|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Valla Kanyo'nunu tıpkı bir kartal gibi sarp kayalıkların tepesinden izliyoruz. Karşımızda vahşi bir güzellik, ürküten bir derinlik ve sis bulutlarının içinden zümrüt gibi akan Kanlıçay duruyor...
FATMA DEMİRCİOĞLU
Safranbolu'ya sadece bir saat uzaklıkta olmasına rağmen bugüne kadar adını pek duyuramayan Pınarbaşı, kısa bir süre önce bünyesindeki bu doğa harikalarının farkına varıp turizme kapısını aralamış. Son 5 yıldır ise Belediye Başkanı Halil Sarımeşe'nin öncülüğünde düzenlenen 'Suğla Yaylası Şenlikleri' ile bu gizli güzellikler, doğa tutkunları ile tanıştırılmaya başlanmış. Evet macera dolu bir yolculuğa çıkmak ve aşınmamış patikalarda yol almak için bu yılki yayla şenliğine biz de katılıyoruz. Pınarbaşı'na geldiğimizde ilk olarak yol yorgunluğunu biraz olsun üzerimizden atabilmek için 3 yıl önce restore edilerek misafirhane olarak kullanılmaya başlanan Karafasıl köyündeki tarihi ambara yerleşiyoruz. Muhteşem bir manzaraya sahip iki katlı ambar, tipik bir köy evi gibi dekore edilmiş ve bu haliyle çevredeki diğer atıl ahşap yapılara örnek teşkil ediyor. Konaklama alternatiflerinin son derece sınırlı olduğu Pınarbaşı'nda, misafirhane olarak kullanılan ambarın yanısıra 30 kişilik yatak kapasitesine sahip tarihi Paşa Konağı da yine 2000 yılında hizmete açılmış. Eko-turizm merkezi olarak hizmet veren konağın bahçesinde görülmeye değer bir de su değirmeni bulunuyor.
YAĞMUR TOPRAĞI COŞTURDU
Tarihi ambarda dinlenip, Paşa Konağı'nın bahçesinde tamamen doğal ürünlerle hazırlanmış bir kahvaltı yaptıktan sonra rehberimiz Küre Dağları Kooperatif Başkanı Yaşar Şahin'in öncülüğünde, bugüne kadar hiçbir insanoğlunun baştan sona geçemediği ,20 kilometre uzunluğunda ve yaklaşık 1500 metre derinliğindeki dünyanın 4. büyük kanyonu Valla'yı görmek için yola çıkıyoruz. Pınarbaşı'ndan otobüsle yaptığımız 45 dakikalık bir yolculuk sonrasında, Küre Dağları içindeki Muratpaşa köyüne geliyoruz. Rehberimiz bu noktadan sonra bizi yarım saatlik bir yürüyüşün beklediğini söylüyor. Hızlı adımlarla ilerlediğimiz parkur çok geçmeden bizi Küre Ormanları'nın derinliklerine doğru yönlendiriyor. Etrafımızda öyle çok ve büyük ağaçlar varki neredeyse gökyüzünü bile göremez hale geliyoruz Kendimizi ormanın büyüsüne kaptırmış yürürken birden yağmur bulutlarının bize yaptığı bir süprizle tepeden tırnağa ıslanıyoruz. Yağmurun ardından toprağın kokusu daha bir güzel geliyor bize. Derin derin çekiyoruz, bir daha belkide uzun süre bulamayacağımız bu havayı içimize. İşte o an İstanbul'da olsak 'sırılsıklam olduk her yanımız çamur icinde kaldı' diye oflayıp puflayacak olan bizler, müthiş bir dinginlik yakalıyoruz o bizi sırılsıklam eden yağmurun, toprak kokusunda... Yağmur-çamur demeden Valla'yı görmek için rotamıza devam ediyoruz. Seyir tepesine çıkmak için katetmemiz gereken son 500 metre dikkatli adımlarla ilerlememiz gereken dik ve kaygan bir yamaç. Sarp kayalıklarda adım adım ilerleyip finale ulaşıyoruz..
AYAĞIMIZ TİTRİYOR AMA...
Ve işte şimdi tıpkı bir kartal gibi Valla'yı sarp kayalıkların tepesinden izliyoruz. Karşımızda vahşi bir güzellik, ürküten bir derinlik ve sis bulutlarının içinden zümrüt gibi akan Kanlıçay duruyor. Ayaklarımız biraz titrese de yükseklik biraz başımızı döndürse de sadece belgesellerde görebileceğimizi zannettiğimiz bu sahnenin içinde şimdi biz de varız. Fazla söze gerek yok 'Valla' değdi...
ILICA'DA GÖRSEL ŞÖLEN
Pınarbaşı'nda mutlaka görülmesi gereken gizli güzelliklerden biri de Ilıca Şelalesi. Küre Dağları Tabiat
Parkı sınırları içendeki Ilıca köyünde yaz-kış heybetini hiç yitirmeden akan şelaleye hafif tempolu bir yürüyüşle 10-15 dakikada ulaşılıyor. Yürüyüş boyunca uğultusuyla kendini hissettiren dere suları, Ilıca şelalesinde görsel bir şölen sunuyor. Şelalenin hemen üzerinde Horma adında bir kanyon daha var. Biraz tırmanılarak ulaşılan bu kanyonun girişinden Ilıca Şelalesi muhteşem görünüyor. Kanyon içerisinde bir süre ilerlemek mümkün
ama derin gölcükler ve kaya duvarlar yer yer geçit vermeyecek kadar yürüyüşü zorlaştırıyor.
|
|
|
|
|
|
|