız yönetmiyor ki yönetiliyor!] Aslında Osmanlı döneminde de durum pek farklı değildi. Sultan'ın herşeyden haberi olduğunu, her zaman olup bitenlerin farkında bulunduğunu mu sanıyorsunuz? Elbette hayır! Bilhassa zor dönemlerde ipler paşaların veya kalemiye'nin eline geçer ve çoğu kez Sultan önceden alınan kararları onaylamak zorunda kalırdı. Danışanlar kendilerine danışılanlar kadar yetkin olmadıklarında yapılan işin adı 'danışma' değil, 'telkin' olur ve ister istemez emreden, 'âmir' makamında 'memur' rolünü oynar. Böylesi durumlarda danışmanlara düşen "Emret Başbakanım" demekten ibaret olacaktır. Bir acar gazeteci çıksa da siyasetçilerimiz arasında bir anket yapıp kendilerine en son hangi kitabı okuduklarını sorsa... Mesela edebiyatla alâkalarını, şiir okuyup okumadıklarını, tarihi ciddiye alıp almadıklarını, hâtırat yazmayı niçin beceremediklerini öğrenmeye çalışsa... Irak savaşının yaktığı ateş henüz sönmedi... Bari bu vesileyle olsun Irak tarihini, Bağdat tarihini merak eden ve bu konularda bilgisini artırmaya çalışan siyasetçilerin miktarı, merakı mucib mesailden değil midir? Gayet ciddiyim, acaba kaç siyasetçinin odasında veya bürosunda bir dünya haritası bulunuyor?!? Siyasetçilerimizin tarih ve coğrafya bilgilerinin seviyesi ölçülmek istense ve son bir asırda sınırlarımızda vukû bulan değişmeler, daralma ve genişlemeler üzerine birkaç kelime söylemeleri kendilerinden talep edilse, acaba nasıl bir sonuçla karşılaşılır?!? Siyasetçileri incitmek gibi bir maksadım yok! "Siyasetçi" ile "devlet adamı" arasında yaptığım ayrımı açık kılmaya çalışıyorum o kadar! [Bardağın boş tarafını göstermeye çalışmaktan ibaret mi bu yaptığım?!? Ne münasebet? Ben neredeyse bardağın mevcudiyetinden dahi şüpheye düşülecek bir hâle gelindiğine işaret ediyorum.] Geçen Atilla İlhan'ın Cumhuriyet'te Nâzım'dan aktardığı mısrâlar ne kadar da muhteşem idi! ... bir akşam üstü
Siyasetçi, malum, 'devlet adamı" demek değil ama sade "halkla ilişkiler uzmanı" da demek değil... olmamalı... yetinmemeli... bilmeyi istemeli... Evet, siyasetçi, bilmediğini bilmeli... bilmeli ki bilmeyi istemeli... Siyasetçi bir değil her akşam üstü oturup rubâiler (!) okumalı Gazâlî'den... Okumalı ki "Ey oğul!" diyen bu sesi duyabilmeli, duyar duymaz da icabet etmeli... Bu arada meraklısına küçük bir not: Gazâlî'nin rubaîyâtı yoktur!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |